Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Ocak '07

 
Kategori
Bayramlar
 

Bugün bayram, yatın uyuyun çocuklar...

Bugün bayram, yatın uyuyun çocuklar...
 

Fark ettiniz mi, geçen hafta bayramdı? Hani şu birkaç gün süren dini bayramlardan, çoluk çocuk ailelerin bir araya geldiği, dargınların barıştığı bayramlardan... Evet evet, geçen hafta ondan vardı.

İtiraf ediyorum, artık ben de yıldım. Son birkaç yıldır direniyordum bayram coşkusunu yaşamak, yaşatmak için. Kimse önemsemese de erkenden kalkıyordum, en güzel kıyafetlerimi giyip saçımı başımı süslüyordum yine de. Evdekilerle bayram muhabbeti yapıyordum, kolonya şeker koordinatörlüğünü üstleniyordum. Ama bu bayram ben de hiçbir şey olmamış gibi uzun uzun uyudum, eşofmanlarım üstümde saçım başım darmadağın televizyon izledim. Şekerleri yedim, kolonyanın yerinden bile habersizdim. Ne yapayım, artık yoruldum.

Yaşım çok genç olmasına rağmen ben de "ah o eski bayramlar" diyenlerdenim. Çünkü benim çok güzel bayramlarım oldu, sonra güzelleştirmeye çalıştığım hüzünlü bayramlarım oldu ve şimdi yok. Bayram falan yok artık. Ama buna bile mutlu olmalıyım galiba. Çünkü ben böyle üzülünce arkadaşlarım beni hiç anlamıyor. Onların hiç bayramı olmamış ki! Ama benim... Çocukluğumun en güzel günleri...

Arefeden giderdik dedemin (babamın babası) evine. Amcalarım da aynı apartmanda oturduğundan herkes bir araya gelmiş olurdu. Tabi bir de okuyan halam ve amcam gelirdi İstanbul'dan. Aile tamam! Arefe gecesi muhabbetleri defalarca demlenen çaylarla uzardı, biz kuzenlerimle sürekli oyun oynardık tabi.

Ertesi sabah erkenden kalkardık. Her ne kadar kahvaltı hazırlıkları için anneler erken kalksa da en erken biz çocuklar kalkardık herhalde. Fısır fısır konuşur, kıpır kıpır yerimizde duramazdık. Sonra dört çocuk (daha sonraları beşincisi, altıncısı da geldi onların) amcamın yatağına doluşur ve onun bize öğrettiği şarkıyı söylemeye başlardık;

"Bugün bayram, erken kalkın çocuklar

giyelim en güzel elbiselerimizi

elimizde taze kır çiçekleri

üzmeyelim sakın annemizi"

Bizim cırlayan sesimize kim dayanır? Amcam uyanırdı elbette ve yatakta bir güreştir, gıdıklamadır başlardı. O sırada kuşluk dediğimiz kahvaltı hazır olur, hepimiz sofraya doluşurduk. Biz çocuklar hemencecik yerdik tabi ama aile bir arada, dedem başlamış eski günleri anlatmaya, kalkar mı o sofra? Biz de istiyoruz ki bir an evvel kalkalım bayramlıkları giyinip fırlayalım dışarı.

Binbir sabırsızlıkla herkes evine, odasına çekilir bir güzel giyinirdi. Sonra dedemin salonunda yine toplaşırdık. Biz yeni bayramlıklarımızla "ta ta taam"diye dalardık içeri. Bayramlaşılır, el öpülür, harçlık alınırdı.

Sonra doğru dışarı. Hava iyiyse ne ala ama değilse hem anne mızmızlanır hem de montunun, kabanının içinde bayramlığını kimse görmez, için yanar. Kapı kapı dolaşılır, şeker toplanır. Eğer iyi çikolata ya da harçlık veren kapı varsa hemen diğerlerine söylenir. Aman ne eğlence ne macera! Çatapatlar, onca bayram şekerine inat lolipoplar, leblebi tozları...

O akşam diğer dedemlere giderdik. Orda da teyzeler, enişteler, kuzenler... Hayda yeni bir curcuna, yeni bir şamata... Anneannemin mendilleri, yeni harçlıklar... Ama gece geri dönerdik.

Ertesi gün yeni bir bayram. Yine erken kalkılır, bayramlıklar giyilir. Bu sefer belki bir de anne-babalarla akrabalar gezilir. O kadar harçlık toplamışız, mutlaka sinemaya giderdik. Okuyan amcam götürürdü hepimizi. Sinemada, topladığımız şekerleri yerdik. Yine çok eğlenirdik.

Bayram son gününe kadar hiç bitmezdi. Sapına kadar... Son gün bile yapılacak bir şey, gezilecek bir yer bulurduk. En olmadı çıkarırdık bayramlıkları, çıkardık evin çatısına (yani kullanılmayan çatı kata) akşama kadar evcilik...

Gerçekten en mutlu günlerimdi. Ama bir yandan da hüzünlü. Daha bayramın ilk gününden "ama bayram bitecek, yine eskiye dönecek her şey" diye hüzünlenirdim. Kedere bakın! Her eve dönüşümüzde salya sümük ağlardım ama... Çok severdim kuzenlerimi, halamı. Onlardan ayrılmaya dayanamazdım.

Modern yaşamın getirdiklerinden mi desek yoksa çok eskilerden mi desek bilmem ama bayramlar tatsızlaştı zamanla. Dedemin ölümüyle de son buldu. En büyük benim babam diye bize geliniyor artık ama iki saatliğine. O da adetten, mecburi hissedildiğinden. Ne başka yere gidiliyor, ne başkaları geliyor. İstersem sinemaya yalnız gidiyorum. Şekerler tatlı değil eskisi gibi. Bir de diğer dedeme gidiyoruz tabi, daha doğrusu dedemin evine. Çünkü artık anneannem de yok, dedem de!Teyzem için gidiyoruz, okulunu işini uyduran teyzem, kuzenim de geliyor o kadar. Bayramlar dedelere mi bağlı? Zaten ölmesinler ama o zaman hiç ölmesinler. Ölmesinler ki biz bayramları unutmayalım, erken kalkalım, bayramlıkları giyinelim.

Dediğim gibi, ben kendi çapımda devam ettirdim bayramları. İnatla erken kalktım, güzel giyindim. Komşuları ziyaret ettim. Evdekilere neşeyle şakıdım. Minik kuzenlerime bayram hediyesi hazırlamaya çalıştım, ama olmadı. Sadece ben bayrammış gibi davranıyorum, kimsenin umrunda değil ki. Ben de pes ettim. Bayramlar herkes için olduğu gibi benim için de sadece okulun, işin tatil olduğu günler artık. Yani yatıp uyuma, dinlenme günü. Zaten o şarkıyı da hiçbir çocuk bilmiyor artık ve ben söyleyince de komik buluyor insanlar. Yani; bugün bayram, yatın uyuyun çocuklar....

(Bu yazıyı yazmaya başlamadan evvel bu kadar da acılı olduğumu bilmiyordum, anılarımı hatırlayınca kötü oldum. Ben çok mutsuzum. Aranızda hala bayramlara değer veren, onları seven varsa, önümüzdeki bayram beraber sinemaya gidelim mi?)

 
Toplam blog
: 39
: 2880
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Sinema ve Televizyon bölümünde okuduğumdan sizinle sinema üzerine hasbihal etmeyi düşünüyorum... Si..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara