Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Büyük aşk büyük nefret

Büyük aşk büyük nefret
 

Elif Şafak’ın Firarperest kitabını biraz geç olsa da alıp okuma şansı buldum. 

Öyle güzel, öyle özel ifadeler vardı ki, işe giderken bazen geçmek bilmeyen metro durakları sanki saniyeler içinde beni ineceğim durağa getirmişti… 

Metroda giderken ayakta ya da yürüyen merdivenlerde kitap okuyanlara anlam veremez ‘'Ya o şekilde kitap mı okunur ‘’ derken, ben de o kitleye benzer davranışlar sevgilemeye başlamıştım ve hatta abartıp yürüyerek okumaya bile kalkmıştım hikayelerin sonunu merak ederek. 

Büyük Aşk Büyük Nefret adlı bölümünde bir hikaye etkiledi beni… 

Anadolu’da eski bir aşk hikayesi vardır. 

‘’Derler ki, vaktiyle Siirt Tillo’da bir teknede mürit, tasavvufa gönül vermiş bir zat yaşarmış. 

Temiz, saf güzel gönüllü bir genç adamış. 

Gel zaman git zaman aşık olmuş, hem de sırılsıklam. Karşılık da bulmuş. 

Sevdiği kız da ona sevdalanmış. Evlenmişler. Mutlu seneler geçirmişler. 

Ne var ki bir zaman sonra karısı dikilmiş karşısına ‘’Ben gitmek istiyorum ‘’demiş ‘’Şu yolların ardında başka ne yolla var görmek istiyorum. Sana aşık değilim artık . Bir başkasını gördüm ona aktı yüreğim . Onunla uzaklara gitmek istiyorum’’ Mürif öfkeden deliye dönmüş. Aklından ilk gecen şey, karısını öldürmek olmuş. 

’’ Bana yar olmayacağına göre kimselerede yar olmasın’’diye gecirmiş içinden . Kapanmış eve, planlar yapmış kendince. Kimseyle konuşmaz olmuş. 

Derken bir sabah şeyhini kapıda beklerken bulmuş’’ Hakiki Aşık’’ demiş Şeyh, ‘’ sevdiği insanın mutluluğunu ister’ Aşık kişi sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyar. Gerçekten seven insan özgür bırakır . Sahiplenmek, hak iddaa etmek, can almak, can acıtmak, aşıkların tutacağı yol değildir… Düşün, düşünde öyle karar ver. Ve bil ki vereceğin karar, senin gercek sınavındır ‘’ 

İşte o zaman mürit için çetin bir iç muhasebe başlamış. Günler, haftalar boyu nefsi bir yana çekiştirmiş, yüreği bir yana. Sonunda bir sabah fırlamış yataktan . Açmış tüm pencereleri, kapıları sonuna kadar ışık dolmuş içeri, efil efil rüzgar. 

Dönmüş karısına ‘’Dilediğin yere git’’ demiş usulca . ’’Ben hakkımı sana helal ettim. Sen de bana hakkını helal et, öyle yola çık ‘’ 

Hikayeyi okuduğumda öyle etkilemişti ki beni, bir durak fazla gittiğimin farkına bile varmamış ve işe geç kalmıştım… 

İşe geldiğimde okuğum hikayenin etkisi altındaydım hala düşünüyordum ‘’sahiplenmek, hak idda etmek, can acıtmak aşıkların tutacagı yol değildir ‘’ ''Aşık kişi sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyar'' . 

Ofise geldim ve hergün rutin olarak yaptıgım günlük gazeteleri okumaya başladım, ben o eski aşk hikayesinin etkisi altındayken, okuduğum gazetelerden birkaç haber paylasmak istedim sizinle. 

İstanbul'da koca, boşanmak isteyen eşini sokakta bıçakladı.  

İşte entrikalarla dolu gercek bir aşk hikayesi (!)

