Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '06

 
Kategori
Kitap
 

Bir ömür beklemek hayatı...

Tatar Çölü’nü bir başyapıt yapan nedir diye soruyorum kendine. İtiraf edeyim ki ilk okuduğumda ‘Ee, iyi güzel bir kitap da; ama onu başyapıt yapan ne?’ diye düşünmüştüm. Giovanni Drogo isimli bir teğmen, dünyanın bir ucu gibi gözüken, ülkenin sınırındaki Bastiani Kalesi’ne gidiyor. Her günün bir diğerinin aynısı olduğu, tekdüze bir hayat sürmeye başlıyor. Herkes gibi o da Kuzey’den gelecek Tatar’larla çarpışarak bir kahraman olacağı günü bekliyor. ‘Taa ki...’sini söylemeyeceğim, okuyup görmenizi umut etmekle kalacağım; ama dediğim gibi ilk okuduğumda hayal kırıklığına uğradım, onu başyapıt yapan şeyin ne olduğunu kavrayamadım.

Tüm başyapıtlar evrensel değil miydi, az da olsa kendimizden bir parça bulmamız gerekmez miydi içinde? Çok satanlar listesinde değildi, hatta muhtemelen hiçbir zaman da olmadı. Hatta Mehmet Eroğlu onu mutlaka okunması gereken kitaplar arasında gösterdiğinde bulabilmek için uzun çabalar sarfetmem gerekti. O her yerde bir başyapıt olarak geçiyordu, dolayısıyla hiçbir zaman bir çok-satan, sansasyon yaratan bir kitap olmamıştı. Bunların çok ötesindeydi, bunlar gibi kolaylığa kaçmamıştı.

Kitabı birkaç yıl sonra ikinci kez okuduğumda ise kafamda tüm semboller yerine oturdu ve olayların içimde yaptığı çağrışımlara şaşırıp kaldım. İlkinde nasıl olup da her şeyi temel anlamlarında düşünerek yüzeysel bir okuyucu olarak kalmıştım, inanamadım. Aslında İtalyan yazar Dino Buzzati’nin Drogo’su, hepimizden biriydi ve Bastiani Kalesi de yaşamını hep bir bekleyişler bütünü içinde harcayan insanların dünyasıydı, yani çoğumuzun ister istemez ait olduğum yer. Burada korunaklı kalemizde yaşamı kıyısından izliyorduk ve birgün gelip hayatımızı anlamlı kılacak o mucizeyi bekliyorduk.

Drogo, bu ‘sığınaktaki’ ilk yıllarında böylesine gerçekleşme olasılığı az olan bir şeye umut bağlanır mı diye şüpheleniyor, hayatın orta yerine dönebilmek için çaba da harcıyordu; fakat dört-beş ay bekleyip görmeli derken tekdüzeliğin, durağanlık alışkanlığının içinde yaşamı eriyip giderken diğerleri gibi farketmedi bile. Yıllar geçtikçe Kuzey’den Tatarların geleceğine olan inancı daha bir ateşleniyordu yüreğinde. Peki böylesine bekleyişlerle dolu, yaşamın kıyısında geçen bir ömür ona ne getirecekti? Bu sorunun yanıtını kitapta bulabilirsiniz.

Hangimiz yaşamın orta yerine atılıp tamamıyla her şeyi göze alarak kendi arzu ve isteklerimiz doğrultusunda yaşıyor? Daha önemlisi bekleyişler döngüsüne hiç düşmemiş olanımız var mı? Hep bir şeylerin değişmesini bekliyoruz; ama yalnızca bekliyoruz. Yetersizliğimizden değil, ama cesaretsizliğimizden olamadığımız şeyler için bahaneler buluyoruz.

İnsanın kendisini tanıması çok zor, biliyorum; ama hayatımızın bir evresinde ‘Ben buyum, yeteneklerim veya isteklerim bunlar.’ diyebilmeliyiz belki de. Alışkanlıklarımızın verdiği kolaylık ve güven hissinde bir ömrün gözümüzün önünden yitip gidiyor. Değiştiremeyeceğimiz şeyler de olacaktır; ama en azından hayatımızın bir yönünde akış bizim isteklerimiz doğrultusunda olursa yaşama sevincimizi ayakta tutabiliriz sanırım.

Dino Buzzati’nin Tatar Çölü içinde barındırdığı evrensel çözümlemeleri ve şaşırtıcı saptamaları ile gerçek bir başyapıttır. Drogo, Bastiani Kalesi’nin tekdüzeliğinde hiç usanmadan kahraman olacağı günü bekler, yaşam yanıbaşından kayıp giderken o farketmez, gözleri hep ufuktadır çünkü. Düşman bir gün gelecektir...

 
Toplam blog
: 132
: 3374
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Odtü mezunu; edebiyat ve sinema düşkünü biriyim. AFSAD’ta fotoğraf, Sinematek’te film yapımı üzer..