Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '17

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Çekim Yasası-1

Çekim Yasası-1
 

İnsan, öğrendikçe beynini daha etkili kullanıyor. Etkili kullandıkça öğrenme kapasitesi ve hızı artıyor. Bu döngü ile bugünlere gelen insanoğlunun teknolojide ucu bucağı görünmeyen ilerleme kaydetmesiyle, daha önce belli toplulukların kütüphanesinde saklı bulunan evrensel bilgiler açığa çıktı. Artık bilgiye bir tuş mesafesinde, kimilerinin “sır” demekte ısrar ettiği aslında hiçbir gizemi olmayan “çekim yasası” ile ilgilenmeye başladık.

Çekim yasasını anlatmak üzere yazılan yabancı kaynaklar dilimize çevrilmeye, hızla yayılmaya başladığında, her yeni gelişmeye baştan duvar örenlerce, değersizleştirme çabalarına girişildi ancak evrensel işleyişin mükemmelliği odur ki akışın önünde durulması imkansızdır. Bilimden dem vuruldu; olmadı. Çünkü kuantum fiziğindeki yeni bulgular tam da çekim yasası olarak bilinen bilgiyi destekliyordu. Bilim insanlarının bu yeni bulgulara şaşkınlığı görülmeye değerdi. Dinden dem vurdular, o da olmadı çünkü kutsal kitaplarda, doğru istendiği taktirde dileklerin gerçekleşeceğine dair vurgular vardı. Nereden çürütmeye kalksalar, çekim yasası onları çürüttü. Ve günümüzde, popüler kültüre taşacak kadar insanlığın ortak bilincinde “istemek-seçmek-olmak” gibi kavramlar doğal hale gelmeye başladı.

Her yeni gelişmeye duvar örenler olduğu kadar, abartarak konuyu olmadığı şekle sokan, kendi yorumlarını kanun gibi empoze etmeye çalışanlar ya da bunu sömürmek isteyenler de oldu. Hala bunda ısrar edenler yok değil ama onları kendi haline bırakıp, istedikleri polemikle zaman harcamadan, çekim yasasını anlamaya çalışalım; sadece bir insan olarak ne kadarını anlayabilirsek…

Konunun sır bir bilginin açığa çıkması şeklinde sunulması belki bir pazarlama biçimiydi ve amacına ulaştı. Yayınlar orijinal dilinden ne kadar doğru biçimde çevrilirse çevrilsin, konuya hakim olunmadığında karmaşa yaşanabiliyor. Belki de kavramakta hala zorlanılması, bu anlatım biçimlerini yorumlayacak derecede konuyla haşır neşir olmuş üstadların azlığından kaynaklıydı. Ancak böyle olması, çekim yasasının her an ve an be an işleyen bir doğal süreç olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

İnsanlar var olduğundan beri merak ederek ilerlemiş. Sorguluyoruz, anlamlandırıyoruz, deney yapıyoruz, yorumluyoruz. Bilmediğimiz, anlam veremediğimiz şeylerden korkmuşuz ve savunma mekanizması oluşturmuşuz. Hala sorduğumuz soruların bir kısmı; “neden dünyadayım, ben kimim ya da neyim, doğmadan önce neredeydim, bedenimi terkedince ne olacak.”

Bazılarımız sorulara dini kaynak referansıyla yanıt bulmaya çalışırken bazılarımız da bilimin o an geldiği noktaya göre verebildiği cevapları yeterli bulmuş. Bu soruları merak etmeye gerek duymayan, “doğmadan önce yoktum, ölünce de yok olacağım” diye kestirmeden yanıtlayıp, var olmayı görünen bedenle sınırlı zannedenlerin sayısı da az değil.

Teknolojiyle beraber öğrenmenin ivmesinin uçtuğu bu çağda, artık biliyoruz ki evren görebildiklerimizle sınırlı değil. Her ne kadar, bir tuşa bastığında fotoğrafını dünyanın öbür ucuna gönderebilmeye şaşırmayıp, görmediğini yok saydığını söyleyen ve çelişkisini fark etmeyen insanlar olsa da,  insanın duyularıyla algılayabileceklerinin sınırını bilim ispatlamış durumda. Gerçeklik kavramında devrim yaratan bilimsel bulgular, ezberleri bozarak ilerliyor.

Peki duyularımızla algılayamadığımız yer neresi, orada neler oluyor?

