Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '20

 
Kategori
Deneme
 

Bir Yaşam Hikayesinin Bölümü 2

Sevmek ve sevilmekle yaşamda tutunabildiğim anlar.
Önemli olan sevgili, verdiğin huzur ve mutlukları geri alamamandı.
 
Ne garip değil mi, yaşamımızda beraber güldüğümüz anlar vardı, birbirimize ağladığımız zamanlara rağmen. 
Belki de geçici maskeler takınarak karakter yapımızı değiştirmeye çalıştığımız anlar vardı? 
Bunlara rağmen senin gidişin çok nankörce riyalarla karışarak yaşanılan zamanlara rağmen sevginin kutsal anlarını sakladık içimizde?
 
Ve yaşam zorlu anları bize daha çok zorlaştırarak verdi?
Galiba biz sevgiyi taşımayı hak ettiremedik birbirimize ki tahammülü zor zamanlar da varlık savaşı verdik.
Yıllar bu gölgelerde yaşam savaşı verebildiğimiz kadar yanlışlarla geçti en önemli konuydu şüphesiz vedasız gidişleri kabullenemeyişimiz?
Elde edemediğimiz veya tutunamadığımız belki de en önemli olan sevgimizdi saygın sevgi dediğimiz.
Yapamadık veya içimizdeki saklı olan riya etkeniydi belki de umarsızca vedasız gidişlerimiz.
Oysa yaşam bize aşırı gülümsemişti.
Kırılmış düşünceler veya kaybolmalarına doğru gidiş ile birbirimizden kopuşmalarımıza engel olmadık veya olamadık?
Unutmak veya unutulmak düşüncelerini umursamadık belki de?
Bu günlerdeki düşüncelerimiz yaşamımızdaki umutlarımızdı şüphesiz ve bu umutlarla yaşamı belki de hak edemedik?
Biz birbirimizde iken, tüm umutlarımızın gerçek oluşunu isterdik.
Bu yüzden her türlü şarta rağmen birbirimize hiç zarar vermedik.  
 
Kaç gece, kaç gün boyu ağlayarak geçirdim zamanı? 
Kaç gece boyu kâbus rüyalarımda dolaştım seninle?
Ardı arkasına sorduğum çoğul sorduğum çoğul soruları kendimce ben cevapladım.
Bu düşüncelerin ardına sığınan korkularımız şiddetini hiç düşündün mü?
 
Sen camından, benim uykusuz ve yorgun bedenime fütursuzca bakarken, beni hırpalayan düşüncelerimi hiç tahmin edebildin mi?
Gecenin karanlığında omuzlarıma düşen soğuk rüzgarların, omuz kemiğimi sızlattığının şiddetini hiç düşündün mü ki ardında sevecen ve özlem cümleleri yazıp beni bana küçülttüğünü hiç hissettin mi?
Senin üşüdüğün geceler boyunca ısıtmak için olmadık çarelerle senin ısınmana sebep olduğunu nankörce unuttun mu aracın içindeki sıcaklığı överken, ne de çok sıcakmış burası dediğini de mi hatırlayamadın?
 
Garipsenen yaşamın bu anlarında gözlerime rüzgâr çarpmasının acısını içinde hiç hissettin mi ki bu günlerde bana sevginin asilliğinden bahsediyorsun?
Sadece acılanma tebessümleri düşerken yüzümden, sen hiç gözyaşlarının yüzüne akışlarındaki sıcaklığı hissettin mi ki benim için çok ağladıklarından bahsediyorsun ki sadece kalemin inandın mı hiç.
Çok yaz geçti, sevgili çoğul kışların soğuk rüzgârı omuz kemiklerimi uyuşturdu sen hiç uyuşan omzun kemiğiyle dolaştın mı?
 
