Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '06

 
Kategori
Spor Eğitimi
 

Bulgaristan, spor ve Avrupa Topluluğu

Bulgaristan, spor ve Avrupa Topluluğu
 

Spor, ideolojik bir rol oynar ve ulusal duyarlılığın yaratılmasında etkindir. Ulus imgesinin farklılık yaratmasına ve birlik oluşturmasına katkıda bulunur. Fakat bu birliğin nasıl oluşturulduğu ve biçimlendirildiği önemlidir. Gelip geçici adet yerini bulsun tümceleriyle değil, spora desteğin kalıcı olması ve "cek-cak"lardan uzak eylemler gerçekleştirilmesiyle olur. Çağdaş devletlerde bir ulus kendisinin, fiziksel zor kullanımından daha fazla bir şeylerle, yurttaşlarını bir arada tutmaktadırlar. Bu birşeyler’in içine spor ilk başlarda girenlerdendir. Bunu başarırken, bir genel kimlik ve diğerlerinden farklılığı belli olan güçlü simgeler yaratmak zorunludur. Soğuk savaş dönemlerinde ülkeler, rejimlerinin en iyi olduklarını spor yoluyla açıklamaya çalışmışlardır. Bu özellikle sosyalist bloğu ülkelerde sıklıkla ve yaygınlıkla kullanılmıştır. Kendi ülkelerinin etkinliğini ve tanımını cazip hale getirmenin yegane yolu hep spor olmuştur.

15-19 Kasım 2006 tarihleri arasında Dördüncü Uluslararası "Spor Stres Adaptasyon" isimli bilimsel bir kongre nedeniyle Bulgaristan Sofya’daydım. Ben de iki tane bildiri sundum. Kongre, National Sport Academy’de oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yaklaşık 150 bilim adamı çalışmalarını sundular. National Sport Academy, 1942’de kurulmuş. Bulgaristan’ın tek spor okulu.Bizdeki gibi her il’e kurulan Üniversitelerin içerisine bir de spor yüksekokulu yerleştirmemişler. Okul, kesin ölçülerini bilmememe rağmen yaklaşık onbeş bin dönüm arazi üzerine kurulmuş. Akılınıza gelen bütün spor branşlarının tesisleri var. Binicilikten kayağa, plaj voleybolu sahasından golf sahasına, kriket sahasından hokey sahasına kadar aklınıza gelebilecek tüm spor branşlarının tesisleri sabit olarak kurulmuş. Sabit olarak kurulmaktan kastım şudur: Bizde genellikle Üniversitelerin bahar şenliklerinde, rekreasyon amaçlı ve yapılan organizasyona çeşitlilik getirmek amacıyla, nasıl olsa bir süre sonra zaten kaldırılacağından, bir kamyon kumu asfalt zemine döküp plaj voleybolu sahası yaratılır. Şenlikler bitince, o bir kamyon kum, her nedense iki üç ay bekletilir. Gelen dağıtır giden dağıtır. Kumun kaldırılması (ki kaldırılması zaten zorunludur çünkü o yer ya bir otoparktır ya da engeldir) bir yöneticinin aklına geldiğinde ise, ağır iş makinesi kepçe kumu kamyona taşırken, zemine de zarar verir. O zeminin tekrar onarılması için de uzunca bir süre beklenir.

National Spor Academy’de böyle bir şey yok. Her şey sabit, hiçbir zaman geçici değil. Güreş dersi için var olan tek spor salonuna minderler serilip, ders bittikten sonra kaldırılmıyor. Her branşın kendine özgü tesisi adıyla anılıyor. Buz hokeyi salonu, güreş salonu, latin dansları salonu, halk oyunları salonu, hentbol salonu, basketbol salonu, cimnastik salonu, badminton salonu vb. Biçme zamanı beklememek veya biçerken çime zarar vermemek için golf sahasına iki tane keçi koymuşlar, sürekli aynı ayarda biçiyorlar, saha her an hazır. Teniskortların sayısını sayarken şaşırmamak elde değil. Buradakini saymış mıydık endişesi taşıyor insan. Sadece atmalar için atletizm pisti var. Kafesi çevirmişler, disk çekiç atılıyor. Etrafında kulvarlı tartan pist mutlaka var. Atlamalar için ayrı, sprint ve mesafe koşuları için ayrı, antrenman yapmak için ayrı atletizm sahaları var. Futbol sahaları ve kale direği olmayan fakat her spor antrenmanı için uygun alabildiğine geniş çim alanları zaten var. Kısaca spor için, eğitim için her şey var. Ama okulun dışında hiçbir şey yok.

Ocak 2007’den itibaren Avrupa Topluluğu tam üyesi oluyorlar. Nasıl oluyorlar sorusunun çok net bir yanıtı var. Altı milyon nüfusu var, bunun iki milyonu Türk. Ve tabi Hıristiyan. Şöyle deyneği salladı mı yönetilecek ve idare edilecek bir durumdalar. Kiril alfabesi kullandıkları için, lokantaya mı giriyorsunuz, tuvalete mi bilemiyorsunuz. Okuyamıyorsunuz. Sosyalist sistemden kalma toplu taşımacılık çok ileri, fakat nereye gideceğinizi bilemiyorsunuz, çünkü okuyamıyorsunuz, anlayamıyorsunuz. Bir ay sonra Avrupa Topluluğuna girecek ülkede dövizinizin karşılığını alışverişten sonra döviz olarak alamıyorsunuz, Bulgar levası vermek istiyorlar, dövizi tanımıyorlar daha. Yollardaki trafik tabelalarında tek Latince harf yok. Yol neresidir, nereye gider okuyup anlayamıyorsunuz. Atatürk’e bir kez daha minnet duygularınız kabarıyor. Latin alfabesine geçtiği için ve tüm devrimleri için takdir ediyorsunuz. Okunuşları farklı olsa da dünyanın birçok yerinde "B" harfi "B"dir. Ama kiril alfabesinde "V"… "H" harfi ise "N". Olacak şey değil. Tamam kendi alfabendir, ama bir ay sonra Avrupa Topluluğuna giriyorsun resmen, kendi alfabenin yanında Latin alfabesini yollarda, toplu taşıma araçlarında veya belli bazı yerlerde niye kullanmazsın, dersem fazla ileri mi gidiyorum diye düşünüyorum. Daha tam hazır olmadan Avrupa Topluluğuna resmen asil üye yapılan Bulgaristan’ı görünce, kendimizin çoktan bu Avrupa Topluluğunu hak ettiğimizi görüyor insan. Pösteki saydırıyorlar, şunu da yap, bunu yap. Amaçları, Kurtuluş Savaşı’nda yapamadıklarını şimdilerde yapmak.

Yetmiş milyon nüfus, üstüne üstelik bir de Müslüman. Avrupa Topluluğuna bir gün girer miyiz acaba?

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..