- Kategori
- Güncel
Bir masal (mı...acaba)

Bir zamanlar cennet gibi bir ülkenin topraklarını düşmanlar işgal etmiş... Bölüşmüşler aralarında "Şurası senin... burası benim olsun" diye.
Almışlar halkın elinden silahlarını, küçük bir alan bırakmışlar yaşamaları için onlara.
Ruhu özgür bu halkın, esareti kabul etmesi ne mümkün !
Kadınıyla, erkeğiyle kan ve can pahasına "özgürlük mücadelesi"ne başlamışlar... başlarında "Mavi Gözlü Komutan."
Kağnılarla taşımışlar topu, tüfeği... Bazan da sırtlarında. Yağmur yağıyorsa eğer, bebeğinin üzerindeki örtüyü çekmiş almış... Islanmasın diye topun üzerine sarmış kadınlar.
Yoksul halk her şeyini paylaşmış savaşan yiğitlerle. Aç kalmış, açık kalmış... Ama cepheye evindeki yiyeceği, cebindeki parayı göndermiş.
Savaşan yiğitlerin, bazan günde bire düşmüş tayınları. Ama o yürekleri var ya o yürekleri... Akıllarına bile gelmemiş... Açlık.
Sadece düşmanla değil soğuk ve açlıkla da savaşmışlar.
Yurdun her karış toprağından adeta kazır gibi çıkartmışlar düşmanı.
Tarihlerini kanla yazmışlar... Şehitlerinin kanıyla.
Özgürlük uğruna nice ocaklar sönmüş...cNice destanlar yazılmış cephelerde.
Son düşman da döküldükten sonra denize... Sıra gelmiş "ülkenin muasır medeniyetler seviyesine çıkarılmasına".
Mavi Gözlü Komutan ve silah arkadaşları önce idare şekline karar vermişler; Cumhuriyet.
İlkeler belirlenmiş:
Cumhuriyetçilik
Halkçılık
Laiklik Devrimcilik
Milliyetçilik
Devletçilik
Sonra bu ilkelerin ışığında devrimler yapmışlar birer birer.
Harf Devrimi, Kıyafet Devrimi, Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi, Öğretimin Laikleştirilmesi, Kadınlara Medeni Haklar Sağlanması.
Uluslarası Takvim ve Zaman sistemi, tatiller... Ağırlıklar, ölçüler.
Soyadı Kanunu çıkartılmış.
Mavi Gözlü Komutan'a "ATATÜRK" soyadı verilmiş.
Yurdun her bir yanı demir ağlarla örülmeye başlanmış.
Özgürlük Savaşı'ndan çıkan halk için çalışılmış... Daha medeni... Daha insan gibi yaşamaları için.
Bazıları memnun değilmiş yeni idare şeklinden ve devrimlerden. İsyan çıkartmışlar... Huzuru bozmak... Eski karanlık günlere geri dönmek için ellerinden geleni ardlarına koymamışlar... Ama kararlı bir şekilde bastırılmış bu isyanlar... Geriye dönüşü yokmuş artık bunca kan ve can pahasına kazanılan ülkenin yeni aydınlık yaşamından.
Sonra hastalanmış Atatürk. Ve sadece yurdu değil tüm dünyayı üzüntüye boğarak ayrılmış bu dünyadan... Halkının kalbinde hep yaşamak üzere.
Sonra ne mi olmuş?
Yavaş yavaş bozulmaya başlamış ülkede her şey. Karanlık günlere dönmek isteyenlerin sesleri hiç kısılmamış... Kinleri hiç bitmemiş. Hala arıyorlar o günlere dönebilmenin yollarını.
Dışarıdaki düşman... Yeni iç düşmanlar yaratmış ülkede... Halkı birbirine düşürmüş... Gencecik yiğitler şehit edilmeye başlanmış.
Din adına çocukların eline silah verilip cinayetler işletilmeye başlanmış.
Atatürk'ün adını ağzına almaya layık olmayanlar, heykellerine saldırmaya, hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlar.
İlkeler, devrimler tartışılır olmuş bu ülkede.
Devletin en yüce makamı hedef alınmış zaman zaman... Saygınlığı yitirilmeye çalışılmış.
Kadınlar, çocuklar öldürülmeye... Bebeklere bile tecavüz edilmeye başlanmış.
Hırsızlık ve ölüm kol gezmeye başlamış ülkede.
Aydınların kalemi kırılmak, susturulmak istenmişler. Öldürülmüşler.
Suçlular ellerini kollarını sallayarak gezmeye başlamışlar ortalıkta. Hukukçular hedef gösterilip, öldürülmüş.
Doğru dürüst tarihi bile olmayan o eski düşmanlar, yanlarına yeni yandaşlar da almışlar "Tarihin hesabını" soruyorlar.
Ekonomisinden yaşam şekline kadar... Siyaset de dahil... Bu ülkenin her şeyine karışma hakkını kendilerinde buluyorlar.
Peki, halk ne yapmış ?
Susmamaya kararlı, kah toplanıp Atatürk'ün huzuruna giderek... Kah meydanlarda tepkisini dile getirmiş.
Hala da getirmekte...