Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Mart '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Bir şiir neler söyleyebilirse...

Bir şiir neler söyleyebilirse...
 

Mikser çalıştırma talimatı

Aşkımızı koru, orman ol büyü, büyüle beni

Deliliğin gemisinde, in de bak, inde güz ayı

Melankoli bir koli, sigara kutuları, alkolün kötülüğü, ütü

İzi kalır kolalı, boğazın iki yakası, kravatlı

Sis nedeniyle parkelere sistre yapılacak

Şu anda milyonlarca kadın, rahminde çiçek bulacak

Şu anda milyonlarca kefen, top top savrulacak

Be dava bulacak mıyız hayatta be deva

Benelux, sana normal ülkeler, gidemeyiz

Çevirmez şiirimi polisler, anlam kontrolü, tiyatro'lü

Sinemde oynar sinema, nem olacak felek, ısınmaz

İner felç perdeden, yüksek sesle Raquel Welch, iyi gözyaşı

Sesler ve zamanlar hepsi, hep si'de kaldık, aşk ısırığı

Sözü kim arar, memnun olduk, tarihtir kalıntı

Ner'desin Sinderella

Oğuzhan Akay şiiriyle hiç tanışmamış insanların bu şiir karşısında epey şaşırdıklarını görür gibiyim. Bu şiiri biraz inceleyecek olursak:

''Aşkımızı koru, orman ol büyü, büyüle beni'' mısrasında ‘’korumak’’ eylemi ‘’bakımlı küçük orman’’ kökleri vardır. Şair buradaki ‘’küçük orman’’ anlamından yola çıkarak orman’a ulaşır. ''Büyümek'' işiyle, ''büyü-sihir'' ''sözcüklerinin çağrışımını'' görürüz. Şair, kullandığı kelimenin köklerine iner, hem Türkçe'mizin anlam zenginliğinden faydalanır, hem de kelimeyi bölerek çoğaltır. Bu okuyucuda bir şaşkınlık, fark etme ve anlam zenginliğinden doğan bir ''büyülenme'' yaratır...

''Deliliğin gemisinde, in de bak, inde güz ayı''. Aşağıya inmek ile ''mağara'' anlamına gelen in'in yan yana kullanılışını görüyoruz. İlk olarak ''in de bak'' diyerek geminin ambarı kastedilir. Bu çağrışımla sonraki mısrada bulunan koli, kutu sözcüklerini yaratır... ( İn'in bir anlamının da 'insan' olduğunu belirtmek isterim. İşte Türkçe'mizin zenginliği! )

''Melankoli bir koli, sigara kutuları, alkolün kötülüğü, ütü''. Oğuzhan Akay, ''karasevda'' anlamına gelen melânkoli kelimesini hecelere böler, ''bir koli'' der. Koli'den yola çıkarak ''sigara kutuları'' aklına gelir. Sigaranın zararlı bir madde olduğunun biliciyle hemen ardından ''alkolün kötülüğü'' mısrada kendine yer bulur. ''Ütü'' ise bu mısrada bir çağrışım ve mısra içi uyak olarak durur. Ayrıca yeni gelen mısra da ''ütü'' kelimesinin etkisiyle oluşturulur.

''İzi kalır kolalı, boğazın iki yakası, kravatlı'' mısrasında ''ütünün bıraktığı kola izi'' vurgulanır. ''Gömlek yakasına yapılan ütü'' anlamı bir yana, bir de ''Boğaz'ın iki yakası'' çıkar karşımıza. Buradaki yaka ''giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü'' anlamından, ''kıyı, kenar, taraf'' olan anlamına doğru ''yelken'' açar. Mısrayı da peşinden ''pupa yelken'' sürükler... Şöyle ki: ''Boğaz'' kelimesi ''boynun ön bölümü'' anlamında kullanıldığı gibi, ''İstanbul Boğazı'' anlamında da kullanılmıştır. Böylece ''boynun ön bölümü''nden, ''iki kara arasındaki dar deniz''e gelmiş oluruz!... ''Kravatlı'' kelimesiyle son bulan mısra, kravatın getirdiği yeni bir çağrışımla bizimle çocuk gibi oynar. Önce ütüyü, ütülenmiş gömleği anlarız. Ardından ''İstanbul Boğazı'nın iki yakası'' nın kastedildiği anlaşılır. Ne var ki ''kravatlı'' sözcüğüyle ''İstanbul Boğazı gömlek giymiş de iki yakasını bir araya getiren bir kravat takmış'' anlamı çıkar. Üstelik bu kravat düpedüz ''Boğaz köprüsü''nün ta kendisi olabileceği gibi ''iki yakada oturan insanların işsel durumunu'' da açıklıyor olabilir!... Şair, ''boğazın iki yakası, kravatlı'' derken, tekrar insana dönüp, onun giydiği gömleği de kastetmiştir.

