- Kategori
- Futbol
Büyük başkanların rüyasını ne süsler?

Sıradan sözler söyledikten sonra, başkan olmuşsun kaç yazar!.
Bizim millet, “fanatik” taraftar, duyguları gıdıklayan, coşku veren sözlere inanmasa bile, ciddiye alıyor havasına bürünür. O zaman, slogan yükselir:
“En büyük başkan, bizim başkan!”
Ya takımı için?
“Şampiyon, şampiyon!..”
Kent takımı taraftarının değişmez sloganıdır bu.
(Siyaset alanı farklı mı sanki? Adı parti olan partilerde bile, bir kalabalık, gönül verdiği partinin başkanına ya da başkan adayına o değişmez sloganla “güç” verir:
“Başbakan ......”
Ama “En büyük başkan, bizim başkan!” diyenin başkanı başkandır, “en büyük” kısmı da onun gönlünden kopanıdır. Bu bakımdan “Başbakan...”, bunun yanında hayalden de öte kalır.)
Futbol alanında “büyük başkan”, büyük rüya da görür. Hoş, ayıkken anlattıkları, dedikleri, saptamaları “rüya gibi”dir.
İşte, iki “büyük başkan” öykücüğü!.
*****
İçeri buyur ettiler, patrona götürdüler.
“Ayıp olmuyor mu yani?” dedi.
Patron, adama baktı; hemen anladı. “Buyrun, bir soluklanın” dedi; ardından ekledi:
“Ne ikram edeyim? Çayımız yeni demlendi de...”
“İçerim, kupa ... da... olsun... “ dedi, sonra birden “Yanında...”
(Gel de, anlayabilirsen anla!. “Kupa”dan sonra gelen “da” bitişik mi, ayrı mı? Patron, “Yanında” olmasa, ne demek istediğini yine de anlayacak, ahizeyi alıp, “İki çay, biri kupada olsun” diyecekti. Ama sonrası olmayan “yanında” işi karıştırıyordu.)
Adam, ne demek istemişti?
Sormalıydı, sordu da... İşi idare etmeliydi:
“Beyefendi, ben bile özel olarak...” dedi.
(En sevdiği sözcüklerden biri “özel”di; ayrıca “özel muamele” görmekten pek hoşlanırdı. Şimdiye kadar her “özel”den yararlanmıştı. “Özel” görüşme ve konuşmaların tadı bir başkaydı. Ama “özel”, zaman zaman ürkütüyordu. Ya, “özel” konuşmaların “ses kaydı” varsa...)
Adam, “Teşekkür...” dedi, gerisini getiremedi; afalladı, gözlerini ovdu... “Ben rüya mı görüyorum?” diye mırıldandı.
Yerinden nasıl kalktı, kendisini sokakta buldu.
*****
Rüyasında kanatlanır uçardı.
Memleket özlemi çöktü mü içine, o gece, bir uçuşta baba ocağında bulurdu kendisini. Çocukluk arkadaşları, o çocukluk haliyle karşılamaya gelirdi. “Yahu” derdi, “Siz, hep çocuk kalmışsınız.”
Kimi susar, kimi, “He...” der/di.
Kimi de dilinin döndüğünce anlatır/dı:
“Öyle, biz öyle uçup gidemedik büyük yerlere, kaldık buralarda."
“Çevremiz de böyle küçük kaldı.”
“Elde olanla yetindik.”
Kıssadan hisse mi?
O ne ola ki?
Son söz:
Normal insan, eksiklik ve olumsuzluklarını Tanrı vergisi, başkalarındakileri “kusur” olarak göremez; görürse, “normal hayat”taki kullanım süresi dolmuştur!.
https://www.facebook.com/turgutcelik
https://twitter.com/#!/turgutcelik