Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

14 Nisan '21

 
Kategori
Edebiyat
 

BÖYLESİ DAHA ÖZEL

Hangi resmime baksam,ben değilim

CAHİT SITKI TARANCI

Şu sıralar dilimde hep bu dize..Ölmekten ölesiye korkan şair Cahit Sıtkı'nın korkularını anlattığı bu dize bana bambaşka duyguları çağrıştırıyor beni bambaşka düşüncelere götürüyor.Açıkçası ben de onun gibi  endişeliyim.Ama benim endisşem ölümden yana değil..İnsanların bu tüketim ve popülerite dengesisizliği içinde çürüyüp hepten yok olmasından korkuyorum.Sanki bir sabah uyanacakmışım ve sokakta yürürken gördüğüm her yüz aynı fabrikadan çıkmış gibi birbirinin aynısı olacakmış gibi geliyor bana.. Aynı sıfır beden vücutlar aynı hastalıklı bakışlar aynı gerdirilmiş yüzler aynı hokka burunlar aynı niteliksiz şakalar gülüşler bile aynı Hani nev-i şahsına münhasırlık? ..Ne oluyor,ya? korkuyorum..Gülmeyin,gerçek bu.Uzun zaman önce sosyal medya hesaplarımı kökten kapattım.Zorlanırım zannetmiştim oysa hayatımda ne büyük bir zaman kaybıymış.Şimdi çevremde bazı şeyleri duydukça hesaplarımı iyi ki kapatmışım diyorum içimden.Korkunç bir zaman kaybı ve tamamıyla gerçek olmayan bir alemin içinde en değerli şeyi öldürüyorsun,zamanını..hem de ne için, olduğundan çok farklı görünen insanların yaşamlarını takip edeceğim diye..yazık bize!

İnsanın bir sokağa bir okula bir şehre hatta kendi ailesine ve dünyaya karşı kendini yabancı hissetmesini anlayabiliyorum.Kafka'nın Dönüşüm romanındaki Gregor Samsa beni hem hüzünlendirir hem de bu kadar güzel duygu geçişsleri nasıl sağlanır diye tebessüm ettirir bu yüzden..Dönüşüm dünyaya ve aileye yabancılaşmanın en güzel örneğidir zira,bu eseri  Albert Camus 'un Yabancısı takip eder.Ancak görüyorum ki hayata yabancılaşmak insanın kendisine yabancılaşmasının yanında hiç kalıyor.Bu çok farklı bir şeymiş meğer..Gündelik hayatta dikkat buyurun  müthiş bir yarış var ve bu yarıştan hırsını alamayanların adresi sosyal hesaplar,insanların ciddi anlamda kişilik bölünmesi yaşadığını düşündüren birçok örneğe rastlıyorum her gün,hiçbir şey olduğu gibi değil sanki ,her şey yapay bir fanusun içinde yuvarlanıp gidiyor gibi.Sanki birisi üzerime bir kova şire haline gelmiş şekerli suyu boşaltmış da üzerim yapış yapış olmuş  gibi..Tuhaf bir tiksinme duygusu içimde..çok sevdiğim bir arkadaşım bir gün ''insanın yetersizliği dilindedir''demişti acaba bu dil sustukça sosyal medya hesaplarında mı şahlanıveriyor?İnsanlar kendilerini bu kadar mı yetersiz hissediyor?İnsanlar yıllarca kendilerine bu kadar mı duygusal yatırım yapmadan yaşadılar? Şaşkınım..