Üç çocuk annesi Behice Ç., önceki akşam, bir ay önce boşandığı eski eşiyle evinin önünde karşılaştı. Eski eşinin, “Bana ev aldırdın, üzerime borç bıraktın, beni icralık ettin. Şimdi de erkeklerle geziyorsun” sözlerine sinirlenen Behice Ç., “Üzerimde hiçbir hakkın yok” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine Arap Ç., eski eşini sokak ortasında tekme-tokat dövmeye başladı, ardından bıçağını eski eşinin sırtına 7 kez sapladı. Bununla da kalmadı, kanlar içerisinde yerde yatan eski eşini 11 kez daha bıçakladı. 18 kez bıçakladığı eski eşini yerde kanlar içinde bırakıp kaçan Arap Ç., bölge karakoluna giderek polise teslim oldu.

ve diğer ayrılık hikayesi ; 

Ayrılmak isteyen kız arkadaşını, öldürdü ‘’ 

BALIKESİR’in Burhaniye İlçesi’nde inşaat işçisi 30 yaşındaki Volkan Akdamar, kendisinden ayrılmak isteyen kız arkadaşı 21 yaşındaki Gamze Tanırkut’u av tüfeğiyle vurarak öldürdü. Ardından otomobilinde aynı av tüfeğiyle canına kıymak isteyen Volkan Akdamar, yanına gelen Kaymakam Ali Uslanmaz tarafından ikna edilerek vazgeçirildi. Kaymakam Uslanmaz, Akdamar’ı kendi makam otomobiliyle İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüp teslim etti.’’

Sevgilisi av tüfeğini görünce ikna etmek için kimbilir neler söyledi ama ikna olmayan ve sevgilisini ÖLÜMÜNE seven Volkan Akdamar, sevgilisini onu kimseye yar etmeyecek kadar çok sevip tek kursunla öldürmüş ve kendi canına kıymak istemişti. 

Olay, kendi canına kıymaya gelince daha önce muhtemelen hiç görmediği kaymakam tarafından ikna edildi, can tatlılığından olsa gerek, ikna edilme süresi sadece 5 dakika sürmüştü … 

Terk eden sevgiliyi öldürmek 1 saniye, kendi canına kıymak isterken, kendine kıyamayıp, ikna edilmenin değeri paha biçilemez (!) 

Ölümüne seviyorduk (!) ölümüne sevgi demek bu olsa gerek ... 

Aynı gün içerisinde yayımlanan en az 6-7 benzer haberi sıralayabilirim ama benzer haberlerle devam etmek istemiyorum . 

O günlerde de ünlülerin olaylı ayrılıklarına yer vermişti bir gazete, birlikte mutluluk resimleri çizerken, ayrılınca düşmana bile söylenmeyecek sözlerle göndermeler yapıyorlardı birbirlerine. 

Bunun adıda sözüm ona ‘’Aşk’’ diyorlardı. ,  

Bu cifte kumrular birbirlerine aşk-ı ilanda bulunurken birbirleri için herseyi göze alacaklarını dile getirirken, sosyal paylasım sitelerinde mutluluklarını herkesle paylasırken ne olmuştu da nefretle, kinle dolmuş ve iki kişi arasında yaşanan özelleri herkesle paylaşıp, en ağır sözleri itaf ederek ilgili ilgisiz herkesle paylaşıyorlardı. 

Olay ne kültür, ne yaşam standartı, ne eğitim … Olay tamamiyle algı …. 

Kültürün, yaşam tarzın, hayat standartın ne olursa olsun hayatı, aşkı, sevdiğini, algıma tarzıydı tüm mesele ve yaşadıgın dram karsısında öfkeni kontrol edebilmeydi belki de .... 

Dün okuduğum bir gazetenin son sayfasında ‘’Hayata Dair ‘’ yazılan bir söz kaldı aklımda . 

''Öfke güneşi bile söndürür, tabi sadece sizinkini. Başkalarının güneşi yine parıldamaya devam eder'' belki de tüm özeti bu sözlerde gizliydi... 

Bir anlık öfke ne hatalar yaptırır insana... Ne büyük pişmanlıklar… Telafisi olmayacak ne büyük yanlışlar… 

Herkesin ağzına dolanan klişe bir söz vardır ya ''ne varsa eskilerde var'' ya da ''ah o eski aşklar '' diye 

‘’Astım, kestim, vurdum, hakaret ettim, bana yar olamazsa kimselere yar olmaz dedim vurdum, pişmanım, pişman değilim, yine olsa yine yaparım’ lı hikayeleri mi kalacak bizden sonrakilere AŞK hikayesi diye (!) 

’Ya benimsin Ya kara toprağın ‘ felsefesi güdülüyor çoğu ilişkilerde. 

Hergün benzer haberler dolduruyor gazete sayfalarını. 

Elif Şafak’ın kitabında yer verdiği benzer hikayelere tanık oldunuz mu hiç ? 