''Kravatlı'' kelimesiyle bir kreşendo şeklinde son bulan ilk dörtlüğün açıklanmasıyla pes etmezsek, güzellikleri yakalamaya devam ederiz.

Bu ilk dörtlükte her mısra, şiirin bunca çağrışımına rağmen, etkili söz dizimini ve şiirsel müziğini kaybetmez. Böylece şiirin akıcılığı sağlanır, şiir kendini tekrarlamaz...

Şiirin ilk dörtlüğünde akıcılığı sağlayan, peş peşe gelen ve virgüllerle ayrılan sözler, ilk iki mısrada sonu virgüllerle biten sözlerdeki emir kipleri ve bunların devam etmesidir... (Emir Kipi: Fiilin yapılmasını dileyen veya emreden isteme kipi. Türkçe'de bu birinci teklik ve çokluk kişiler için kullanılmaz. İkinci kişiler için -in, -iniz, üçüncü kişiler için -sin, -sinler ekleri kullanılır: Gel, gelsin, gelin, gelsinler). Üçüncü mısrada dörtlükteki diğer mısralardan farklı olarak üç virgül kullanılmıştır. Üçüncü mısranın sonuna kötülüğü kelimesinden yola çıkıp ''ütü'' kelimesi eklenerek, dördüncü mısranın yaratılması ve ilk üç mısranın buraya bağlanması sağlanmıştır. Böylece ''deliliğin gemisi'', ''boğazın iki yakasında'' püfür püfür dolaşabilmektedir...

''Sis nedeniyle parkeler sistre yapılacak'' diyen şair, aslında İstanbul Boğazı'nı ve Marmara Denizi'ni zaman zaman kaplayan sisi anımsatır okuyucuya. ''Sis''in verdiği çağrışımla ''sistre'' gelir. Sözlükte ''sistire' olarak geçen kelimenin anlamı, ''bir tahtanın üzerindeki ufak pürüzleri giderip onu dümdüz bir duruma getirmeye yarayan ince çelik lâma''dır. Böylece parkelerin üzerindeki pürüz olabilen sis, sistire ile giderilecektir. Bu da ''deliliğin gemisini''nin daha akıcı şekilde ilerlemesini sağlayacaktır!...

''Şu anda milyonlarca kadın, rahminde çiçek bulacak''. ''Lacak'' ekiyle bir önce mısradaki ''yapılacak'' kelimesi arasında uyak sağlanmış olur. Ama bundan sonra gelen dizeyle şiir başka bir denize açılıyor havası verir okura... Buradaki ''rahminde çiçek bulma''yı, çiçek kelimesini ''cenin'' ile özdeşleştirerek okuyabiliriz. Böylece benzetme daha iyi anlaşılacaktır. ''Yaşamın her an yeniden başlamasına, devamlılığına'' yapılan bir vurgu olarak da alabiliriz bu mısrayı...

''Şu anda milyonlarca kefen, top top savrulacak''. Aynı ''yaşamın devamlılığı'' teması ''kefen'' kelimesiyle bu defa ölüm olarak karşımıza çıkacaktır. ''Top top savrulacak'' kefenler, aslında şu an dünyanın her yanında milyonlarca ölen insanın olduğunu bize hatırlatır. Her iki mısrada da geçen ''şu anda milyonlarca'', an'ın ve dolayısıyla şu an varolmamızın önemine vurgu yapar. Hayatın döngüsünü, doğmak, büyümek ve ölmeyi, şu anda milyonlarca hayatın ''can bulurken'', milyonlarca insanın da ''can vermesini'' hatırlatır... Ve biz yine anlayacağız ki gidenler, ''Sessiz Gemi'' ile değil ''Delililiğin gemisi'' ile gidecekler... Burada bir önceki mısrayla ''ulacak'' uyağı vardır...

Üçlükteki her üç mısra uyak nedeniyle birbirine bağlanıp akıcılık sağlanırken, son iki mısrayla da bütünlük sağlanmış olur... Burada şairin, şiirin başından beri ''sevgilisine seslendiği bir konuşmayı, tonlamayı'' da yakalarız...