Öyle şeyler duyuyorum ki şaşırmamak da zaten elde değil bunu bir yetişkinin yapabiliyor olması belki de beni en çok endişendiren kısım..Çok uzağa gitmeyelim Ramazan ayındayız.Çok değil pandemi sürecine henüz girmeden iki yıl önceki ramazan sofraları halen gözümün önünden gitmiyor bu sofralara harcanan para bu sofralardan dökülen yemekler sadece beş dakikalık bir fotoğraf paylaşımı için fazla patolojik bir davranış değil mi?Hiçbir abartı gerçek duygu değildir diyor sevgili Adem Güneş,ne kadar doğru..Hep tiksinmeyle karışık bir acıma duygusu hissederdim bu sofralara..Hayır da hasenat da gizli yapılır sağ el verir sol el görmez doğrusu bu değil midir?Nerede? Çok şükür iki yıldır görmüyorum ve duymuyorum bu sofraları..Çünkü bizler bir zeytin ve bir hurmayla oruç açan bir peygambere inandık onu sevdik onun o vakarını gösterişsizliğini yalınlığını mütebessim halini..Onun ''Yetim çocuğun yanında kendi çocuğunu öpme,sevme''  diyişindeki naifliği,zarifliği letafeti .O yüzden .Bütün aile hayatının sereserpe döküldüğü ortamlar hayatı biraz anlamış birinin çok da benimseyeceği bir davranış modeli elbette değil.Bazen kadın olarak bile insanı  yaralayan masum gibi görünen cümlelere rastlıyorum.Ve kadın olarak anlıyorum ki o insanın dünyasından bunları çıkarttığın zaman geriye kendisi adına hiçbir şey kalmayacak.O kadar anlamsız br hayat yaşamış ve o kadar içi doldurulmamış ki hayatının bütün boşluklarını eşyayla ve malesef çocuklarıyla abartılı hallerle kapatmaya çalışıyor,onu bu kadar kendini göstermeye iten alt yapıdaki itici güç ne acaba? Çocukların fotoğraf çekilirkenki o benzgin ifadeleri beni kahrediyor,bırak çocuğu da azıcık nefes alsın sen birkaç kişiye gçstereceksin diye  saatlerce eziyet ediyorsun  çocuğuna diyesim geliyor.Hele böyle allayıp pıllayıp o çocuğu binbir şekle sokup tüm gün o sımsıkı kıyafetin içinde rezil etmiyorlar mı,eyvahlar olsun..

Otuzlu yaşlarını neredeyse bitirmek üzere olan bir kadın/adam sadece kendisini eşini ya da çocuğunu ilgilendirecek bir konuyu niye insanların gözüne sokmaya çalışır.Kime neyi kanıtlıyor ki?Bu kadıncağızın kocişko ve bebişkosu dışında hiç mi cümlesi yok? Sadece bu da değil herkes pedagog herkes diyetisyen herkes din adamı herkes öğretmen ama üretim nerde?Gercek olan tek bir şey var buradaki herkes izafi bir herkes,ne demek istediğim açık,bu bir genelleme cümlesi değil,burada kast edilen herkes tek bir şey''Gösteriş Budalası'' Çocugunla yarım saat oyun oynayamayan bir kimsenin o sahneye çıkınca pedagog kesilmesi her ramazan diyetisyen kesilmesi sadece bu kelimeyle açıklanabilir Üzülerek yazıyorum,Budala.....İşte bütün bunlar ve daha fazlası insanların ciddi ciddi bir sürü psikolojisine doğru kayıp gittiğini kendi olmaktan tamamen uzaklaştığını ve en nihayetinde kişilik bölünmesi yaşaya yaşaya olmadığı bir kimliğe bürünmeye çalışa çalışa sonunda tamamen kaybolduğunun işaretidir.Ve bunlar sorgusuz sualsiz popülerkültüre kapılılp giden bir yaprağın sessiz çığlıklarıdır.Görün Beni!

Çocuklarınızı seviniz,koşulsuzca... sadece kendileri olmalarını sağlamanız buna iizn vermeniz bile bunu  inanın onlara verilecek en güzel şey.Varsın prenses kıyafetiyle salınmasın varsın prens olmasın ne olur,bırakın çocuklarınız kendileri olsun..Yapay kimliklerle bambaşka biriymiş gibi yok etmesin o sadece kendine has güzelliklerini..sevgiyle..

 

 
Toplam blog
: 22
: 83
Kayıt tarihi
: 26.08.14
 
 

Çocukluğumda çok iyi bir rüya senaristiydim. Çevremdekiler sıkılsa da küçük olduğum için bir şey de..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara