Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '08

 
Kategori
Eğitim
 

Çalışmak

Niçin Çalışmalıyız?

Çalışmanın önemini atalarımız ne güzel özetlemişler: “İşleyen demir pas tutmaz”.

Evet, pas tutmamak için çalışmalıyız. Ruhen ve bedenen sağlıklı kalmak için çalışmalıyız. Çalışırken vücut işliyor, kireçlenmiyor. Beynimiz üretiyor, birikimimiz ve zekâmız gelişiyor. Millet olarak çoğumuz Müslüman’ız. Yeri geldiğinde de bundan gurur duyuyoruz. Bu kimlikle kurtuluşa erecek, diğer dinlere mensup olanlardan ayrılacak cennete gideceğiz diye biliyoruz. İnşallah. Böyle bir menfaati bize sunan dinimiz bizlerden helal kazancı istiyor. O halde dinimiz emrettiği için çalışmalıyız. Helal kazanç için çalışmalıyız.

“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu”? Bilmek çalışmayla gerçekleşir. “Gün doğduğunda rızkınızı aramak için yeryüzüne dağılınız”. Bizler şu anda öbür dünyaya göçmüş insanların bir kısmını tanıyorsak, onların adları hafızalarımızda yer etmişse eminim ki hayatta iken bu insanlar çok çalışmışlardır. Örnekler mi: Başta Atatürk, Einstein, M. Akif Ersoy, Fatih Sultan Mehmet…

Bu vatan için çalışmalıyız. Büyük önder Atatürk ne güzel ifade etmiş: “Türk öğün, çalış, güven!” diye. Evet, vatanımızın kalkınması gelecek nesillerin daha rahat yaşaması için çalışmalıyız. Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Galiçya’da, dünya’nın her yerinde huzur içinde yatan şehitlerimiz için çalışmalıyız. Bunlar canlarını vererek bize bir vatan bıraktılar. Biz de daha az tüketerek ve daha çok üreterek çocuklarımıza daha bereketli vatan bırakmalıyız.

Bir Afrika atasözü vardır, birçoklarımız bu atasözünü anımsarız: “Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, bu dünyayı çocuklarımızdan emanet aldık.” İnancımızda emanetin önemini herkes bilir. Yaşamak için bu emanetten harcamak zorundayız. Ancak daha çok çalışarak emaneti eksiksiz, hatta üzerine bir şeyler koyarak sahiplerine teslim etmeliyiz. Biz ise bunun tam tersini yapıyor, emanete hıyanet ediyoruz. Emaneti, her kuşak, daha eksik bir şekilde sahibine teslim ediyor. Bu durumda nesillerin yaşam standardı geddikçe azalıyor.

Dünya en sorunlu çağını yaşıyor. Gelecek kuşaklar teknolojinin nimetleri yönünden çok şanslılar. Ancak bu gidişle yaşam koşulları çok daha zor olacak. Tabiat anayı acımadan katlediyoruz. İnsani özellikleri yok etmişiz. Dünya çekilir halde değil. Bunu değiştirecek bir millet yeryüzünde şu an yok gibi. Sanırım Osmanlı mirasını temsil eden Türk milletinin bu misyonu yeniden üstlenmesi gerekiyor. Atatürk’ün de belirttiği gibi “yurtta sulh (ilk şart), cihanda sulh (ikinci şart)” gerçek anlamını bulacak ve “dünyanın daha yaşanılır olması” yolunda bir caba başlayacak. Başka bir millet bunu beceremez. Önce kendi kapımızın önünü temizleyeceğiz daha sonra diğer ülkelere temizliği öğreteceğiz. Bunun için çok çalışıp çok üretmeliyiz.

21. yüzyılın ikinci, üçüncü çeyreğinin değerleri tamamen değişecek. Dünyamızın enerji kaynakları, enerji politikaları değişecek. Dünyada enerjinin ham maddesi petrol değil, bor olacak. O da bizde vardır. Petrol için nasıl ki Osmanlı yok edilmişse bor için de Türkiye yok edilmek istenecek. Çünkü borun %70’i Batı Anadolu topraklarında. Bunun senaryolarının yazıldığını tahmin etmek zor değildir. O halde bu senaryoları bozmak için daha çok çalışmalıyız. Güçlü olursak enerjinin patronluğunu biz yaparız. Güçsüz olursak bekçiliğini bile bize yaptırmazlar.

Kendimiz ve çocuklarımız için çalışmalıyız. Kalan ömrümüzün daha sağlıklı olması, ihtiyaçlarımızı daha kolay karşılamak için çalışmalıyız. Daha müreffeh bir hayat, çoluk çocuğumuzun daha güzel yaşaması için çalışmalıyız. Çocuklarımızın görsel olarak çalışmanın zevkine varması için, onlara çalışmanın nimetlerini tattırmak için çalışmalıyız. Bizler babalarımızın bize gösterdikleri ölçüde başarılıyız. Çocuklarımızın da hayat başarısı onlara yaşayarak öğrettiklerimizle orantılı olacaktır.

Bir de dedikodu yapmamak için çalışmalıyız. Toplu yaşanılan yerlerde, aile içinde, komşularla ilişkilerde dinin de kabul etmediği hastalık, dedikodu hastalığıdır. Çalışan, üreten insanın dedikodu yapacak zamanı olmaz. Düşünebiliyor musunuz, herkes çalışıp üretiyor, dedikodudan uzak bir şekilde yaşıyor. Bu sayede hiç kimse dedikodu yapmıyor. Bu durumda toplumsal sorunların birçoğu doğal olarak çözülmüş olur. İnsanlar arasında kin ve husumet tohumları ekilmemiş olur. Verimlilik artmış, mahkeme ve karakollardaki sorunlar azalmış olur.

Sonuç olarak toplumsal hastalıklarımızın büyük çoğunluğu tembel ve miskin olmamızdan kaynaklanmaktadır. Zenginin malı fakirin çenesini yorar. Fakirliğin temelinde miskinliğin rolü çok büyüktür. Hatta çoğumuzun bildiği, genelde araba ve dükkânlarda asılı bir levhada, “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.” yazısı vardır. Bu doğru bir yazıdır. Toplum olarak kazanacağımız alışkanlıkların başında çalışma alışkanlığı gelmelidir. Buna şiddetle ihtiyacımız vardır.

Unutmayın ki çalışmaktan kimse ölmemiştir. Çalışmak bir ibadettir. Hepinize bol kazançlı, bereketli ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

İsmet YALÇINKAYA

Final Dergisi Dershanesi

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..