''Be dava bulacak mıyız hayatta be deva''. ''Be'' nidasıyla başlayan bu mısra, yine kelimelerin çekirdekleri olan hecelerine, harflerine ayrılmasıyla yazılmıştır. ''Parasız'' anlamına gelen ''bedava'' kelimesi mısrada iki farklı biçimde şekillenmiştir. Mısranın başındaki ''be dava'' bedava kelimesinin parçalanmasıyla oluşmuştur. Burada hem ''parasız'' anlamı, hem de ''bir dava (ülkü anlamında)'' anlamı vardır... Yaşamak için bir amacın, ''bir ülkünün gerekliliğinden'' tutun, ''hayatta bir ''deva''ya ulaşacak mıyız?'', ''bedava bulacak mıyız hayatta?'' sorularına kadar çoğalabilen, çeşitlenebilen bir mısra... Ayrıca bu mısra, kendinden ayrı ve önce bulunan üç mısrayla ''hayat' kavramı dolayısıyla bağlantı kurmuştur...

''Benelux, sana normal ülkeler, gidemeyiz''. ''Benelux ülkeleri: Avrupa'nın kuzeybatı kıyısında Belçika, Hollanda ve Luksemburg'u kapsayan bölge.'' Oğuzhan Akay, bu ülkelerdeki yaşam koşullarının yüksekliğinden dolayı onlara ''lüks'' demektedir. Ayrıca buradaki ''bene'' ön takısı ''bana''ya dönüşerek ''bana lüks, sana normal ülkeler'' olarak anlaşılmaya başlanacaktır. Bu nedenle şair, gitmek istediği ülkelere gidemeyeceğini sevgilisi yoluyla bize söylemektedir. İki kişi arasındaki, siyah beyaz filmlerimizde sıkça rastladığımız zengin kız-fakir oğlan temasını hatırlayıp gülebiliriz de...

''Çevirmez şiirimi polisler, anlam kontrolü, tiyatro'lü'' diye son bulan üçüncü mısrada yine zeki kelime oyunlarıyla karşı karşıya kalırız... Bu zeki söz oyunları Oğuzhan Akay'ın hemen her şiirinde görülür. Bu oyunlar okuyana bir yandan büyük zevk verirken, bir yandan da Türkçe'mizin olanaklarını ne kadar az kullandığımızı hatırlatır... ''Şiirim'' burada bir ''otomobil'' gibi ele alınır. Şiirine ''çevirme, anlam kontrolü'' yapan bazı şairlere inat, Oğuzhan Akay kendi şiirlerinin özgür ve özgün oluşlarını vurgular gibidir... Alkol kontrolü yerini ''anlam kontrolüne'' bırakır. Ekranlarda ''ben sarhoş değilim'' deyip ayakta uyuyan, polislerle ''tiyatro'' oynarken gördüğümüz şoförler aklımıza gelebilir... Burada hem ''tiyatro'', hem de ''tiyatro rolü'' bir arada verilir...

Bu ikinci üçlük, bir önceki üçlük gibi uyaklı değildir. Ancak kelimelerin zekice kullanımından kaynaklanan bir iç ses uyumunu ve ahengini unutmamamız gerekir...

''Sinemde oynar sinema, nem olacak felek, ısınmaz''. Şair ''ısınmaz'' dese de sözcük oyunlarına hem okuru, hem şiirini ''ısındırmıştır!''. ''Göğüs'' anlamın gelen sineyi, sinem'e çevirerek, sinema ile gerçeküstü olan, şöyle bir ilişki kurar: ''Bir insanın göğsünde oynayan sinema.'' Hem ''sinem'' hem de ''sinema'' sözcüklerinin içinde ''nem'' kelimesi saklıdır. Bu Oğuzhan Akay şiirlerinde bulmaca gibi olan kurgunun, çözdükçe anlaşılan bir özelliğidir... ''Nem olacak felek'' yine çok boyutludur. Hayatla kurulan bağların vurgulandığı bölümlerden sonra burasını ''neyim olacak felek'' şeklinde okuyabiliriz... Ayrıca ''rutubet'' anlamına gelen ''nem'' nedeniyle, felek ''ısınmaz''. Burada ''talih'' olarak anlayabileceğimiz felek, diğer mısraya da anlamıyla bağlanacaktır...

''İner felç perdeden, yüksek sesle Requel Welch, iyi gözyaşı''. Nemli ''felek''in başına gelen bir felç midir yoksa perde bir ''felç'' gibi mi inmektedir?!... Şair, söz oyunlarıyla okuru hem güldürmeye hem de şaşırtmaya devam etmektedir... ''İner felç''in okunuşu dikkat edilirse aynı ''Requel Welch''in okunuşu gibidir... Bir sağlık durumu ile Amerikalı bir aktirist arasında kurulan okunuştaki bağ, bir önceki mısrada bulunan ''sinema''yla kuvvetlenir. ''İyi gözyaşı'' bize tiyatronun, sinemanın, dolayısıyla ''oyunun'' devam ettiğini hatırlatır... Kadın oyuncunun döktüğü yaşlar da cabasıdır.

Oyun şairin sözcüklerle ve kendi şiiriyle oyunudur. Şair bir yandan da ''okurla oynamaya'' devam eder... ''Benim şiirim beş duyuyla birden okunan bir şiir'' diyen Oğuzhan Akay'ın haklı olduğunu okur da anlamış olur.

''Sesler ve zamanlar hepsi, hep si'de kaldık, aşk ısırığı''. Sinemanın getirdiği bir yığın duyguyla ''sesler ve zamanlar hepsi''

yorumu karşımıza çıkar... ''Hepsi'' kelimesi bölünerek bir nota olan ''si'' bulunur. ''Hep'' bu ''si'' notasında kalındığı vurgulanır... ''Aşk ısırığı'', filmin bir teması olabileceği gibi ''aşk ilişkileri''nde de yaşanan bir durumdur. ''I'' ile biten bu mısra, bir önceki mısrayla yarım uyak sağlar...

''Ben işte benzetilemeyecek bir şiir yazmak istedim. Daha çok müzikten beslenen bir şiir. Bu müziğin içine Tom Waits de giriyor, Metallica da, Pink Floyd da, Orhan Abi de. Underground ve anarşist olan her şey giriyor. Sorgulayan her şey... Bu anlamda şiirim ironik-paranoid bir şiir'' diyor Oğuzhan Akay. Buradan yola çıkarsam iç dünyamda ''aşk ısırığı''nın, Def Leppard adlı İngiliz rock grubunun 1987'deki ''Hysteria'' albümünde yer alan ünlü ''Love Bites'' şarkısını çağrıştırdığını söylemem gerekir... Zaten Oğuzhan Akay'ın bu ''si'' notasında takılı kalındığını belirtmesi, şiirinin müzikle olan ilişkisinin de bir ispatıdır.

''Sözü kim arar, memnun olduk, tarihtir kalıntı''. Son dörtlüğün bittiği bu mısrada ''sözü kim arar'' ile ''sessiz filmler'' çağrışımı vardır. Ayrıca ''yemin'' anlamına gelen sözün kimse tarafından aranmaması da ''aşk ısırığı'' olarak aklımıza gelebilir... Memnun olmak filmden, rolden kaynaklanan bir durum olabilir. ''Tarihtir kalıntı'' ile kalıntının tarih mi olduğu yoksa tarihin mi kalıntı olduğu pek anlaşılmaz... ''I'' yarım uyağı kendinden önceki iki mısrayla birlikte şiirde akıcılığı sağlar...

Son dörtlükte ''sine'' ve ''sinema'' ile başlayan çağrışımlar, dilin katmanlarının büyük bir özenle ortaya çıkarılmasıyla ''iner felç perdeden''e, buradan aktirist Raquel Welch'e, eski aşklara, tarih olan geçmişe kadar uzayıp gider...

''Ner'desin Sinderella''. Son dörtlükten sonra gelen bu tek mısra, aslında son dörtlükle bağlantılıdır. Özellikle ''si'' ekinden çıkan bunca anlam çağrışımı, yine bir ''si'' ile başlayan isime çağrışım yapmıştır. ''Tarihtir kalıntı'' diyen şairi, bir masal kahramanı olan Sinderella'ya seslenirken buluruz...

''Mikser Çalıştırma Talimatı''nda, şiirin adından da anlaşılacağı gibi büyük bir dil bilincine, dilin katmanlarına, çağrışım zenginliğine, akıp giden bir söz denizine, derin ve boyutlu kelimelerin kullanılmasına, bu kelimelerin bölünmesi, çoğaltılması, farklı anlamlarda ve farklı şekillerde kullanılmasına rastlarız. Üstelik bütün bunlar ''büyük bir zeka'' ile ''miks''lenmiştir!...

Oğuzhan Akay'ın bir şiirin bu kadar ince ve uzun in'ce'l'e'n'ebilmesi de bunu kanıtlamaz mı?!...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara