Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

CHP-MHP koalisyonu üzerine... Bir de böyle düşünsek: 3

CHP-MHP koalisyonu üzerine... Bir de böyle düşünsek: 3
 

MHP, bir ülkenin yönetilmesi için vatandaşa gerekli olan ekonomik, sosyal ve siyasal hiçbir yöntem ortaya koymadan, sadece Türk milliyetçiliği ideolojisi üzerine oturtulmuş siyasi bir partidir.

12 Eylül öncesini hatırlayanlar, bu partiyi bir daha asla yaşamak istemediğimiz o karanlık günlerin “sağcı” kesimini teşkil eden taraf olarak hatırlayacaklardır.

Ne acıdır ki o günlerin “solcu” kesimini temsil eden siyasi taraf da, rahmetli Ecevit’in başında bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Okulların okunmaz hale geldiği, öğrenciliğin çileden çıkaran bir hale dönüştüğü o günlerde binlerce genç, sağ ve sol ideoloji adına yaptıkları kavgalarda, baskınlarda, tartışmalarda, çatışmalarda hayatlarını kaybettiler.

Kurtarılmış bölgelerin ortaya çıktığı, bir iç savaş yaşanırcasına, sokaklara çıkmanın cesaret istediği, belli saatten sonra insanların evlerine kapanmak zorunda kaldığı o karanlık günler, 12 Eylül askeri harekatıyla son buldu.

Demokrasiyi sivil insanların yönetimi olarak algılayan, askeri müdahaleyi, demokrasiye indirilmiş en büyük darbe olarak gören demokratlar bile, o cehennemden kurtulduğumuz 12 Eylül sabahını, şükürle karşılamak zorunda kaldılar.

Günler günleri, yıllar yılları kovaladı. 12 Eylül sonrası yasaklanan siyasi liderler, birer birer politikaya dönüp kendi partilerini kurarak yollarına kaldıkları yerden devam ettiler.

1999 yılında yapılan seçimlerde DSP birinci parti, MHP ikinci parti oldu. Anavatanı da yanlarına alarak bir koalisyon hükümeti kurdular. O günlerde terörist başı Öcalan yakalanarak Türkiye’ye teslim edildi.

Apo’yu asmaya pek meraklı olan Devlet Bahçeli, devlet yönetiminde her şeyin böyle muhalefetteki gibi atıp tutarak yapılamadığını gördü. Apo’yu elbette ki asamadılar. Dahası hükümet MHP’siz bir alternatif üretmek gibi bir çalışma içine girince, Bahçeli “erken seçim” diye tutturdu.

Ecevit’in şaşkın bakışları arasında hükümet erken seçim kararı aldı. MHP’yi iktidarda görmekten mutlu olan yandaşları, ondan erkekçe bir tavır ortaya koymasını beklerken “ürkek” bir tavır sergilediği konusunda birleştiler ve yapılan seçimlerde meclisteki diğer partiler gibi MHP de barajı aşamadı ve parlamentoya giremedi.

Türk siyasi hayatında ilk kez görülen böyle bir tasfiye işlemi, bütün partilerde şok yarattı. Ve liderler ilk defa istifa etmek zorunda kaldılar. Sadece Devlet Bahçeli istifa edeceğim deyip sonra sessizliğe bürünerek partisinin başında kaldı.

Dört buçuk yıl kendini unutturduktan sonra şimdi iktidar alternatifi diye sunulup millete pazarlanmaya çalışılıyor. 2002 seçimlerinden bu yana MHP’nin daha çok oy almasını sağlayacak ne olmuştur ki, bu seçimde kurtarıcı olarak kendisine sarılınmaktadır?

Sadece “Ak Parti dışında hükümet kurulabilmesi için başka çare yok” anlayışını gerçekleştirmek üzere, CHP’ye aranan payanda ancak MHP olabilir gibi bir varsayımla bu gaz veriliyorsa, sanırım seçimlerde bu hesap ters tepecek, MHP barajı geçmekte yine zorlanacaktır.

CHP-MHP koalisyonunu kurtuluş olarak görenler, Ak Parti’nin anketlerde hâlâ önde olması karşısında, değişik yöntemlere başvurmaktan da geri kalmıyorlar. Normal şartlarda tek başına iktidara gelmesi sürpriz sayılmayacak Ak Parti’nin çoğunluğu sağlayamayacağı, ancak bağımsız olarak seçime giren DTP’lilerle bir hükümet kuracağı varsayımıyla, vatandaşı Ak Parti’den soğutmaya çalışıyorlar.

Benim rekabet anlayışım, birinci planda bir partinin kendi yapacaklarını ortaya koyması, ikinci planda da rakiplerinin eksiklerini hatırlatmasıdır. Bunun dışındaki varsayımlar, planlar, hileler, korkutmalar, haksiz rekabetin ötesinde, etik olarak da demokrasinin ruhuna aykırı davranışlardır.

Düşüncelerimi bu şekilde ortaya koyduktan sonra, vatandaşlara isim olarak şu partiye oyunuzu verin veya bu partiye vermeyin diye bir şey söylemiyorum. Oy vermek herkesin en doğal hakkı ve demokratik görevidir. Sonuçta herkes kendi kanaatine göre bir partiye oyunu verecektir.

Benim söyleyebileceğim sadece şudur.

Her vatandaş 22 Temmuz’da nerde ve hangi şartlarda olursa olsun, mutlaka oyunu kullanmalıdır.

Oyunu mutlaka parlamentoya girmesi kesin, barajı aşabilecek bir partiye vermelidir. Seçim sisteminin doğru veya yanlış olduğunu tartışma zamanı şimdi değildir. Bu şartlarda bir baraj varsa, bu barajı geçemeyen meclise giremeyecekse, baraj dışında kalan partiye verilecek oy, işlevini yerine getirmiyor demektir. Oy verdiğimiz parti iktidar da olsa, muhalefette de kalsa, bir hesap sorabilmemiz, verdiğimiz oyun karşılığını isteyebilmemiz için, mutlaka meclise girebilecek partilere oy vermeliyiz.

Mümkünse oyumuzu tek başına iktidara gelmesini istediğimiz partide toplamalıyız. Ne yazık ki Türkiye’de siyasi partiler henüz olumlu bir birliktelikle koalisyon halinde yönetimi yürütebilecek olgunluğu erişemediler. İstikrarlı bir hükümetin, başarılı bir kabinenin görev yapmasını, ikide bir hükümet krizleri çıkmasını istemiyorsak, tek parti hükümetini desteklemeliyiz diye düşünüyorum.

Bunun dışında söyleyebileceğim ve isteyebileceğim şey, her ne olursa olsun, seçim sonuçlarına demokrasi dışı bir tepki verilmemesidir. Sivil demokrasinin rayına oturabilmesi ve kökleşmesi için, onu müdahalelerden korumalıyız. Aksi takdirde sadece bu amaca ulaşmak için daha çok zaman kaybetmekten başka elimize bir şey geçmeyecektir.

Son olarak da 22 Temmuz seçimlerinin ülkemize barış, huzur, mutluluk getirmesini diliyorum. Hangi parti iktidara gelirse gelsin, millet olarak ona yardımcı olamaya çalışalım, demokrasi dışı yollardan medet ummayalım. Kendi içinde demokrasi, eninde sonunda bizi doğru yola, milletin iradesine götürecektir. Tabii ki samimi amacımız millet iradesinin gerçekleşmesi ise…

(Bitti)

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..