- Kategori
- Gündelik Yaşam
Biz...

"Biz" kelimesi ilk kelime, bilinen ilk şey olamaz, olmamalıdır. Bu kelime insanların ruhuna "Ben"den önce yerleştirilmemelidir. Yoksa bir canavar haline gelir. Yeryüzünün bütün kötülüklerinin kökü, insanlar tarafından istismar edilmesinin, insanların insana inanılmaz işkenceler yapabilmesinin sebebi olur yoksa bu kelime. –Ego
Sevgili Başak Altın hanımın son yazısında verdiği adrese girdiğimde yukarıdaki yazıyla karşılaştım. Şaşırdım kaldım tabi. "Oturgaçlı felsefeciler" demek geçti içimden. –yaşamadan, oturduğu yerde, durum tanımı yapanlar-.
Ne demek biz kelimesi kötülüğün başlangıcıdır? Ne saçma bir düşünce bu? Çok garip; açalım bakalım ne diyor yazı veya ne demek istiyor söylenen.
Bedrettin “yarin yanağından gayrı her yerde hep beraber olmaktan” dem vurur. Birlikte kırılmayan oklar benzetmesi çok sevilir.
Bebek anne karnında ben demeyi öğrenmiş olmalı çünkü annenin ne kadar besini-demiri varsa vampir gibi emer ve tüm bebekler anneden daha sağlıklı doğarlar. Evrimin bir kazanımı, türlerin devamı açısından avantajlı bir durumdur. Ama bebek dünyaya gelir gelmez biz olmaya çabalar; ağlar bağırır; annesinin ilk memesiyle biz olmanın tadına varır.
Biz…
Biz kelimesi aynı zamanda mütevazilik için de kullanılır. Örneğin;
“sen öyle deyince moralimiz bozuldu” veya; "seçkilerinde bizi unutmuşsun” daha veya; “kalbimizi kırdın” son, veya; “bizim çocuklar hastaydı da”. Çocuklar dediği eşi ve çocukları. Yani eşine de çocuk diye hitap ediyor. Anadolu’da böyle. Veya anneler çok kullanır “bizim bey…”. Hem çocuklarının hem de kendinin beyidir.
Ha, bir de “bizden geçti” sözü vardır. O da ayrı bir alemdir: Yaşlanmaya karşı yanık bir serzeniş.
Fazla uzatmayayım efendim, söylenmek istenen sanrım şu olsa gerek; ben, yani öz benlik veya kişilik gelişmez ise sürü psikolojisi gelişir. Sürü de sürü gibi olacağından, biraz da korkudan birlikte gezeceklerinden, size tam bir “biz” örneği sunacaklarından, bütün belalarda aysberg gibi ortalıkta sinsi sinsi dolaşıyor olacaklarından; hele bir de biz olup bir partiye top yekün oy vereceklerinden, bence korkun biz’den diyor.
Şimdi bu yazımı okusalar ne kızarlar bana ama bırak dağınık kalsın da diyemiyorsun. Oportünist felsefe deyip geçmek de istemedim. Bir şeyleri tanımlarken illaki çılgınca cümleler kurmak yerine ince usul kibar bir anlatımla da bu başarılabilir.
Biz…
Olması en güzel şey… biz olmak kadar güven verici, sıcak, güçlü, sevgi dolu bir kelime olabilir mi? Örneğin İlyas ağabey bana bir kitap göndermek istediğini söylediğinde öyle duygandım ki. İşte dedim, biz.
Halbuki yukarıdaki yazıda derin hata; benli biz.
"Biz" önemsiz olsaydı şunu söylemezdik mesela: Ara ara, ara beni.
“Dağlarda yalnız yaşayan adam” alın size bir yanlış cümle daha. Adam dağla arkadaş olmuş, kuşlarla konuşur; çoğalmış yani, ama yalnız denir. Adam Himaliya'lara ilk çıkan diye anlatılır ama eşyalarını taşıyan ve orada yaşayan köylülerden hiç söz edilmez. Ordakiler kesin kaşiften önce çıkmışlardır en tepeye.
Yazıya döneceğim yine. Tüm kötülüklerin kökenini kendinde ara derken bir ekte yapmış Mevlana; “iyilikleri de kötülükleri de içinde ara”. Daha sonra biz ol.
Şöyle deseydi yazıda daha mı güzel olurdu bilmem:
Biz olabilmemiz için, özümüzü iyi tanımalıyız. Kendimizi tanımanın yolu, kendimizi eğiterek, öğrenerek, gelişerek olacaktır. Kendini bilen, yaşama karşı bakış açıları geliştiren bireyin çoğalarak biz'e ulaşması ideal toplumun çekirdiğini oluşturacaktır.
Yine olmadı, neden mi?
Efendim küçüçük çocukken daha, neyi, kendini bilmek derken kimle oynacağız çelik çomağı? "Biz" lazım yine.
Sanırım o paragrafın görünmeyen aysberg kısmında bir açıklama vardır. Belki okuma şansını buluruz.
***
Önerilerim bölümüne sevdiğim blog yazarı arkadaşlarımın isimlerini yerleştirirken hiç farkında değilim, en az yirmi arkadaşımın ismi yer olmadığından dışarıda kalmış. Lütfen adını unuttuğumu düşünmesin bazı arkadaşlarım. Zaten zamanla listede değişiklik yapma hakkım olduğu için kafam rahat. Önerilerim bölümüne duygusal bakmamalı, bir çeşit arama motoru gibi görülmeli. Adını hiç duymadığımız ama çok iyi yazan arkadaşlımızı keşvedebilmek adına da o bölümü kullanmalıyız. "Yeni" ilk başta tedirginlik verir. Aynen şuna benzer; sabahın körü, dışarıda hava buz kesmiş ve siz işe gitmek için sıcak yorganınızdan çıkmak zorundasınız. Yorgan sıcacık, ama yataktan çıkmayınca da ekmek yok. Soğuk havaya inattır “yeni”. Katılmak ve denemek gerekli.
***
not: seçkim; bu kez çok sevdiğim bir programdan söz etmek istiyorum. sayın şevket uğurluel'in hazırlayıp piyanosuyla konuklarına eşlik ettiği çok hoş bir program. aman aman, sakın ha o programa seyirci alıp katletmesinler. müziği mahveder seyirci. sonuçta şov programı değil ve hafif müziğin tüm güzellikleri var orada. dekordan tutunda tüm unsurlarıyla çok hoş bir program.
http://www.youtube.com/watch?v=GLv2d-vs9No&mode=related&search=
***
not: en iyi bach yorumcusundan. birgün arabamda onu dinliyorum. piyanonun tuşlarının sesinin içine parçanın solfejini mırıldandığını fark ettim. büyüleyiciydi.
http://www.youtube.com/watch?v=WP-FCztap74
***
sonnot: sorduğum şair sevgili büyük ozan sayın dağlarca’ydı.
“Anlamak
Bir gezidir
Bir başkasının
Ülkesinde”
Sağlıcakla kalın…