Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Aralık '11

 
Kategori
Felsefe
 

Bir zamanlar

Bir zamanlar
 

Çok mu oldu üzerimizden bir buldozerin geçip bütün kemiklerimizi ayrı bir coğrafraya dağitalı beri. Bir zamanlar, küçük bir çocukken daha anlamlıydı yaşam, belkilerimizin az olduğu, önümdeki yaşamı düşündükçe içten içe sevindiğim zamanlardı, şimdi her şey bir hiçliğe, bir bilinmezlige doğru gidiyor. Bir zamanlar, tartışmanın ise yarayacağına inanırdım, sonunda mutlaka birisi diğerini anlayacak, konuşacak anlaşacak ve cozulecekti sorunlar, ya da ben öyle olması gerektiğine inanmıştım, şimdi tartışmak dahi istemiyorum, biliyorum bu bir eksiliş, bir yok oluşa doğru giden o “ uzun ince yol”. Şimdi kalkıp bana felsefi bir takım şeyler söyleyeceksiniz, dünyanın hala değişebilir bir yer olabileceğinden bahsedeceksiniz, peki bu kaos, bu savaşlar, birbirini anlamak istemeyen insanlara ne diyeceksiniz. Kirli siyasetlere, kendi neslini kullanan insanlara, mağara insanlarından daha geri düşünceleri olan bir dolu insana ne diyeceksiniz.

Bir zamanlar, okul yolundaki liseli halim geliyor aklıma, bilgiye ac, gorguden henüz yoksun halim, sonraları oluyor bazı şeyler, yaşam insani yavaş yavaş pişiriyor, kısık ateşte yeşeriyor insan, görüyor, biliyor, bildikce ne çok şeyi hala bilmediğini anlıyor, sonra uzun bir suskunluk girdabına düşüp orada öylece kalmak istiyor. Bir zamanlar, mahacir (göçmen) komşularımızın pişirdiği enfes kokulu kimyonlu ekmekler vardı, bir zamanlar, sokaklarda korkusuzca koşturan çocuklar vardı, bir zamanlar anneler-babalar çocuklarına daha çok zaman ayırabilir ve yaşamın gerçeklerini şakalaşarak anlatırlardı, bir zamanlar manita yapma fikri, elini tutunca içinin titremesi fikri vardı, şimdilerde Oktay Akbal ustanın dediği gibi “ Önce ekmekler bozuldu sonra hersey”, anne-babalar desen atom karınca kıvamında sürekli bir yerlere yetişmek zorundalar, o masum duygular çoktan gitti şimdi gerçek olanının yerine sanal bir gerçeklik ihtimalini seviyor gençler. Bir zamanlar, mahalle muhabbeti vardı, birbirinin gözüne bakan, sözlerine inanan insanlar vardı, düştüğünüzde birisi elinizden tutardı, önünüze bir lokma ekmek koymayı yük saymazdi insanlar, imece denen şey okullarda okutulan modası geçmiş bir şeyi çağrıştırmazdı, gerçekti, hayat kadar gerçekti. İtiraf etmeliyim güzel şeyler de oluyor bu süreçte, rakının, şarabın, yemek pişirmenin, keyifle ve muhabbetle yemenin içmenin tadına varıyor insan, aşık oluyor, kucağına mış kokulu bir çocuk alıyor, belki kendisinin yeniden doğusunu hissediyor, belki doğumla birlikte kendi ölümünü kutsuyor insan. Kısaca insan kendini yeşertiyor ve yeri gelince kendi insanlığını öldürüyor, üzülmüyorum, değişmeyeceğini biliyorum tüm bunların benimkisi sadece biraz keder, hepsi bu.

 Ali Sami Aralık 2011

 
Toplam blog
: 45
: 453
Kayıt tarihi
: 24.12.10
 
 

Öncelikle merhaba. Bugün 24 Aralık 2010, ben de blog dünyasında yerimi aldım. Merhaba. Hepinize k..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara