- Kategori
- Mizah
Buruk bir kabak öyküsü.

-Kabak - sözcüğünü duyduğumda,nedense hep gülesim gelir.
Kabak üzerine söylenmiş nice öykülerimiz, türkülerimiz, atasözlerimiz ; manilerimiz, ninnilerimiz vardır.
Bir konudan bunalınca -Amma da kabak tadı verdi- diyerek lafı değiştirmeye çalışırız.
İşte, -Kabak tadı vermek -deyiminin öyküsü:
*** Develer ve pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, yani eskiden buzdolabı yok iken, şimdi pek rastlamadığımız geniş ve uzun kabakların tepesi açılır, içi hacim sağlamak için belki azıcık boşaltılır ve saklanmak istenen her ne ise kabağın içinde konur ve kabağın kapağı kapatılır imiş.
Zamanla kabağın kokusu ve tadı içinde saklanan maddeye geçtiğinden, saklanan madde ve/veya kabak atılırmış. Kabak tadı verdiğinden ,yerlerine yenileri konurmuş. ***
İçinden -kabak geçen-oyun havalarımız da vardır.
Bedia Akartürk söylerse eğer,türküsünün de tadına doyulmaz...
Bahçelerde bal kabak (aman)
Açılır tabak tabak
Sen şeker al ben kaymak (aman)
Yiyelim parmak parmak.
........
Anadolu'da askere gidecek olan delikanlılar, bir bayram havasında uğurlanır.
Bir hafta öncesinden akrabaların yemek davetiyeleri alınır; bunlar sıraya konulur ve veda törenleri hazırlanır.
Sırayla hepsinin gönlü alınır; yemekler yenilirken çok özel sohbetler yapılır.
Yaşlıların ''Özel askerlik anıları '' dinlenir. Onların nasihatleri not alınır. Hediyeler, harçlıklar, yolluklar kabul edilir.
Bendeniz de her ne kadar ,kısa dönem askerlik yapacak olsam da ; ''Çağlada gidip zerdalide dönecek '' olsam da bu güzelim gelenekler silsilesinden geçmiştim.
Ankara 'da önemli bir bakanlıkta yönetici olan, Vahdet isimli halamın oğluyla ''Kısa dönem ''askerlik kararı aldırdığımızı duyan akraba, eş-dost yemek ziyafetlerine başlamışlardı.
İkimiz de yirmialtı yaşına gelmiş , mevki sahibi koca koca adamlardık.
Yaşını büyütmüş,onsekizlik uzun dönem asker adayı yakınlarmızla , aynı ziyafet seromonilerine iştirak ediyorduk.
Ama adettendir ya yemek davetine gitmezsen olmaz. Akrabalarımız , küserlerse'' kırk yıl'' konuşmazlardı.
Vahdet'in kayınpederine konuk olacaktık. Kayınvalidesi , şahane, cevizli kabak tatlısı yapardı.
İkimiz de kabak tatlısına bayılırdık. Halamın oğlu, kabak tatlısı yemeden uyuyamazdı.O kadar da severdi tatlıyı...
Hele, kayınvalidesi yapmışsa, ''Senin ellerini, benim ayaklarımı bağlasınlar'' misali, silip süpürürdük.
Asker ziyafeti için cümbür cemaat, yola koyulmuştuk.
Eve geldiğimizde ''Mis '' gibi kebaplar hazırlanıyordu. Gözüm kabak tatlısı tepsisine ilişmişti.
Nar gibi kızarmış ve şerbeti yeni dökülmüştü...
Aksilik bu ya !..O güne kadar Vahdet 'in dairesine uğramayan Bakan Bey'in, geleceği tutmuştu !..
Vahdet, telefon ederek ''çok geç gelebileceğini ;yemeğe beklenmemesini ''bildirmişti.
Özellikle de '' Kabak tatlısından kendisine bir tabak '' ayrılmasını rica etmişti.
Topluca yemeğe oturmuştuk ve eğlence içinde yemekler yeniyor; fıkralar, askerlik anıları anlatılıyordu.
Kabak tatlımızı da afiyetle yemiş ;rehavet içinde köşemize çekilmiştik.
Vahdet'in böyle önemli bir gecede aramızda olmamasına üzülüyor;bir taraftan da ''Bakan Bey'in de hakkında '' günün anlam ve önemine binaen !.. '' Neyzen Tevfik'i aratmayacak besteler diziyorduk !..''
O gece, hesapta olmayan, ''Davetsiz misafirler '' de gelince, Vahdet'e ayıracak ''Kabak Tatlısı '' kalmamıştı !..
Vah...vaaahhh !...Vahdet'e bu yapılmamalıydı...'' Kabak tatlısı , O'nun biricik rüyasıydı...
Hem, askere gidecek olan adama, bu yapılır mıydı ? Resmen, ''kaba gürültüye'' gitmişti, Vahdet.
Sonra , çok alıngandı...Bu olayı hiç affedemezdi !...Ben olsam...Evet !...Ben de kızardım...
Bildiğimiz '' Bostan Borusu değildi bu arkadaş !..Kabak Tatlısı !.. Hem de bal kabağı !..
Tam yemeğin ağırlığı çökmüştü ki geceyarısına doğru Vahdet'in sesiyle kendimize gelmiştik...
Oh nihayet gelmişti !..
Özür diliyordu...''Bakan Bey'le yemeğe çıkmak zorunda kaldığını'' belirtip ''yemek de yiyemeyeceğini ''söyleyince derin bir nefes almıştık ki !
Gür bir sesle :
''-Anacığım, benim kabak tatlımı ayırdın mı? ''...
Kayınvalidesi'' kurşun yemiş tazı gibi '' yerinden kalktı ve...
''-Yavrııımm ! Anan gurban olsun...Kalmadı...Eeee...ben sana yarın tam bir tepsi yaparım !..''
''- Neee !..Nolamaz !...İnanamıyorum !..Oysa ki ben bu anı iple çekmiştim...''
Eşi, atıldı hemencecik...
''-Ah canım !..O kadar istiyorsan...Atıverem fırına...Yarım saatte olur...Ha ?.. ''
Vahdet, hiç konuşmadan suratını astı...
''-İstemez kabağınız sizin olsun ! ''
Kayınpederi hemen atıldı, konuyu değiştirivermek için...
''-Yahu, durun size Karapürçekteki bir askerlik anımı daha anlatayım...Bizim bir çavuş var idi...Adı, Satılmış idüüü!..''
Vahdet :
''-Zzzz....Zzzzz...''
Eyvah !...Vahdet uyuklamaya başlamıştı...
Hemen kalkıverdim ve...
''-Eeee...Artık bize müsaade...Her şey için çok teşekkür ederiz...Çocukların da uykuları geldi !..''
Vahdet, aniden , gözünü açtı !..
''-Oturun !...Kimse gitmiyor ! Bu gece hepimiz buradayız !..''
Ev, saray yavrusu gibi koca bir konak...Hepimize yer vardı...Ev sahibi de ısrar edince ses çıkarmadık...
''-Emrin olur, kardeşim ! Haydi o zaman bizler gidip yatalım ! İyi geceler !...''
''-Zzzzzzz.... Zzz...''
Biz, odalarımıza çekilirken, kayınvalidesi ve eşi koro halinde seslendiler...
''-Vahdet...Canım...Yatak hazır ...Haydi yatağa !..''
Vahdet, aniden gürlemişti:
''-Ben yatmıyorum !..Kabağı yiyen YATSIN !..''
.................
http://www.bedavaturku.com/bedia-akarturk/kabak.html