Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizi yönetenleri sevmek zorunda mıyız?

Bizi yönetenleri sevmek zorunda mıyız?
 

Bir Bakan eşinin yardımı olmadan boya sandığına basamaz mı?


Bir zorunluluk yok tabii. Ama insan bu güzel ülkeyi yönetenleri sevmek istiyor. Öyle ya bu insanlar TBMM'de Milletvekili olarak görev yapıyorlar. Meslek olarak da "Millete Hizmet"i seçmişler. Karşılığında maaşlarını alacaklar, birtakım özel haklardan istifade edecekler. Olsun! Yeter ki onlar rahat etsinler ve rahat hizmet versinler.

Onlar rahat ve güzel hizmetler verince neler olacak?

Aklıma şu anda gelenleri yazıvereyim:

* Ülkemiz insanlarının büyük bir çoğunluğu mutlu olacaklar.

* Geçim dertleri olmayacak, yataklarına yattıklarında "Yarın ne yiyeceğiz, ayı nasıl geçireceğiz, çoluk çocuğun okul masraflarını nasıl karşılayacağız?" düşünceleriyle cebeleşmeden rahat bir uyku çekecekler.

* Üretime katkıda bulunanların sayısı artacak, asalaklar değil çalışanlar daha iyi hayat şartlarına sahip olacaklar, senede en az 1 ay tatil yapabilecekler.

* Sağlık sistemi tıkır tıkır işleyecek. Hastane kapılarında sürünenler olmayacak, sağlıklı bir millet olacağız.

* Herkesin en az 3 çocuğu olması değil sadece bakabilecekleri, ülkemize faydalı insanlar olarak yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları teşvik edilecek. Nüfus planlamasına önem verilecek.

* Akraba evliliklerinin ortadan kalkması için halk bilinçlendirilecek, gerekirse hukuki önlemler alınacak.

* Hukuk Sistemi de tıkır tıkır işleyecek, mahkeme kapılarında sürünenler kalmayacak. Davalar kısa sürede sonuçlandırılacak. "Yıllarca mahkeme kapılarında beklemektense hakkımı aramayacağım." diyenler kalmayacak. Zırt pırt mahkemeye müracat etmeler de önlenecek; karakollar çay kahve muhabbetlerinin yapıldığı, rüşvet şayialarının dolaştığı yerler olmaktan çıkacak; mahkemelerin yükünü hafifletir, vatandaşa yardım eder duruma getirilecek.

* Türkçe'yi kötü kullananlar değil düzgün kullananlar saygın hale gelecek. Televizyonlarda, ağalı mağalı, kan davalı, bozuk Türkçeli diziler olmayacak.

* Kredi kartı kullananların çoğu, bankaları potansiyel soyguncu olarak görmeyecekler. Bankacılık hizmetleri daha düzenli hale getirilecek, vatandaşlar kredi borçları altında ezik büzük dolaşmayacaklar.

* Pasaportlarımızın kalitesi iyi olacak. Yurt dışı seyahatlerinde, sınır kapılarında vatandaşlarımız beşinci sınıf ülke vatandaşı muamelesi görmeyecek, saygın devlet olacağız. Diğer ülkelerin; gurbetçi vatandaşlarımıza, kendi ülkesinin vatandaşına yaptığı muameleyi yapması sağlanacak.

* Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenen bir bakanlık kurulacak. Gurbetçilerin vatanlarına dönmelerini teşvik için gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra, ülkeye dönüş teşvik edilecek.

* Yurt dışına beyin göçünün önlenmesi için tedbirler alınacak. Bu tedbirler alınırken yasaklara değil özendiriciliğe önem verilecek.

**************************************

Benim aklıma gelenler bunlar. Sizlerin ilaveleri olursa sevinirim.

Bu yukarıda saydıklarımın hiçbiri mevcut değil şu anda. Neden? İyi yöneticiler tarafından yönetilmedik, yönetilmiyoruz da ondan.

Yöneticilerimizin bu güzel ülkeyi iyi yönetebilmeleri için önce kendilerini iyi yönetebilecek özelliklere sahip olmaları gerekmez mi?

Dün Anadolu Ajansı kaynaklı bir haber okuyorum İNTERNET HABER sitesinde, gülüp ağlamak arasında bocalıyorum.

"Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Edirne'de Tarihi Alipaşa Çarşısı'nı ziyaret ederek, buradaki esnafın sorunlarını dinlemiş."

Bir bakanın yapacağı iş mi bu? Eşinin elini tutmuş, iki sevgili gibi yürüyerek sorun dinlemeye gidiyor. Tatile çıksalar, görüntü beni rahatsız etmez ama sorun dinliyor. Eee.. Not almış mı bir yerlere? Esnafın sorunları bitecek mi artık?

Haberin devamını da veriyorum:

"Bakan Unakıtan, 2 günlük bir program için geldiği Edirne'de, geceyi geçirdiği Eski Vali Konağı'ndan (Devlet Konukevi) eşi Ahsen Unakıtan'la birlikte çıkarak, tarihi çarşıya kadar yürüdü. Edirneli olan Bakan Unakıtan, yol boyu arkadaşlarıyla ve esnafla sohbet etti. <ı>

Tarihi Alipaşa Çarşısı önünde davul zurna eşliğinde karşılanan Bakan Unakıtan ve eşi Ahsen Unakıtan çarşıyı gezdiler.

Ahsen Unakıtan, çarşıdaki çocuklarla sohbet ederken, onlara, bir konfeksiyon mağazasından aldığı şapkaları hediye etti. Şapkaların parasını ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ödedi. Daha sonra çarşıdaki bir işyerinde dinlenen Bakan Unakıtan, çarşı esnafının sıkıntılarını dinledi."


Yapmayın Allah aşkına ya! Bu devlet size babanızdan miras kalmadı. Dişlerim döküldü, sağlığım gidiyor. 13 senedir ülkede ekonomik kriz bitecek diye beklemekten sıkıldım artık. Esnaf kan ağlıyor, siftah yapmadan akşam ediliyor. Bakan dert dinlemiş.

* Dinlemeden görmüyor mu?

* Maliye kayıtlarını incelettirmiyor mu?

* Vergisini problemsiz ödeyebilen kaç kişi var koca ülkede, bilmiyor mu?

Gelişmiş ülkelerde ayakkabı boyacıları sadece "Nostalji" görüntüsü olarak var. Herkes kendi ayakkabısını kendisi boyar. Bizde köşe başları, caddelerin en işlek yerleri devlete beş kuruş vergi vermeyen bu ayakkabı boyacıları tarafından işgâl edilmiştir.

Devletin Maliye Bakanı hiç vergi vermediğini bildiği bu boyacılardan birine ayakkabısını boyatıyor. Oryantal bir görüntü çıkıyor ortaya. Üstelik, eşi Ahsen hanım da koskoca bakanın bacağını tutmuş, boyacı sandığından düşmemesine yardımcı oluyor. Pes doğrusu! Peki kendini yönetemeyenler bu koca ülkeyi nasıl yönetiyorlar?

Biz bu yöneticileri sevemezsek vatan haini mi oluyoruz?

Ben vatan haini miyim şimdi?

Hepinize saygı ve sevgiler.

Mustafa Mumcu, 05 Eylül 2008, saat: 11:40

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..