Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Temmuz '10

 
Kategori
Kitap
 

Boğaziçi’nin Sırları (1)

Boğaziçi’nin Sırları (1)
 

.
27 Kasım 1913 ile 27 Şubat 1916 tarihleri arasında, Başkent İstanbul’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun Amerikan Büyükelçisi olarak görev yapmış Henry Morgenthau (1856-1946). Hukuk eğitim almış. Halen New York Bölge Savcısı olarak görev yapan Robert M. Morgenthau'nın da dedesi.
.
İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerine, özellikle Talat Paşa’ya, Enver Paşa’ya ve Cemal Paşa’ya çok yakın olmayı başarmış ve onların ağzından devlet sırlarını alabilmek için her türlü yolu denemiş kıvrak zekâlı bir diplomat. Fakat yanıltıcı haberlerle (dezenformasyon) kandırıldığı, güçlü İngiliz donanmasına rağmen Çanakkale’de bozguna uğranılmış olmasında payı olduğu ortaya çıkınca, Vaşington’a geri çağrılmış Başkanlık kampanyasını yürütmek için.
.
Kendini temize çıkarmak için olsa gerek, görevi süresince kendi yaptıklarını, devleti idare edenlerle olan diyaloglarını ve Osmanlı coğrafyasında olup bitenleri anlatan 29 bölüm hâlinde 267 sayfalık bir kitap yazmış. (Aslında kendisi yazmamış; günlük notlarını ve Vaşington’a yolladığı raporları devrin ünlü bir gazetecisine verip bu kitabı yazdırmış!).
.
Adı “Secrets of the Bosphorus”; Boğaziçi’nin Sırları veya İstanbul Boğazı’nın Sırları diye çevrilebilir. Kitabın orijinalini bir İngiliz arkadaşımın kitaplığında gördüm. Dedesinden kalan ve yaşları yüz civarında dört bin çok değerli kitaptan sadece biriydi. Satın almak için 200 Sterlin teklif ettim, satmadı; ama fotokopisini almama izin verdi.
.
Kitabın tamamını dikkatlice okudum; Türkçeye çevirerek aldığım notları gözden geçirdikçe ve bazı bölümleri yeniden çevirdikçe sizlerle paylaşacağım. Bizdeki tarih kitaplarında ve o yıllara tanık olmuş insanların anılarında rastlanamayacak yaşanmışlıklarla ve epeyce de önyargıyla dopdolu bu kitabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış yıllarında, devlet katında olup bitenlerin içyüzünü tanımamıza, etnik milliyetçiliklerin nasıl kışkırtıldığını görmemize ve içinden geçtiğimiz bu sorunlu yılların o yıllarda oynanan oyunlarla ne kadar benzeş olduğunu anlamamıza olanak tanıyor.
.
Ayrıca, tarihin çok önemli bir dönemecinde, 620 yıllık bir imparatorluğun yıkılış yıllarında, başkent İstanbul’da oynanan diplomasi oyunlarının, hatta diplomasi savaşlarının perde arkasına tanık olmamızı sağlıyor. ABD Büyükelçisi Morgenthau: “Süper Diplomat” olarak nitelediği Alman Büyükelçisi Baron von Wangenheim ile Enver, Talat ve Cemal Paşa arasındaki ilişkiye ve kendisinin onlarla olan ilişkisine dair ayrıntılı bilgiler veriyor.
.
Almanların, Osmanlı İmparatorluğu ve Yakın Doğu’da yürüttükleri siyaset üstün bir başarı örneğidir!” diye başlıyor kitabına. Ve şu nedenlere bağlıyor o "başarı"yı:
.
Karadeniz ve Baltık Denizi’ni birer Alman gölüne çevirdiler. Nüfuzu altına aldığı ülkeler (Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Osmanlı Devleti) Almanya’yı Kuzey Denizi’nden Basra Körfezi’ne kadar uzanan bir Germen İmparatorluğu olarak görüyorlardı. Kayzer’in 25 yıldır adım adım gerçekleştirdiği bu başarıya bir diplomat olarak benim de bu topraklarda tanık olmam kaderin bana bir cilvesi olsa gerek. [Kaiser = İmparator. Zamanın Alman İmparatoru = Wilhelm II (1888–1918) MS.]
.
"1900 yılından bu yana Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde yaşanan kargaşa ve korkular; Alman diplomasisi tarafından kurgulanmış yapay bir tehdide dayanıyordu. Bu kargaşayı İstanbul’da nizami bir hükümetin bulunmayışı büyütüyordu. Devleti bir hükümet değil; bir avuç sorumsuz, zorba, suikastçı ve sinsice çalışan insanlardan oluşmuş Jön Türkler veya diğer adıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiyordu.
.
Oysa ben İstanbul’a tayin olmadan önce, 1908’lerde, Jön Türklerle ilgili haber ve yorumları gazetelerde okurken, son derece demokrat ve özgürlükçü insanlar canlanmıştı gözümde.
.
Makedonya’dan Konstantinopol’e (!) kadar herkesi “özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet” sloganı ile önlerine katıp başkente devrim yürüyüşü başlatan; ardından Kızıl Sultan Abdülhamit’i alaşağı ederek, anayasal bir düzen kuran idealist, eğitimli ve modern zihniyetli Türk gençleri...
.
Ve bunların öncülüğünde kurulmuş şöyle bir Türkiye: insan hakları ve ifade özgürlüğüne saygılı, erdemli ve demokrat insanlardan kurulu bir parlamento sahibi ve sansürsüz medyası ile özgürlük sevdalısı bir milletler topluluğu “commonwealth”...
.
Fakat 1913 yılında İstanbul’a vardığımda, köprünün altından çok sular geçmişti! Geçen 4-5 yıl içinde Sultan Abdülhamit Selanik’e sürgüne yollanmış; iyi huylu ve kibar biri olan kardeşi Beşinci Mehmet (Reşat) tahta geçirilmişti.
.
Avusturya iki Osmanlı eyaletini (Bosna ve Hersek) kendi hükümranlığına geçirmiş; Türkler Avrupa’daki tüm topraklarını -İstanbul ve çevresi dışında- kaybetmiş; ülkeyi şahlandırmak için hükümete ve bürokrasinin başına gelenler ülkeyi daha zayıf, daha fakir ve daha idare edilmez duruma düşürmüşlerdi!
.
Kısacası, Türk Demokrasisi diye bir olgunun doğma beklentisi tamamen yıkılmıştı... Öyle ki tarihteki tüm demokrasi mücadelelerinin en başarısız olanı İstanbul’da gerçekleşmişti!
.
Tabii, kabahatin hepsini Jön Türklere yıkmak haksızlık olur; çünkü...
.
Devamı gelecek blogda...
.
.
.
.
.
.
.
Günün sözü: “Çocuğum beşiğin nasıl da büyük geliyor sana; hele bir büyü de gör dünya nasıl dar gelecek sana.”

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara