- Kategori
- Aşk - Evlilik
Birlik Apartmanı’nın önünde ağladım

Mo ile Safiye "Kill Bill" afişinin önünde. Birlik Apartmanı denilince bu afişi unutmak imkansız...
Zuzu, Mo ve Safiye. Bu çılgın üçlü, her hafta renk ve boy değiştiren saçlarıyla tanınırdı üniversite yıllarında. “Loreal’in kızları” lakabını bile kazanmışlardı zamanla. Üniversite yıllarında birinin saçları ateş kızılı, diğerinin küllü sarı, bir diğerinin de bebek saçı sarısı saçları bir uzar, bir kısalır, pek bir keyifle dalgalanırdı. Bütün hayatları üniversite sıraları da değildi; yemyeşil çimenli bahçeyi, tıp kantini diğer her şeye tercih ederlerdi. En çok, sabahın erken saatlerinde okula gidip, tıp kantininde kahvaltı edip, hiçbir derse girmeden eve dönmeyi severlerdi. Öğlen olunca da Kırıntı’ya uçmayı tabii ki…
Bu üç arkadaşın hayatının çok büyük bir kısmı, yandaki apartman dairesinde geçti. Safiye ismini alan bendeniz, sabahları erkenden kalkmayı en beceremeyen insandım. En hızlımız Mo’ydu. Mo, bana her
Birlik Apartmanı demek bizim de birliğimiz, beraberliğimiz demekti. Her gelen evine yeni arkadaşını aldı, gidince eşyaları ile birlikte diğerine bıraktı ve anılarımız bu şekilde hep yaşadı. Bir şekilde anılarımızı yaşatmayı tercih ettik.
Dün
Hiç ses çıkmaz diye düşünürken, işçi adam şaşkınlığımı anlamayan gözlerle karşılık verdi: "Birlik apartmanını yıktık, yerine kocaman, karşınızda gördüğünüz bu binayı dikiyoruz!" Bu cümle öyle içime oturdu ki, apartmanın karşısındaki yasaklı kaldırıma oturdum, gözlerim doldu, sustum ve sadece algılamaya çalıştım.
Anılarımıza beton dökülmesi içimi acıttı. Çünkü; karlı, güneşli havalarda uyumalarımız, mezuniyet, askere uğurlama, aşklarımıza veda etmelerimiz, yeni aşklara yelken açmalarımız, en yakın spor salonuna sırf makara kukaraya gitmelerimiz, geceleri korka korka Taksim’den dönmelerimiz, Cadde'ye kahkahalar atarak inmelerimiz, DVD’ciden film bakmalarımız, Mo’nun yaptığı harika körü soslu tavukları hüpletmelerimiz, pazar
O kadar içim acıdı, o kadar tuhaf oldum ki, halime anlam veremeyen işçinin yanına çömeldim; olmayan çardağı, otopark yerini, Bengü teyzenin biz okula giderken el sallamasını aradım.
Ve şunu anladım: İnsan, anılarının geçtiği yerlerin, mekanların sonsuzluğa erişmesini arzuluyor. Bu, bencillik midir, nedir, bilemem ama anılarının geçtiği sokaklar, evler, apartmanlar, oradan uzak olsa bile var olsun istiyor. Bir gün, o anlara geri dönmenin, "biz geldik, hadi geçmişimize dönelim," demeyi varlıklarını bilmek imkanlı kılıyor sanki.