Zaman sevgili, zaman sevginin üstüne soğuk rüzgarlar yapıştırdı.
Merhametsiz yapılanmalar ile yüreklerinde donduğunu veya donabileceğini, sevginin tüm koruyucu ısısına rağmen avuçlarının içinin buz kestiğini, avuçlarına sıcak nefesleri ohlayarak parmak uçlarını sen hiç ısıttın mı ki bana sevgiden veya sevmekten bahsediyorsun?
Unutma sevgili, sevginin de zamana uyan şarkıları sevmesi ruhsal yapıya bağlılığı yıllara akan gözyaşlarına da etkisi vardı.
Sevmek bedensel iç ısı yaratırken, ruhsal yapıda boğucu etkisini sen hiç yaşadın mı?
O günler bu günlere göre çok sıcaktı boğulası bir ruh taşıma mecburiyetim vardı bu günlerde ise sana soğuk gülüşlerle bakışımdır ki yıllara seni örttüğümü hissetmem.
Yaşam sensizlik ile daha da zor olsa da ki yaşanamaz değildir.
 
Gecenin sesine eşlik eden kendi sessizliğimdi.
Yıllar süren ruhsal baskılarla gecelerin sesini tanımış olmanla yalnızlığın sınırı belirmiş oluyordu.
 
Şu anlar, yaşayabildiğim kendine göre sorunları olan nefes aldığım zamanlardı. Yarınlar ise, sadece düşüncede geçen zamanları yaşama umudum varken, saplantı olarak beklenmeyenlerdi yaşamıma yön verecek.
Gerektiğinden çok veya fazla acılanma zamanlarım olmuştu.
Şimdilerde çoğu acılanma hislerimi hatırlatan geçmişin hatırlanması acılanmalara sebep olacakları şüphesizdi.
 
Böyle risklerle geçmişin yaşanmışlığını özlemek veya geçmişteki mutlulukları tekrar yaşamak istemek sadece duygusal yorulmaları arttırırdı, yaşamda gereken çok şeyi öğrenmek gelecekten özlemleri beklemek yorucu ve iç anı acılanmalarına sebep olacaktı.
Dünler yarınların özlemi olacak kadar yaşam mirası bırakmamıştı bana.
Tüm acılanmalarıma sebep olanlar bu günlerde artık düşünce düşüm veya özlemi olamazdı.
Bu güne kadar yaşam bana verdiklerini acılanmalar olarak zaten almıştı benden.
Bu günlerde çekilen acılanmalar ertesi özlem duygularına ulaşmak pek de akıllıca olamazdı şüphesiz.
 
Çoğu zaman pişmanlıklarım ile yüzleşmem, ruhsal yapımda oldukça kabullenilemez tahripler yaratmışken, aynı hataları yani, “inanmışlık” hatalarına düşmek veya “acıma” duygumu bastıramamak
beni geçmişin çukuruna tekrar düşürürdü ki artık tekrar ruhsal yapımı düzeltemezdi.
 
Hatalarım mı, “mutluyum, çok mutluyum” ifadelerini inanmışlık duygularıma önem veremeyişimdi.
Atık kendime acıma duygularımdan silkelenip gelecekten umut hissetmenin de imkânsızlığını bilerek hatalarımın bana verdikleri ile yetinecektim.
Uzak yollar ve memleketlerin farklı havasını almak çok daha fazla uzaklara ulaşarak kendi yalnızlığımı kendime kabullendirmem şartını var saymam, yeterli olacaktır şüphesiz dinginlik açısından.
 
Çok sevip, inanmak, tüm acılanmalarıma etken olmuştu.
Gün sonunda Güneş ışıklarını kızartırken, içimizdeki sarsıntıların bu günlere uzayan bezmişlikleri kendi kendinle irdelerken, yaşamın bu şartlarını kabullenmemek gibi bir lüksüm yoktu ki sabahın ilk ışıklarına kadar süren bedensel titreyişlerini artık kabullenme zamanı da yaşanıyor oluyordu sanırım ki yeniden düşünce vurgunlarının peydahlanmasına kadar var olacak bir yaşam kesitiydi arkada kalan yaşamın.
Mustafa yılmaz
 
Toplam blog
: 53
: 110
Kayıt tarihi
: 21.10.11
 
 

Hayat mı hırçındı yoksa yazı mı? ..