- Kategori
- Psikoloji
Biri Bizi Tıngırdatıyor
Günlük yaşamın içinde genellikle kaçındığımız, reddettiğimiz veya eleştirdiğimiz karşıtımızın oyununa katılırız. Farkında olmadan onun oyunun bir parçası oluruz. Onun başlattığı, yönlendirdiği, yönettiği (çoğu zaman kendisinin bunu planlı ve bilinçli yapmadığı durumlar dâhil) bir aksiyona reaksiyon vererek, onun bu başlayış ile belirlediği rayda ilerleriz. Tıpkı yerçekimsiz bir ortamda, kapalı bir odada, bir pingpong topunu duvara fırlatmak gibi; ilk hareketi bir kişi başlatmıştır. Top duvarlardan, tavandan, zeminden, geldiği açıyla yansıyarak ilerlemeye devam eder. Bütün yansıma açılarını ilk atış belirlemiştir. Her bir duvardan ve aynı duvara da her bir yeniden çarpmada farklı açılarla top yoluna devam ediyor olsa dahi, duvarın topa verdiği tek şey onu yansıtmaktır. Duvar edilgin olarak, kendi mevcut şekli ile topun geldiği açıya göre geri çevirecektir. Bu duvarların, tavanın ve zeminin farklı konuşmacılar veya tartışmacılar olduğunu düşünelim; tartışmayı ilk başlatan tarafından hapsedilmiş, sınırlanmış veya yönlendirilmişlerdir. Duvardan veya tavandan bir farkları yoktur. Konuşmanın akışı içinde, sıra kendisine geldiğinde, geldiği açıyla, kendi mevcut ideolojik/kültürel/entelektüel pozisyonu gereği yansıtacaktır. Ping, pong! Tik, tak!
Deneyin. Bir ortamda, çoğunluğun haberdar olduğu bir konuda, ortaya herhangi bir iddia atın. Sonra başlattığınız bu hareketin kimde nasıl yansıdığını ve her defasında nasıl yol aldığını izleyin. Böyle bir denemeden itibaren, artık içine düşmüş olduğunuz bu hallerinizi daha çabuk fark edeceksiniz.
Birilerinin veya bir şeylerin, bazen bilinçli bazen de bilinçsizce bizi tıngırdattığını, bir gitar gibi tellerimize dokundukça bizim tıngır mıngır sesler çıkardığımızı göreceksiniz.
Benzer örnekler hayatın içinde her düzeyde bolca mevcuttur. Günlük iletişimimizin, etkileşimimizin, çabamızın büyük kısmı, (çoğunlukla gereksiz ve kısır bir halde) bu tür duvar (edilgin, pasif, orijinallikten uzak) pozisyonunda olduğumuz durumlarla doldurulmaktadır. Bu durumlarda yeni bir şey üretmiyor, yeni bir şey söylemiyor, aktif bir birey olarak kendi merkezimizde bulunmuyor, kendi hayatımızı yaşamıyor, tam aksine farkında olmadan sürüklenmiş oluyoruz. Zamanımız, enerjimiz, zihnimiz, sonuç olarak yaşamımızın o bölümü kirletilmiş, kısıtlanmış, hapsedilmiş olarak tüketilmiş oluyor. Bu bir tür kirlenmedir. Bu kirden temizlenmenin (ki geçmiş geçmiştir, ona yapacak bir şey yok ders çıkarmanın dışında) tek yolu farkında olmaktır. Farkındaysak, gerektiği kadar katılır, gerektiği kadar sürüklenir, o rayda gerektiği kadar ilerler, tekrar kendi merkezimize döner, gerekirse yeniden kendi gündemimizi ortaya koyarız. (dr.nua'nın Mental ve Sosyal Yeniden İnşa kitabından)