Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Birikmiş anılar koğuşu. Otobüs...

Birikmiş anılar koğuşu. Otobüs...
 

Her şey çok çabuk olup bitmişti. Yattım, kalktım… Yattım, kalktım… Bir de baktım ki sırtımda bir çanta... Yerde birkaç bavul…

Annem, babam…

Çok gürültü vardı.
Konuşuyordum; ama ben bile duymuyordum ki ağzımdan çıkanları.
Anladım sonra; her şey boşuna… Daha fazla çırpınma…

Esmer adamlar dolanıyordu etrafta. Bağırıp çağırıyorlardı, yoldan geçenlere sesleniyorlardı.
Onların sesine fren ve korna sesleri eşlik ediyordu.
Bir de gözyaşlarına boğulmuş bir ordu…

Büyümüştüm müydüm neydim artık…
Ayrılığa eriyordu ya aklım. Belki de bu yüzden ağlamaklıydım.
Onların yüzüne bakamıyordum.
Babam dik durmaya çalışsa da yine yana kayıktı. Annemse eli çenesinde melül melül bakınıyordu etrafa. Sandık ki; ne kadar susarsak o kadar acısız olacaktı.
Gecikecekti sanki otobüsün gelişi ya da muavin ağırdan alacaktı yolcuları bindirişi.
Zaman sonra o ses yankılandı tüm terminalde ve ben o an bakabildim annemin gözlerinin ta içine.
Sarılmalar ve bilumum tembihin ardından, yavaş adımlarla kapıya yöneldim.
Birkaç dakikanın ardında otobüsteki yerimdeydim.

Pencere kenarıydı.
Akıl erdiremedim otobüslerin camlarının o denli genişliğine.
Ayrılık sahnesini tüm detaylarıyla göreyim de hiç çıkamazsın aklımdan dercesine…

Az ileride yaşlı bir amca vardı. Onun yanında bir çocuk… Belki de torunu…

Gerisinde orta yaşlarda bir çift... Adam kolunu kadının omzuna atmıştı. İyi ki gözlükleri vardı kadının. Gözyaşlarının parlaklığı bu hâlde bile belliydi.

En uca doğru beş altı kişilik bir genç grubu başkaldırdı. Cıvıl cıvıldılar. İçlerinden birinin eksilmesi onlardan hiçbir şey eksiltmiyor gibiydi.

***

Ve işte o an gelmişti.
Kaptanın ayak basmasıyla ufak çaplı bir sarsıntı yaşandı.
Etki tepki diyenler de oldu; ama bence bizlerin yürek çarpıntısıydı.
Bitiyordu işte oyun.
Son perde başlamıştı.
Birazdan selam durup yol alacaktık başka sahnelere doğru.

En kötü andı bu.
Ardındakilerin duruşu ve senin içinin burukluğu…
Derin bir iç çekiş ve hemen ardından kısa süreli bir sağanak…

***

Yol boyu bin bir türlü düşünce…
Öyle mi olmalı, böyle mi durmalı? Hoş mu görmeli, boş mu dönmeli?
Acaba’lar, belki’ler…
Yegâne yol arkadaşları olup çıkıverirler.
Yolların kayganlığı, şoförün uzmanlığı…
Dur, nereden çıktın demeye kalmadan içine körüklenen şüpheler…

***

Yitip giden zamanları yakalama çabası alır başını gider.
Geride kalanlara özlem gelir bulur yürekte kendine bir yer.
Uzunca bir süre, ne oradasınız ne burada.
Alışamazsınız bir türlü yeni hayatınıza.
Hep “eski”yi özlersiniz. Geçmişinizi...
Bir hafta geçer, pazar günü olur.
Kahvaltı masasına oturursunuz.
O an yanınızdaki tek şey ne bardak, ne kaşık, ne çatal… Sadece telefonunuzdur.
Değil mi ama belki bir arayan olur…
Unutulur ayrılığın acısı bir anlık, dertlerden sıkıntılardan kurtulup yerine bir parça umut konur.

***

Sizi siz yapan yolculuklardır.
Yolculukların sizden aldıkları ve verdikleridir.
Hiçbir zaman bir otobüste camdan dışarı bakıyorkenkinden daha fazla düşünmemişimdir.
Yapacak hiçbir şeyiniz yoktur başka çünkü…
Kasıp kavurur sizi fırtınalar.
Yüzünüz şekilden şekle girer.
Öyle bir an gelir ki hayatınız bir film şeridi gibi geçiverir gözlerinizin önünden.

Bazen bir müzikçalar, çoğu kez bir kitap…
Hiçbir şarkıda o zamankinden daha çok düşünmemişsinizdir geçmişinizi.
Hiçbir kitapta bu kadar çok istememişsinizdir o aşkın başkahramanı olmayı.
İşte buradadır “yolculuğun sırrı”…

***

Severim yolculukları.

O yollardan geçer “büyümenin karmaşıklığı”…

 
Toplam blog
: 12
: 462
Kayıt tarihi
: 07.09.07
 
 

İzmirliyim... Afyon Kocatepe'de Veteriner Hekim olmak için okuyorum. Bir kız kardeşim var. Evli d..