Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir oyun daha...

Bir oyun daha...
 

"Bir oyun daha" diyor gülümsemeye çalışarak. İsteksizce "peki" diyorum. Biliyorum kazanmadan sakinleşemeyecek. Pulları diziyoruz. Hırsla tahtaya vuruyor onları. "Bu sadece bir oyun" diyorum. Öyle öfkeli ki, öyle kızıyor ki kendine...İçinden geçenleri gözlerinden okuyorum adeta. "Ama bu sefer zar tutmak yok" diyor. "Ama zar tutmadım ki" diyorum, ters ters bakıyor. Elinden, yenilgisine bulduğu bahaneyi aldığımı farkedip susuyorum.

Oyun başlıyor. Aksilik, zarlar iyi geliyor. Oysa öyle sarsak atıyorum ki...Öfkesi katlanıyor...Sakinleşsin diye pulları olmaması gereken yerlere koyuyorum. Daha çok kızıyor. "Bilerek mi yapıyorsun?" diyor "Neyi?" diyorum gerçeği gizlemeye çalışarak."Bilerek mi yanlış oynuyorsun" Kendisine acındığını düşünüyor dişlerini sıkarak. Oysa amacım bu değil. Saçma sapan bir şans oyununu bir an önce bitirmek. Onun öfkesine sebep olan, aslında sırf eğlenmek için oynadığımız bu oyunu bitirmek ve onun sakinleşmesini sağlamak.

Yenilmek için oynadığımı farkedip gülümsüyorum. Gülümsememi gizlemeye çalışıyorum ama görüyor. "Bakıyorum da keyfin yerinde " diyor terslenerek. "Bu sadece bir oyun" diyorum tekrar. Aslında sözlerimin devamı var ama onu daha çok kızdırmak istemiyorum. Boşuna bir öfke ile atıyor zarları. Çift geliyor ve nihayet gülümsüyor. "Gördün mü?" diyor "Her zaman kazanamazsın.." Gülümsüyorum "Biliyorum" diyorum "Her zaman kazanamam."

Ona hayat gibi olduğunu söylemek istiyorum bu basit oyunun. Çok fazla ciddiye alınmadan ama çok da savsaklanmadan oynanması gerektiğini anlatmak istiyorum. Kazanmak kadar kaybetmenin de bunun bir parçası olduğunu bazen zarlar arka arkaya iyi gelirken bazen de tam tersi olabileceğini. O ise kendini kaptırmış devam ediyor. Sadece kazanmaya kilitlenmiş.Atıyorum çift geliyor. Altı altı. Kızıyorum kendime. O da öfkeleniyor. Az önce attığı beş beş birden gözünde şansın işareti olmaktan çıkıp çöpe atılıveriyor. "Fincana koyup atsaydık ya?" diyor. Nasıl istersen diyorum ve gidip küçük mavi çiçekli bir fincan getiriyorum. Fincana bakıp "Şu anda bu hırsa batmış oyun yerine penceremin önünde bu fincanla kahve içiyor olsaydım" diyorum kendi kendime. Devam ediyoruz. Yenilmeden, tavlayı koltuğumun altına alıp gitmeden ondan kurtulamayacağımı biliyorum.

Oyun devam ediyor. Zarlar ondan yana işliyor. Ve oyunu kazanıyor. Keyifle arkasına yaslanıyor. "Sana söylemiştim her zaman kazanamazsın" diyor ve gülümsüyor. Gözlerinden ani bir parıltı geçiyor. Zaferin keyfini sürüyor. "Evet" diyorum "Söylemiştin her zaman kazanamayacağımı." Küçük mavi çiçekli fincanı alıp mutfağa gidiyor, onu yıkıyorum. Hırsından arındırıyorum. Birazdan bol köpüklü bir kahveyle dolacak içi çünkü. "Sen de ister misin kahve" diye sesleniyorum içeriye. "Evet" diye bağırıyor "Zaferimi kutlamak için iyi gider." Ve bir kahkaha atıyor. Kahve kokusu kaplıyor her yanı ve ben gülümsüyorum...

RESİM: Chaim Tamir

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..