Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bugün de böyle geçti

Bugün de böyle geçti
 

Yağmurlu bir Pazar gününe uyandı bugün İstanbul… Pencereden yağmurun yağışını seyretmek her zaman güzeldir… Hele sevgiliniz veya sevdiğiniz insanlar yanınızdaysa, evinizi su basacak, bahçenizde, tarlanızda, yatırımlarınızda, iş yerinizde malınıza zarar gelecek diye bir korkunuz yoksa, bu havada dışarıda olmak zorunda değilseniz, tabiatın bu harika güzelliğini seyretmek, gerçekten çok güzeldir.

Böyle havalarda dışarıda olmaktansa evde olmayı, trafikte sıkışıp kalmak, düşüncesiz bir sürücü yüzünden tepeden tırnağa ıslanmak yerine, tedirgin olmadan yağmurun zevkini çıkarmayı sevenlerdenim. Ama bu her zaman mümkün olmuyor tabi…

Bugün de maalesef dışarıda yapmam gereken işler var.

*****

Önce eşimle Can’ın dersanesine gittik. “Yeni Sınav Sistemi” ve “Verimli Ders Çalışma” konulu bir seminere davetliyiz. Malum OKS yerine SBS sistemine geçildi ya, 6. sınıfta şimdiden dersane yollarına düştük. Tam üç yıl sürecek bir maraton.

Çocuklar tam ergenlik dönemine giriyor. Kolay mı ders çalıştırmak, hem de verimli cinsinden? İşte bunu anlatacaklarmış bize…

Projeksiyon eşliğinde hocamız yapmamız ve yapmamamız gerekenleri anlatıyor. Aslında hepsini biliyoruz da bir kere daha toplu şekilde hatırlamakta ve gözden geçirmekte fayda var tabi…

Bir konu dikkatimi çekiyor ve yeni bir şey öğreniyorum. Eee, öğrenmenin yeri, zamanı ve yaşı yok. Dersanelerin asıl işlevinin test çözdürmek ve çocukları testli sınava hazırlamak olduğunu biliyoruz.

Geçmiş yıllarda komşularımızdan dersaneye giden çocuklarının en önem verdikleri şeyin “test çözmek” olduğunu çok duymuştum. Her gün şu kadar yüz soru çözen çocuklara gıbta ile bakmayı o zaman öğrenmiştim. Doğrusu Can’ın durumunu görünce biraz da hayıflanmıştım.

Bugün öğrendim ki, test çözmenin püf noktası, cevaplanamayan soruları ortaya çıkarmak ve öğrencinin o konulardaki eksiğini gidermekmiş. Yani önemli olan günde yüzlerce soru cevaplamak yerine düzenli olarak her gün en az 20 test çözmek, ancak cevabı eksik kalan veya yanlış olan cevapları n doğrusunu öğrenmekmiş.

*****

Çıktığımızda yağmur yine bardaktan boşanırcasına yağmaya devam ediyordu. Ben henüz işin başındaydım ve taa Süreyya Paşa Hastanesine bir ziyaret yapmak zorundaydım. Kadıköy’e vardığımda otobüsten inilecek gibi değildi. Çünkü etraf resmen göl olmuştu.

19B’nin öbür duraktan kalktığını öğrendiğimde resmen yıkıldım. Her şeyi göze alıp yola koyuldum ama, yağmur beni engellemek ister gibi, hızlandıkça hızlanıyordu. Mecburen tiyatronun saçaklarına sığınıp bir süre bekledim.

Hafif bir aralanma, daha doğrusu, hızında biraz azalma olunca tekrar yürümeye başladım. Durağın bulunduğu cadde küçük bir dere haline gelmişti. Uzaklardan dolaşarak zar zor durağa ulaştım.

Otobüs herhalde yeni hareket etmişti ki benden başka kimse yoktu. Oturup yağmuru seyretmeye başladım. Yağsın yağsın diyordum içimden, boşalan barajlarımız dolsun ki, yazın su sıkıntısı çekmeyelim.

Eskiden böyle düşünmezdik. Yağmurun fazla yağmasından da hoşlanmazdık. İstanbullular oldum olası yağmururdan nefret ederle. Çünkü yağmur trafiğin sıkışması, yollarda çekilen perişanlık, akşam televizyonlarda ev ve iş yerlerini su bastığı haberini izlemek demektir.


Evin dışında ilk kez belki de bu kadar keyifle yağmuru izliyor, yağmasını, daha çok yağmasını istiyordum. Hatta küçük nehirler halinde boşu boşuna akan suların zayi olmasını önleyecek bir sistem olsa, mazgallarımız doğru dürüst çalışsa ve bu suları doğru barajlara akıtsalar diye düşünüyordum.

Bu hülyalar içinde yağmuru seyrederken, bütün telleri kırık bir şemsiyenin altına sığınmış, böyle bir havada yürümekten büyük bir zevk aldığı her halinden belli 7-8 yaşlarında Roman bir kız çocuğu gördüm. Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağması bile ona az geliyor, durağın çatısındaki oluktan akan suyun altından defalarca bir o tarafa bir bu tarafa geçerek gönlünce eğleniyordu.

Bir ara göz göze geldik. Yaptığından utanırmış gibi hafif bir tedirginliğin yanı sıra, bakışlarıyla yaptığı bu çocukluktan büyük keyif aldığını anlatmak ister gibiydi. Böyle durumlarda büyükler, “evladım sen deli misin?” diye bağırıp çocukları azarlamaya bayılırlar ya… Bense tam tersine ona gülümsedim. Onun da yüzüne bir gülümseme yayıldı ve öylesine mutlu oldu ki… İyi mi ettim kötü mü ettim bilmiyorum.

*****

Neyse otobüs geldi. Hiç hız kesmeden yağmur yağmaya devam etti. Ziyaretten dönüşümde de durumda hiçbir değişiklik yoktu.

Markete gidip alışveriş yaptım. Yağmur yine yağıyordu. Servise binip evin önüne kadar geldim. Sabahtan beri kendimi korumuştum ama, tam servisten inip karşıya geçerken topuklarıma kadar sulara gömüldüm.

Ayakkabılarıma su dolmuş, çoraplarım ıslanmış ve en sinir olduğum şeyle karşılaşmıştım. Ama evime de gelmiştim.

Yağmurun yağışını evde pencereden seyretmek her zaman güzeldir. Hele sevdiğiniz insanlarla beraberseniz ve bir derdiniz de yoksa…

*****

Evet bugün de böyle geti. Erdoğan’sız, Baykal’sız, Ergenekonsuz, türbansız, krizsiz; yağmurlu, fakat güzel bir gün geçirmiştim.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..