Gözlerimizle göremediğimiz, dokunduğumuzda ayırt edemediğimiz, kulağımızın işitmediği seslerin olduğu, tatmakla, koklamakla kavrayamadığımız ne olabilir?

Ellerimize bakalım, ne görüyoruz?

Şimdi derimizden içeri girecek kadar küçüldüğümüzü varsayalım. Elimizin içine doğru yolculuğa çıkalım. Bir hücremizin içine girdiğimizde artık orası ilk gördüğümüz elden başka bir yerdir ama elimizi oluşturan yapının parçasıdır. O düzey yani atom altı parçacıkların olduğu dünya kuantum düzeyidir, beş duyumuzun yetersiz kaldığı düzeydir. Atom altı düzeyde “yapıyı” bir arada tutan, biz uyurken dahi çalışan bir sistem var. Kuantum düzeyde işler nasıl yürüyorsa, beş duyumuzla algıladığımız dünya yaşamına yansıması ona göre oluyor. İçine girdiğiniz hücrede bir sorun varsa yaşamınıza yansıması da sıkıntılı olacaktır. İlgili kaynaklardan, kuantum alana ilişkin bilimsel bulgular elde edilebilir, biz burada çekim yasasının kaynağına işaret edip asıl konumuza dönelim.

Çekim yasası dediğimiz “doğal işleyiş”, işte bu kuantum düzeyle ilgilidir. Şu ya da bu nedenle “olmaz efenim ben katılmıyorum, bana ne” de desek, “çok doğru yüzde yüz katılıyorum, haklısın” da desek işleyişe etkisi, katkısı, eksisi olmaz. Evrenin yasaları, ona katılıp katılmamakla biçimlenmez. Onlar vardır ve her an işlemektedir. Yapılacak en akıllıca iş, madem ki artık bu bilgilerden haberimiz var, kuantum düzeyde nasıl bir işleyiş olursa benim dünya yaşamım daha mutlu, daha sağlıklı hale gelir sorusu üstüne düşünmektir. Çekim yasasını bu yönde kullanmak mümkün müdür? Eldeki bilgilere bakarak inceleyelim.

Çekim yasası, “ne istersek olur” mu demektir? Orada geçen “istek” kelimesi örneğin “canım çay simit istedi” cümlesindeki istemekle aynı mıdır? Bu kadar kolay mı “isteyip oldurmak?”

İnsan olark hem kendimiz hem de dünya için yapabileceğimiz en iyi şey "insan olduğumuzu" unutmamaktır. Bir gezegene doğuyoruz ve anlamlandırmak için çırpınıp duruyoruz. Her ne kadar başka gezegenlere seyahatler yapıyor da olsak yaşayabileceğimiz tek dünyada milyarlarcamız bir arada olmak zorundayız. Bir şimşeği, bir depremi herhangi bir doğal süreci şekillendirme, engelleme gücümüz yok. İnsan olarak bilebileceklerimizin, yapabileceklerimizin sınırları çok net. Bilimin ilerlemesi bu gerçeği ortadan kaldırmıyor çünkü bilim bunu anlamamızı sağlıyor aslında.

Her ne kadar, bilinmezleri bilinir yaptığımızı düşünsek de insan olarak sınırımızı kabullenmediğimiz sürece tökezliyoruz. Bizler yoktan var etmiyoruz, olanı biteni anlamaya çalışıyoruz, yaptığımız bu. Ve bu anlayabildiğimiz kadarını dünya yaşamımızı iyileştirmek için kullanmaktan başka seçenek göremiyorum. Kim nasıl açıklamaya çalışırsa çalışsın dünyayı, yapabileceğimiz sadece “insan olmak.” Ve insan olmak bana kuantum düzeyimle ilgili ipuçlarını “çekim yasası” adı altında uygulama fırsatını verdiği çağa gelmişim. Öyleyse neyi bekliyoruz?

Devam yazımda çekim yasası ile “olasılıklarımız” kavramlarını detaylarıyla örnekleyeceğim. Bakalım istemekle oluyor mu yoksa nasıl oluyor, “ne biliyoruz ki” diyen kuantumcu üstadlara Çekim Yasası-2 yazımda kulak vereceğiz. 

 

 
Toplam blog
: 51
: 197
Kayıt tarihi
: 15.12.17
 
 

Evrensel enerjiler ve kişisel gelişim. ..