Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '08

 
Kategori
Sinema
 

Boleyn Kızı

Boleyn Kızı
 

İki kızkardeş, Mary ve Anne Boleyn (Scarlett Johansson ve Nathalie Portman)


Bu İngiltere tarihi, sanatta iyi yansıtıldığı için mi trajik, yoksa bizatihi trajik olduğu için mi sanata iyi yansıyor?

Sanırım ikincisi… Son yıllarda bu konuda, hem de çok başarı kazanmış, bir dolu drama ve belgesel izledim. Ama bende başlangıcı, okuma yazma bilmediğim yıllarda, babadan kalma Yedigün dergilerinde gördüğüm anlatı ve resimlerdi, ki Anne Boleyn’in gözleri bağlı celladın önünde diz çökmüş çizimi beni pek etkilerdi. Yakın yıllarda “Kraliçe’nin 1001 Günü” isimli filmi tv de izlemiş yine etkilenmiştim. Cate Blanchett’in olağanüstü canlandırdığı “Elizabeth” filmleri ve Tudors isimli tv dizisi hem ilgimi hem bilgimi arttırdı. Artık eleştiri bile getirebiliyorum. Ki “Boleyn Kızı’nda 8.Henry’e epey iltimas geçilmiş” diyebiliyorum.

Bir kere, Eric Bana’ya verilmiş o rol. Sevimsiz adam(İngiltere Kralı 8. Henry), böylece muhteşem biriymiş(!) gibi olmuş.

Neden sevimsiz?

Henry Tudor (8. Henry) özellikle kadınlara karşı adeta bir ‘tiran’mış:

Kraliçe Katherina’ya (ilk karısı) yaptıkları bağışlanmaz. Zaten daldan dala konan bu adam, kendisi iki kız kardeşle birlikte olduktan sonra, utanmadan başkalarına ensest suçlamasında bulunabiliyor. İlle bir oğul sahibi olmak istemesine anlayışla bakılabilir, soyunu sürdürmek istiyor, ama Allah’ın sopası yok işte… İlahi adalet gereğince resmi yollardan soy olacak çocuklarının hepsi kız doğuyor. Oğlan olan çocuğun annesi ise …. Neyse tarih bilgisi buraya kadar, gerisini bilmeyenler filmde izlesin. İzlememiş olanlar, bu filmden sonra “Elizabeth” leri izlerlerse dizi film izlemiş gibi olacaklar, benden söylemesi… Kronolojik sıra bu…

Her sanat çalışması, bir “seçme”ler silsilesidir.İster istemez seçim ve ayıklama yapılır. Sunulan ürün bu seçilmişler doğrultusunda iz ve etki bırakır. (Tarih yazımı ve aktarımında olduğu gibi…)

Türkçe ‘’Boleyn Kızı’’ olarak isimlendirilen filmin orijinali “The Other Boleyn Girl”, yani “Diğer Boleyn Kızı”. Çeviride anlamsızlaştığı için, belki biraz değiştirilen isim, mana kaymasına da sebep oluyor bence…

İki kızkardeşin neredeyse birbirlerine alternatif konum değişiklikleri filmin ana ekseni olmuş. Böylece orijinal ismi temayı dayansıtıyor. Seçilen ana tema " iki kızkardeş ve aralarında kalan Kral" olarak söylense de, değil bence… Kral hiç de arada falan kalmıyor. O, her zaman seçimini pervasızca yapabiliyor. Anlatımda kadınların hükümdarları bile istedikleri gibi manipule edebileceklerini görenler (mesela Reha Muhtar), o kadınların sonuçta başına gelenleri de görmeliydi. Kadınları kendi emelleri doğrultusunda manipule edenler “baba” ve “dayı” , yani erkeklerdi.

Bir sinema filminde, sinemasal ögeler yerli yerinde ise içerik iz yapıyor. İçeriğe kendimizi kaptırmışsak, o iyi ve başarılı bir yapımdır. Bu da öyleydi. Aslında anlatılacak ve irdelenecek pek çok derinlikli konuların bulunduğu bir dönem sadece kısıtlı bir açıdan verilmiş. Cromwell’lerin, Thomas More’ların, Martin Luther’lerin cirit attığı bir tarih kesiti, bahsi geçen dönem… İngiltere pek dikkate alınan bir ülke değil, o sıralarda; Güçlü imparatorluk, İspanya… Ve Kral’ın ayrılmaya çalıştığı Kraliçe Katherina da bir İspanyol Prenses… Papalığın sorgulanmaya başladığı, Protestanlığın temelinin atıldığı, Rönesans ertesi, Aydınlanma başlangıcı bu dönemde, Kral'ın tek derdinin kadınlar olmayacağı aşikar…

Ama işte bir seçme yapma zorunluluğundan dolayı, başlayıp bitenleri tek boyutunda izledik, ki çok doğal, bu tarih dersi değil. Bu tür izlenceleri aslında içerdikleri bilgilere vakıf olarak izlemek daha keyifli oluyor. Veliaht bir oğlan çocuğu doğurabilmek için kıvranan bu kadının (Anne Boleyn) kızının (Elizabeth’in), babasından bile büyük bir hükümdar olduğunu bilerek filmi izlemek, daha etkileyici olabilir.

Tabii ki bizler daha kendi tarihimizin pek çoknoktasını bile pek iyi bilmiyoruz, nerde kaldı, İngilizlerin büyük hükümdarı, 45 yıl hüküm sürmüş Elizabeth’in ebeveyninin başına gelenler!

Mesela Rusların büyük hükümdarı Çariçe Katerina için de bir film de olmadığını; olsaydı ne kadar da ilginç olabileceğini düşünürken, bizden de yaşamı çok ilginç yapıtlara konu olabilecek nice hükümdar ve tarihi şahsiyet bulunduğunu, ne zaman onları da beyazperdede izleyebilecğimizi düşünmemek elde değil. Ama bununla birlikte, yapım için ne kadar büyük olanaklar gerektiği de çok açık.

Filmin kostüm ve mekanları yine çok başarılıydı. Kadınların giysileri o kadar yakışıyordu ki, bugünün moda anlayışında bile kullanılabilir dizaynlara sahipti.

Loş mekanlar, içerikteki karanlığı da hissettirebiliyor. Bu, zaten artık gerçekçi tarihi filmlerde iyice yer etti. Belgesellerde bile aynı fon algısı yaratılıyor.

Scarlett Johansson ve Nathalie Portman neredeyse gerçek kardeş bile olabilir. Her ne kadar benim favorim, Scarlett’in yanında Keira Knightly olsa da... Son zamanların büyük star adayları bu üç hatun bence .…

Nathalie Portman, Leon’daki “küçük kız”dan kurtulmuş… İfadeli ve güzel yüzü ile rolünde çok iyiydi. İngiliz Hasta’nın hasta eden güzeli Kristin Scott Thomas, kızların annesi olarak etkili değildi, lakin rolünde dikkat çekici ve rol çalıcı idi.

Eric Bana ise yine muhteşemdi, ama 8. Henry O’na layık değildi. Münich ve Truva’daki karakterlerden sonra…

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..