Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Mayıs '11

 
Kategori
Deneme
 

Engelini aşmaya çabalayan bir ‘Engelsiz’den, engelsiz ‘Engellilere’ selam olsun…

Engelini aşmaya çabalayan bir ‘Engelsiz’den, engelsiz ‘Engellilere’ selam olsun…
 

Engelini aşmaya çabalayan bir ‘Engelsiz’den, engelsiz ‘Engellilere’ selam olsun…


Bu haftanın oldukça yoğun bir gündemi varmış ajandama bakılırsa; 10 Mayıs Engelliler Haftası, 12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engellileri Günü… Bizim zamanımızda ‘sakat’ denirdi. Sonra düşündüler taşındılar, bu kelimenin aşağılayıcı olduğuna karar verdiler ve ‘özürlü’ dediler. Şimdilerde o kelimeyi de bozuk para gibi harcadığımızdan (daha önce de bu konuda yazmıştım; kelimeler masumdur, onları kirleten insandır diye…) dilimizi dişlerimize değdirmekten dahi sakınarak, terbiyeli terbiyeli ‘Engelli’ diyoruz. Bunu da yıprattıktan, üzerine kendi ön yargılarımızı yığdıktan sonra bir başka sözcük buluruz hayırlısıyla. Sözlükte kelime mi yok? Hele de insanları kategorize eden ifadeler söz konusu olduğunda ibadullah; uzunlar-kısalar, sarışınlar-esmerler (kızıllardan bahsetmiyorum, onlar bir süper grup, kumrallar da ortaya karışık :D ), beyazlar-siyahlar, sağcılar-solcular, haçlılar-aylılar-heksagramlılar-tekerlekliler-lotuslular vd., iyiler-kötüler, kadınlar-erkekler, engelliler-……. 

Sahi engellilerin karşısına kimi koyacağız biz? Engelsiz insan var mı bu dünyada? Engel dediğimiz; çıplak gözle görünmeyen bir DNA kodundan gezegenler, galaksiler arası mesafeye kadar değişen boyutlarda, yanlış yerde, yanlış zamanda çıkan bir sivilceden ömür çalan bir tümöre kadar geniş bir önem yelpazesinde, bir iki saniye kaybettiren bir aksilikten hayatı kökünden silkeleyebilecek bir felakete kadar uzanabilecek olasılıkta bir şey… Zaten yaşamın kendisi engelleri yenmek, yenemediklerimizi ya kabul etmek ya da başa çıkmak için yeni yöntemler geliştirmek demek değil mi? Yani ana karnına düştüğünüz andan itibaren bir engellisiniz. O zaman toplumun kendini ‘normal’ (!) diye tanımlayan kısmı ile aynı engellerle savaşırken daha fazla zorlanması sebebiyle izole etmeye tevessül ettiği kişileri ‘engelli’ (!) diye nitelemek biraz anlamsız kaçmıyor mu? Görenlere göre düzenlenmiş bir dünyada engel; görmezin sahip olamadığı duyu mudur, yoksa görenin düşüncesizliği mi? Duyanlara hitap eden bir sistemin dayatılması duymazların kaderi mi, yoksa duyanların zihinsel engeli mi? 

Hazır laf açılmışken; sevgi dışındaki bazı konuları geç kavrayan bir zihin mi engellidir, yoksa kendi var olma biçimini normal (!) ilan edip farklı olana geçit vermeyecek kadar sevgisiz olan mı? Bir başka açıdan düşünelim; bir uzvundan, duyusundan, yeteneğinden mahrum kalmak mı engeldir (ki bu durumda dünyanın en engelli kişileri yaşlılar olmaktadır, zira bütün duyuları, zekâ ve beden kapasiteleri azalmış veya giderek azalmaktadır), yoksa saniyenin onda biri kadar kısa bir anın ‘Engelli’(!) ile ‘Engelsizi’ (!) birbirinden ayıran inceciiiik bir zar olduğunu hayal edemeyecek kadar izansız olmak mı? (Ki hepimiz bu açıdan az veya çok engelliyiz.) Sorun bakalım inşaat tepelerinde türkü çığırarak keklik gibi seken ‘İbo’cuklarımıza; “Düşmekten korkmuyor musun?” diye. Çoğu yalancı bir kahramanlık gösterisiyle; “Acı patlıcanı kırağı çalmaz. Bana bir şey olmaz.” diyecektir. Düşerse – Allah göstermesin – ölür, işte o kadar… Çok azının aklına ölmezse neler olabileceği gelir. O ihtimali de ‘ölmekten beter’ diye tanımlayarak zihinlerinin en derin çukuruna gömerler. Ah, biliyorum; cahil diyeceksiniz, genç diyeceksiniz, daha da ötesi yoksul diyeceksiniz. (Bunlar da adını anmadığımız diğer engeller, öyle değil mi? :D ) Peki ya son model arabasının direksiyonuna oturup en basit güvenlik önlemini bile almaya lüzum görmeyen saçı başı ağarmış olanlar? Onlar da mı cahil, yoksul, genç? Kanunen en azından ilköğretim mezunu olmaları gerekiyor da (ehliyetli olanları kastediyorum elbette :D ), o açıdan söylüyorum. 

Hatırlıyorum da; bir keresinde iki üç dakika kazanmak için çok riskli bir hareket yapan arkadaşımı uyardığımda üşenmemiş bana o durumda bir aksilik çıkmasının olasılık hesabını yapıp vermişti. Bilmem kaç yüz binde birmiş… Ben de o kâğıdın üzerine şu soruyu yazmıştım; bu bilmem kaç yüz binde bir olasılık gerçekleştiğinde hayatta kalma olasılığı nedir? Daha hayatta kalınırsa ne gibi koşullarla karşılaşılacağı olasılığından bahsetmeme gerek kalmadan konu kapanmıştı. :)) Çünkü kabul etmek ne kadar zor gelse de, milyonda, trilyonda, katrilyonda bir başınıza gelebilecek bir olayda milyonuncu, trilyonuncu, katrilyonuncu olma olasılığınız her zaman… HER ZAMAN birde birdir. Asıl engel ; ‘Bana da olabilir.’ kavrayışına sahip olmamızı kısıtlayan samimiyetsiz merhamet gösterileri ve davranışlarıdır. Engel tanımayan tek şey ise insanı ‘Engelli’ (!) kategorisine sokacak koşulların niteliği ve niceliğidir. 

Engelini aşmaya çabalayan bir ‘Engelsiz’den, engelsiz ‘Engellilere’ selam olsun… 

Yazan : Nilüfer Şenbayrak 

 
Toplam blog
: 87
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.08.10
 
 

Gökyüzünüz mavi, aklınız bilimle olsun. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara