Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çalışmaya çalışırken...

Çalışmaya çalışırken...
 

İşler masanın üzerinde birikmiştir; yetiştirmen gereken yazılar, dosyalanması gereken kağıtlar, seçilmesi gereken fotoğraflar... Ve iki ayağın bir papuca girmiştir. Bu arada odanın içinde biri telefonla konuşuyordur, bir kaç kişi günün haberlerini tartışıyor, birileri kapıdan bakıp muhabbeti beğenirse içeri dalıyor beğenmezse çekip gidiyordur. Telefonlar sürekli çalıyor, birileri sürekli bir şeyler soruyor, yapılması gereken işlerden söz ediyordur. Bu arada cep telefonunun sesini kısmayı unuttuğun için o da ya mesaj sesi ya da aranma sesi ile seni çılgına çevirmekten geri durmuyordur. Sen ise tüm bunların içerisinde inatla konsantre olmaya çalışıyor ve yazdığın metne ara sıra etrafında konuşulanları sıkıştırdığını farketmiyorsundur.

Sonra birden "Çaylaaaar" diye bir ses duyar, bir sigara ve çay molasına ihtiyaç duyduğu anlayıp, sen bunlarla rahatlamaya çalışırken belki birazdan sessizlik olabileceği umuduyla pencerenin önünde dikilmeye karar verirsin. Ama işler hala beynin bir köşesinde durmakta "zaman yok, zaman yok" diyen bir ses beynini gagalamaktadır. Çayını delice bir hızla içersin. Çünkü İşlerin ortasında kısa molalara gereksiniminin olduğunu öğrenememişsindir ne yazık ki...Kalabalık ve gürültülü bir ortam tüm hızıyla hatta belki katlanarak sürmektedir. Derin bir nefes alır ve bunun bitmeyeceğine karar verir tekrar işinin başına dönersin. Tek istediğin sana kimsenin ilişmemesidir ve o an olabilecek en korkunç şey olur. Biri gelir masanın önündeki sandalyeye oturur. Ve daha da kötüsü masanın önünde oturan bu insanın o an yapılacak herhangi bir işi yoktur ve korkunç derecede canı sıkılmaktadır.

Ve soru gelir."Ne yapıyorsun?" Evet dersin şimdi vereceğim cevabın sonucunda yine çalışmama dönebilirim. "Çalışıyorum ve yetiştirmem gereken çok iş var." Gözlerini yine ekranına çevirirsin çalışmaya devam edersin. Masanın diğer tarafındaki oralı olmaz hatta biraz daha kaykılarak "Eee bir çay söylemeyecek misin?" Gülümsemeye çalışırsın ve uslu uslu gidip ona bir çay söylersin. Çay gelir o höpürtüyle çayını içerken sen çalışmaya devam etmeye çalışırsın, beriki de seninle sohbet etmekte ısrar eder: "Eee daha daha ne var ne yok?" Gözünü ekrandan ayırmadan "E ne olsun çalışıyoruz işte" Çayından büyük bir yudum alır "Çalış çalış. Çalışmak iyidir." Dişlerini sıkarsın içinden şöyle geçer "Çalışmak iyiyse sen neden gidip biraz çalışmıyorsun aceba? Hadi çalışmıyorsun benim neden çalışmama izin vermiyorsun?" Saate bakarsın kocaman bir 15 dakika geçmiştir. Ekrandaki sayfa en ufak bir değişikliğe uğramamış haliyle sana bakmaktadır. Derin bir iç çekersin. Sakin olman gerektiğini söyler durursun ama öfke bir kez kızgın bir lav gibi damarlarında dolaşmaya başlamıştır. Masanın öbür ucundaki çayını bitirmiş, masaya koymuştur. Kalkmaya davranır ve sana şöyle der: "Seninle de hiç sohbet edilmiyor." Arkasından bakakalırsın...

Şimdi kendini neden kötü hissettiğini sorarsın kendine. Sonuç yapılmamış işler, kötü bir ev sahibi olarak yaftalanmak, dağılmış bir konsantrasyon, bozulmuş sinirler, diken diken saçlar ve bu tip insanlarla nasıl olup da hala baş edemediğini düşünen şapşal bir surat...

Ve işin tuhafı gürültü devam etmektedir ve her an masanın önüne "Eee daha daha nasılsın?" lafını söylemek üzere şekillenmiş birinin oturma ihtimali ufukta parlamaktadır...

RESİM:http://www.deviantart.com

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..