Ya da size cok mu sıradışı ve çok mu saçma geldi.. 

Ben cok etkilendim açıkcası, çok düşündüm … 

Uğruna herşeyden vazgeceğiniz biri olacaktı, delicesine bir aşk yaşayacaktınız, ayaklarınız yerden kesilecekti, yanında huzuru bulacaktınız ve gün gelecek o kişi sizden gitme kararı alacaktı . Ne yapardınız ? 

Ben size bir söz ile özetleyeyim ; ’Bir kadın, sevdiği adamın başka bir kadın tarafından mutlu edildiğini görmektense, onu can çekişirken görmeyi tercih eder. ...’’ ve nitekim böyle de yapacaktı . 

Bir gün çok sevdiğim bir yakınımın uzun süreli birlikteliklerinin aldatma sonucu bittiğini öğrendim hem de genç kız, onu delicesine seven sevgilisinin yakın bir arkadaşına aşık olmuştu.. 

Büyük bir şok yaşadım önce. 

- ‘’Ne yaptın, sen de onun canını acıtsaydın ‘’dedim. 

Ama bana verdiği ve hiç beklemediği cevap, çok şeyler öğretmişti. 

-‘’Sebep’’ dedi? ‘’Ona benzer şeyler yaparak neyi değiştireceğim, elime ne gececek ?’’ 

-‘’İntikam almış olacaksın. Sen de onun canını acıtacaksın .’’ 

- ''İyi de sebep ? O yaptıgı davranışla hem kendisini küçülttü, hem ilişkiyi bitirdi , hala neden uğraşayım benzer davranışı yapıp bir de kendimi neden küçülteyim ya da onunla neden hala uğraşayım, o seçimini yaptı ve gitti, çirkin oldu gidişi ama gitti. Egomu mu tatmin edecektim ona zarar vererek eeee Ya Sonra ... Herşey düzelecek miydi, yaşattığı acıyı unutacak mıydım ya da neyi değiştirecekti...'' 

Bir an kala kaldım, söylediğim sözden o an utanmıştım . 

Sevdiğinin yapmış olduğu tercih, delikanlının kalbini acıtsa da, o hakarete gitmeden, kızmadan, öfkelenmeden, şiddet uygulamadan, kırık ve kahrolmuş bir kalple, sessiz sedasız uzaklasmayı tercih etmişti. Sevdiğini tercihleriyle başbaşa bırakarak. 

Nitekim sonradan daha mutlu bir beraberliğin kapılarını aralamıştı delikanlı… Her şerde bir hayır vardır diye bir söz vardı ya , kötü biten ilişki, akabinde güzel bir ilişkinin başlangıcını sağlamıştı ona ve mutluydu, terk eden sevgilinin pişmanlıkla ona geri dönme çabaları da cabası… 

Evet bir kişiyi seviyordunuz delicesine, uğruna her türlü fedakarlığı göze alarak, el üstünde tutarak ama o sizi başkasına tercih ediyordu … 

Ne yapabilirdiniz gitmesine izin vermekten başka? 

İntikam ya da şiddet getirecek miydi sevgiyi ya da unutturacak mıydı yaşatılan acıyı . 

Ya ölüm, sevdiğini vurmak, canını acıtmak neyi değiştirecekti, neyin tatminiydi ? 

OSHO 'nun bir öğretisiyle yazıma son vermek istedim sizler için.  

OSHO / İNSANLARI SEVMENİN TEK YOLU 

''İnsanları sevmenin tek yolu vardır ve o da onları olduğu gibi sevmektir.
Ve güzellikte buradadır: onları olduğu gibi sevdiğinde onlar değişirler.
Sana göre değil; onlar kendi gerçeklerine göre değişirler. Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar. Değişmezler, dönüşürler.
Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler.
Ancak bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu onların kendi doğasına göre olur.

İnsanların doğal olmaları için yardım et,
İnsanlara özgür olmaları için yardım et,
İnsanlara kendileri olmaları için yardım et.
Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma.
Bunlar egonun yöntemleridir. 

İyisi mi yukarıdaki yazıyı yeni baştan, yine baştan okuyalım, her yaşanılan benzer dramlardan sonra yeniden okuyalım … 

 
Toplam blog
: 58
: 3499
Kayıt tarihi
: 16.11.10
 
 

Mersin Üniversitesi Turizm Otelcilik Konaklama işletmeciliği mezunuyum. ..