- Kategori
- Kişisel Gelişim
Çekim Yasası-2

Yolun sonunda ne olduğu değil, yolun kendisi hayatımız.
Mucize nedir?
Yolda yürürken tam önünüze düşen bir çuval dolusu para?
Hayran olduğunuz bir kadının/erkeğin zilinizi çalması?
Abrakadabra diyerek yirmi yaşına dönmek?
Uzun zamandır hastanede tedavi gören ve artık ümidinizi kestiğiniz bir yakınınızın tamamen iyileşmesi?
Her sabah uyanabilmek ve güneşi görebilmek?
Bu listeyi kitap olacak kadar çoğaltabilirim. Mucize “olması beklentisi içinde olmadığımız, olası görmediğimiz, nasıl olup da olabileceğine aklımızın ermediği” durum olarak bilinir. Gerçekte huzur dolu bir nefes alabilmenin mucize olduğunu düşünen yok mu aranızda? Ya sevdiklerinizle beraber olma mucizesi? Ya affedebilme mucizesi? Ya sizi öfkeden deliye çeviren birine aniden duyduğunuz sevgiyle gözlerinizden yaşlar boşalması? Bunlar neden mucize olmasın?
Yaşamın kendisini bir mucize olarak da görebiliriz. Biz istesek bu yaşamı yaratabilir miyiz? Her sabah uyanabilmemizi sağlayan bedensel işleyişe bilinçli etkimiz var mı? Geceleri kalbimiz nasıl karar veriyor atmaya devam etmek için? Karaciğerimiz neden bizden komut beklemiyor işini yapmak için?
Çekim yasası konuşulmaya başlandığından beri bitmeyen tartışma, bunun sihir, büyü gibi bir anlama gelip gelmediği. Bana göre, farkındalığına yoğunlaşan kişinin herhangi bir tartışmaya girmesine, girse bile kasıtlı olarak manipüle etme çabalarına kendisini kaptırmasına, ille de bildiklerini ispat çabasına gerek yoktur. İletişim ancak çift yönlü olduğu taktirde başarıya ulaşır. Siz anlatırsınız, önemli olan karşınızdakiler dinlemek, anlamak, bilmek niyetinde mi…
Şimdi bir mola verip çay koyalım. Ya da durun durun, en iyisi şöyle diyeyim: “Tavşan kanı çay masamda belirsin!” Hatta bardağı tutmakla yorulmayayım, kendiliğinden havalansın, çaya bir rüzgar essin ve hafiften soğutarak ağzımdan içeri dökülsün.
Evrenin işleyiş yasalarını bir insan olarak, dünya yaşamımızı daha iyi hale getirmek amacıyla ne kadar yorumlayabilirsek ve uygularsak, mucize budur. O çay, demliği ateşe koymadan, kaynayıp demlemeden, ince belli bardağa dökmeden masamıza gelemez. Çekim yasası da bunun gibi, sihir, büyü ya da olağan dışı bir durum olmaktan çok uzaktadır yani yaşamın gerçekliğidir. “Sıradan” ve “büyülü” ayrımı yaparak yaşama bakış açımızı bölmek, yaratıcı yanımızı köreltmekten başka işe yaramaz ki sanatçıların sık yaşadığı durumdur. Elbette bu ayrımı körüklemenin çıkarına işlediği kesimler vardır, bu da ayrı bir konu.
Evrende her şey enerjidir. Bize katı olarak görünen ne varsa hepsi enerjinin bir formudur. Örneğin görünen bedenimizi bu haliyle görmemizin nedeni, görme frekans aralığında bir enerji formu olmasındandır. Bedenimizin dış hatlarında bittiğini düşünürüz. Öyle değil. İçten dışa ve daha dışa doğru, göremediğimiz enerji bedenlerimiz var. Bu enerji alanlarımız yoluyla birbirimize bağlıyız ve evrende her şeyle bağlantılıyız.
Dr. Kuantum olarak bilinen fizikçi Fred Alan Wolf bir kitabında şöyle diyor: “Ayrımlar gerçek değildir. Dünya, birbirinden ayrı şeylerden oluşmaz. Akıl maddeden ayrı değildir. Ve siz de diğer hiçbir varlıktan, hayvandan, sebzeden, ölüden, diriden ya da görünüşte hareketsiz duran hiçbir maddeden ayrı değilsiniz. Cennetin krallığı ve cehennemin adası içinizde saklı. Bilmek istediğiniz her şey sizin içinizde”
“Aklın hayali, sübjektif ya da görsel gerçekliği maddenin fiziksel, harici ya da objektif gerçeğiyle birbirine bağlanıyor. Bu bağlantı zaman ve mekan tanımıyor.”
Çekim yasası, her şeyi birbirine bağlayan alana yani “Bütün”e ait olduğumuza göre, Bütün’ün yaratım gücüne sahip olduğumuzu söyler. Her birimiz evrenin tüm bilgisini barındırıyoruz sadece çoğunlukla bunun farkında değiliz.
Bilgi yayılmaya başladığında ve düşünce frekanslarının benzerini çekerek hayatımızda tezahür ettirdiğini, bu şekilde realitemizi yarattığını bir biçimde anlamaya başlayanların içinde dahi, “sorumlu olmamak” için anlamazdan gelenler olması, konunun ne denli hassas olduğunun göstergesidir.
