- Kategori
- Deneme
Blog yazısı kritiği ve bir yazar anısı

Net'ten
Farklı bir heyecandır, yazıyı yayına verip beklemek.
Bazen uzun bir bekleyiş olsa da yazımı karşımda görünce önce
bir sevinç dalgası sarar, ardından da belki, kullandığım bazı sözcüklerle
ilgili pişmanlıklar. “Buraya farklı bir sözcük gelse daha iyi olurmuş”
düşünceleri. Ama artık yazı sizden çıkmıştır. Yayınlandıktan sonra
yazısını okumayan var mıdır bilmem ama ben, artık bana ait olmayan,
özgürlüklerini ilan etmiş tümceleri, sözcükleri hata bulma telaşıyla
okur sonra da pek beğenmem. Bir sonraki blog yazımı daha iyi yazmam
gerektiği konusunda kendime söz veririm.
*
Bu faslı geçtikten okunma sayılarına gelir sıra, kim ne derse desin herkes
çok okunmak ister.Veee gelen/gelmeyen yorumlar!!!
İşte en önemli nokta burasıdır. Çünkü yazdıklarımızdan kimin ne kadar
etkilendiğini sadece yorumlardan öğrenebiliriz. (kimi zaman al gülüm ver gülüm
durumları olsa da) Gelen yorumlardaki ifadelerden yazımıza gösterilen ilgiyi
anlar, değer verildiği duygusunu yaşarız.
*
Bence işin en tatmin edici kısmıdır gelen yorumlar. Üstelik de kalemini beğendiğiniz
diğer blog yazarları yazınızla ilgili yorumlar yapmışlarsa değmeyin keyfinize.
Bunun, benim gibi yazmaya sonradan başlayanlara ait bir duygu olduğunu
düşünürken, Yusuf Atılgan’ın Oğuz Atay ile ilgili anısını okuyunca, yazın
dünyasında kendini kanıtlamış isimlerin bile yazdıkları romanlara kendi
dünyalarındaki diğer insanlardan ilgi ve takdir beklediklerini anladım.
*
Anıya gelince:
Yusuf Atılgan, Oğuz Atayı kaybettikten sonra yazdığı yazıda, Atay’dan bir paket
aldığını söyler.Oğuz Atay, Tutunamayanları imzalayarak göndermiştir.
İçine de “ilgileneceğinizi umarak… “ diye yazmıştır.
Yusuf Atılgan bu kitabı okur ve çok sever ama bunu oğuz Atay ‘a hiçbir
zaman söylemez.
“Benim okuduğum kitap o kadar müthiş bir eserdi ki, böyle muazzam bir kitabı
kaleme alan birinin daha nice eserler yazacağını düşündüm. Benim oluruma,
iltifatıma söyleyeceğim iki çift lafa ihtiyacı olmadığını düşündüm.
Dolayısıyla takdirlerimi hiçbir zaman ona iletme ihtiyacı duymadım“ diye anlatır.
*
Ama ardan seneler geçer, ortak arkadaşlarının birinden işittiği şey bu olayı
hatırlamasına sebep olur.
“ Ben Yusuf Atılgan’a kitabımı gönderdim ama kendisinden tek bir kelime bile
duymadım.Tek gördüğüm kayıtsızlık oldu.” demiştir Atay bu olayla ilgili olarak.
Ve Atılgan bu anıyı anlatırken “Eğer bugün hayatta olsaydı ne yapar ne eder
muhakkak onu bulur, karşısına geçer, yüz yüze ona kalemini ne kadar takdir
ettiğimi söylerdim” der.
Verilen emeğe biraz takdir herkesin gereksinimi sanırım.
*
Hep derim ya sözcükler çok önemli mutlaka kullanılması gerekli.
En çok da içinde olumlu duygular barındırıyorsa söylenmeli…
*
Mayıs 2011 / Kurşun