- Kategori
- Gündelik Yaşam
Canlı mikrofon
Teknoloji sardı her tarafımızı. Düşüncelerimizi okuyan bir alet de, çıkar mı ortaya dersiniz? Adama tokat atacağınızda, makine görüntüleyecek. Eeee, ekran ortalardaysa, adam görecek ve tedbir alacak. Herhalde ekranı kapalı tutarsınız da adama öylesi tokadı yapıştırısınız, başka türlü de olmaz hani..
Ama, aletin fişini, neremize takacağız? Yani ekranın fişini... Ensemizde bir yere, gizli kordonun ucunda pul gibi, yassı bir metal olur yapıştırmak için. Herhalde...
Nostalji, bambaşka. Tutunalım ona. Lazım olur bir gün. Eskilerden bahsedelim biraz...
O zamanlar, Aydın'da Mahmut isimli biri vardı. Sesi gür ve kuvvetliydi. Evden teşvik görmüş. Bir tabla almışlar. Fındık-fıstık... Bir bağırdı mı, ortalık karışırmış. Tabla, günde üç defa boşalırmış satıştan. Bir kızdı mı, sesi yedi mahalle öteden duyulurmuş. Demişler ona: 'Sen tellal olmalıymışsın.!.'
Sonra, belediye farketmiş Mahmudu. Vermişler eline çanı. Sallaya sallaya, mahalle mahalle dolaşarak elindeki kağıttan okuya okuya duyurularını o gür sesi ile yaymış. İyi puan almış. Başlatmışlar aynı gün göreve... Kendisine mikrofon, hoparlör tesisatı teslim etmişler. Mahmuda tesisat dayanmamış. Sesi gür mü gür... Demişler 'sen şu çan ile idare et. Mikrofonlardan aman uzak dur!.'
İki buçuk kiloluk çanı İzmir'de döktürmüş Tellal Mahmut. ''Sayın baylar, bayanlar..!..'' sloganı yokmuş literatüründe..''Ne bileyim ben, ayıp düşerdi'' Diyor ve ilave ederek: ''Ey ahali!'' demek kafiymiş. O, hep böyle yapmış. Sesi gür tutmak için, insanın midesi, kuvvetli olması lazımmış. Böyle diyor ve ekliyor: ''Her gün iki kilo tandır!... Allah utandırmasın!..''
Tallal Mahmut duyurulara bir başladı mı, öğlen uykusunda, şezlongundan düşermiş esnaf... Evde de bağırınca, bardak mardak, cam, ayna kırılıyor mu, bilinmiyor tabi...
Mahmud'un ünü, Ege'de yaygın o zamanlar. ''Canlı mikrofon '' takmışlar adına. Capcanlı, dinamik, gür bir ses onunkisi... Toplulukta birisi yüksek sesle, bağırarak mı konuşuyor? ''Beş lambalı radyo gibi, niye dan-dun ediyorsun. Kendini Telllal Mahmut 'mu belledin!?'' Diye laf hazırmış hemen..
Bir gün ödemişte ''Misafir Tellal'' lık yaparken (Misafir sanatçı der gibi), parkta oturan İzmir'den gelme Vali, bir sesle irkilir. Sorar, soruşturur. Mahmud'u bulup getirirler valinin yanına. ''Gel seni İzmir'e götüreyim'' der. Razı olmaz Mahmut.
Şakayı kaldırır bizim Tellal Mahmut... Şehrin baldırıçıplak çocuklarından takılan olur:
''-Mahmut Amca be! Neydi biraz önce ilan ettiğin şey ?
Mahmut Amcaları, istifini bozmaz hiç:
''-Haydi bakalım, şöööyle bir defolun bakayım bre !..''
Aydın Belediyesi, mikrofonlara tamir parası vermekten bıktığı için, Mahmut'larının sesine güveniyor. Sokaklarda ağır çanını sallarken, duyduk duymadık kalmıyor... İşte o devirlere göre, iki buçuk kiloluk ''Çan'' da, bir teknolojik ürün sayılmaz mı?Sadece elektronik değil! Daha ne olsun yani...
Her bileşim rüzgarı gelirken, bir eskisini de beraberinde götürüyor. Hem de daha eskimemişken, eskimeğe bile yüz tutmamışken... Ve n'oluyoruz derken, hoppala!...Bir başka yenisi, karşımıza çıkıveriyor. O yüzden de bir eskisini, unutuveriyoruz. Öyle değil mi?
Ama... İki buçuk kiloluk bir çanı ve onu sallayan kuvvetli bileği, yedi mahalle öteden duyulan sesi ile Tellal Mahmut, geçer akçe oluyor..
Ve de unutulmuyor !..
Öyle değil mi?