Dünya sistemi insanlığı belli kalıp davranışlarla yaşamaya yönlendirdiği ve bilinçaltımız alışkanlıklarını bırakmakta zorlandığı için, “her şeyden sorumlu” olduğumuz gerçeğini, çoğu insan duymaya tahammül edemiyor. Düşünsenize, zihnimizde tuttuğumuz, ısrarla tuttuğumuz fikirler, hayatımızın gerçeği oluveriyor. Tüm insanlar bilerek ya da bilmeyerek, düşüncelerimizin çekim etkisi nedeniyle bu dünyayı beraberce şekillendiriyoruz.
Bu gerçek, “düşündüğümüz, odaklandığımız” her şeyden sorumlu olduğumuzu gösteriyor ki başkasını suçlamanın sorumluluğumuzu ortadan kaldırmadığını görmek gerekiyor. Elbette suçlama tavrının kemikleştiği dünyada, bu eşsiz bulguları kabullenmek, kalıp davranışları terketmeye hazır olmak, bunun farkındalığı için gereken adımları atmak genel olarak baktığımızda süreç istiyor ama kişisel olarak hemen karar verip “farkındalıklı” yaşama adım atabiliriz.
Çekim Yasası-1 yazımda belirttiğim gibi “evrensel yasalar” her durumda işlemektedir, kabullenip kabullenmemek bu işleyişe etki etmez, insan olarak realitenizi yaratmaya devam edeceksiniz.
Öyleyse çekim yasasını tüm yönleriyle anlamaya çalışmak önemlidir. Düşündüklerimizden sorumluyuz. Israrla üstünde durduğumuz ne varsa, mıknatıs etkisi yaratarak evrene sinyal gönderir ve benzer enerjileri çekerek tekrar kaynağına döner. Yani bumerang gibi bir etki söz konusudur. Elbette realitemize çektiğimiz ne varsa, beraber yaşadıklarımızı ve az çok dünyayı etkileyecektir. Örneğin evinizi yıktırıp yerine apartman diktirmek istediğinizi ve bunu kurgulamaya başladığınızı düşünelim. Bunu yaptığınızda sadece sizi değil, ailenizi, komşularınızı da etkileyecek. Hatta alt yapısında bir problem yaşansa inşaat sırasında, mahallenizi de etkileyecek. Mahalle etkilendiğinde belki de akrabalarına dert yanacaklar ve hepsinin öfkesi size yönelecek. Size yönelen öfke ailenizi de etkileyecek ve bu durum nereye kadar gider bilinmez. Bu küçük örnekte bile, düşündüklerimize, istek ve hedeflerimize ne kadar dikkat etmemiz gerektiği gün gibi ortadadır.
Düşüncelerimizin sorumluluğunu kavrayıp bunu kendimizi de suçlama tavrına girmeden tartarsak, dünyanın herkes için daha iyi bir yer olması yönünde kullanabiliriz.
Demek ki öyle “istedim oldu” meselesi değildir çekim yasası. İsteklerimiz gerçekte nereden kaynaklanıyor, farkında olmazsak ömür boyu da istesek gerçeğimiz olmayacaktır. Bilinçaltı programımız aklımızda tuttuğumuz şeyle uyumlu olmak zorundadır. Bazen istediğimizi sandığımız şeyler gerçek bir ihtiyaçtan kaynaklı olmayıp, içsel programımızın tanımadığı, belki birine özentiden, belki medya etkisiyle edindiğimiz, düşünmekten hoşlandığımız hayallerdir. Gerçekleşmesi durumunda bile belki anında önemini yitirecektir. Gerçek ihtiyaçlardan kaynaklı istekler ve hedefler, içsel programımıza da uygunsa hayatımızda tezahür eder.
Burada çok önemli bir detayı da gözden kaçırmamak gerekir. İstemediklerimize yoğunlaşmak da bir çekim etkisi yaratır ve içsel programımız karşı koymuyorsa evren “tamam, sen nasıl istersen” der ve istemediğiniz ot başucunuzda biter. Çekim yasası “doğru bir bilinçaltı programlama” ile kullanıldığında faydamıza işlemesi olası bir süreçtir.
Şu durumda bilinçaltı programımız belirleyici ise realitemizde yaratmak istediğimiz değişikliklere izin vermediğinde vaz mı geçmeliyiz?
Bilinçaltını yeniden programlamak evrensel işleyişin bir yönüdür ancak bu, belli bir farkındalık yoluna girmekle mümkündür. Oturup istekler, dilekler, hedefler listesi hazırlayıp üzerinde çalışılması gerektiğini gösteren yöntemler, bilinçaltına yönelik adım atmadıkça işe yaramaz.
Öncelikle şunu anlamalıyız ki, olumlu ve yapıcı düşünceler yaymakla, öfke, nefret, kin barındıran düşünceler yaymak, realitemizde farkını gösterecektir.
Çekim yasasının direkt olarak “istemekle” ilgisi yoktur. Evren bizim aklımızda ısrarla tuttuğumuzun ne olduğuna ve bunun içsel programımıza uygunluğuna bakar. Yani aklımız başka kalbimiz başka titreşim yaydığında kazanan kalbin titreşimidir demek yanlış olmaz.
Çekim Yasası Yaşanmış Hikayeler yazımda hem kendi hem de dostlarımın yaşam deneyimlerinden örneklerle çekim yasasının işleyişini “bir insan olarak bilebileceğim kadar” sizinle paylaşacağım.
Farkındalık yolu “girmemekte diretebileceğiniz” ama girseniz de girmeseniz de sonuçlarından şikayet hakkınız olmayan bir yoldur. Rehberlik eden tüm insanlara ve yaşanmışlıklara teşekkür ederim.