- Kategori
- Siyaset
CHP’nin Brüksel bürosu... ya da ıspanağın faydaları...

Cumhuriyet halk Partisi, Brüksel’de “büro” açmak üzere girişimlerde bulunuyormuş…
Demek ki, parti yönetimi, Türkiye - AB ilişkilerini yerinde izlemek istiyor; birinci elden doğru bilgilere ulaşmaya özen gösteriyor…
Güzel bir düşünce, doğru bir ön-görü…
Ancak…
Cumhuriyet Halk Partisi niçin Hindistan’da, Moskova’da ya da Pekin’de de “büro” açmıyor?..
Mesele buradadır.
Mesele, Türkiye’nin politikalarının sürekli olarak tek yanlı bir bağlanma çizgisini izliyor olmasındadır..
CHP bunu böyle yapmaktadır; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti zaten sözünü ettiğimiz bu tek yanlı bağlanma politikasının yılmaz bir bekçisidir.
Türkiye, sürekli olarak bir yere, bir merkeze, bir bloğa ve bir güce tek yanlı olarak bağlanmaktadır.
Bu soğuk savaş döneminde de böyleydi…
Soğuk savaş sonrasında da böylece sürmekte; sürdürülmektedir…
Oysa Türkiye’nin temel politikasının “denge” politikası olması gerekmektedir.
Her türlü güce eşit mesafede…
Her Devlet’e eşit uzaklıkta...
Hareket serbestîsi olan, manevra gücü yüksek, uluslar arası bir “denge” siyaseti…
Türkiye, ancak böyle bir politika sayesinde “Tam Bağımsızlık” ilkesini hayata geçirerek, sürdürebilir.
Siz tek yanlı olarak bir ülkeye bağlanırsanız ve onun politikalarının taşeronu ya da aleti haline gelirseniz, o ülke ile çıkar çatışması içinde olan diğer ülkeleri de, kendiliğinden karşınıza almış olursunuz…
Hem de kendi ulusal çıkarlarınız için değil… Kendinizi bağlı kıldığınız ülkenin çıkarları için.
Ulusal bağımsızlık, ancak, uluslar arası bir denge stratejisi ile hayata geçirilebilir…
Bir Devlet’in politikalarına koşulsuz bağlı olmak, ister istemez ve zorunlu olarak, o devlete bağımlı olma… Ve yani, bağımsızlıktan vazgeçme sonucunu getirir.
Brüksel’de de bulunacaksınız… Pekin’de de… Moskova’da da, Paris’te de…
Her ülkenin penceresinden Dünya’ya bakabileceksiniz ki, Dünya ölçüsünde sürdürülebilecek, kimseye körü körüne bağımlı olmayan, kendine özgü ve kendi çıkarlarına dönük bir politika izleyebilesiniz…
Sadece Vaşington ile Brüksel arasında mekik dokuyan bir dış politika Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edemez.
Bu iki merkezin dışındaki ülkelerle oluşturulacak siyaset, bu merkezlerin güdümü ya da ipoteğinden kurtarılmadan, bağımsız siyaset yapılandırılamaz, bağımsız Devlet olunamaz…
Ve Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” politikası sürdürülemez…
Bağımsızlık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, üzerinde tartışma açılamayacak en temel ilkesi olmak zorundadır.
Çünkü, bağımsızlık ilkesi, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün karakteri değil… Onun halkının da kişiliğinin önemli bir unsurudur… Ve böyle olmak zorundadır…
Ancak… Bütün bu sözler boş…
Ve eğer temel amaç bağımsızlık değilse, bizim de ıspanağın faydalarından başka bir konuda yazı yazmamamız gerekir.
Hem gerçekten, ıspanak da oldukça yararlı bir bitkidir.
Yoksa, değil midir?..
Hiç değilse bu konuda… Yani, ıspanak konusundaki “asgari müştereklerde” birleşmemiz gerekiyor.
Sonra adım adım, ıspanak, lahana, havuç, TV dizileri, Hadise, çevre, demokrasi, hukuk devleti, cumhuriyet, üniter devlet, toprak bütünlüğü… Ve bağımsızlık!..
Ne diyorsunuz?
Anlaşıyor muyuz?
Demek ki, parti yönetimi, Türkiye - AB ilişkilerini yerinde izlemek istiyor; birinci elden doğru bilgilere ulaşmaya özen gösteriyor…
Güzel bir düşünce, doğru bir ön-görü…
Ancak…
Cumhuriyet Halk Partisi niçin Hindistan’da, Moskova’da ya da Pekin’de de “büro” açmıyor?..
Mesele buradadır.
Mesele, Türkiye’nin politikalarının sürekli olarak tek yanlı bir bağlanma çizgisini izliyor olmasındadır..
CHP bunu böyle yapmaktadır; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti zaten sözünü ettiğimiz bu tek yanlı bağlanma politikasının yılmaz bir bekçisidir.
Türkiye, sürekli olarak bir yere, bir merkeze, bir bloğa ve bir güce tek yanlı olarak bağlanmaktadır.
Bu soğuk savaş döneminde de böyleydi…
Soğuk savaş sonrasında da böylece sürmekte; sürdürülmektedir…
Oysa Türkiye’nin temel politikasının “denge” politikası olması gerekmektedir.
Her türlü güce eşit mesafede…
Her Devlet’e eşit uzaklıkta...
Hareket serbestîsi olan, manevra gücü yüksek, uluslar arası bir “denge” siyaseti…
Türkiye, ancak böyle bir politika sayesinde “Tam Bağımsızlık” ilkesini hayata geçirerek, sürdürebilir.
Siz tek yanlı olarak bir ülkeye bağlanırsanız ve onun politikalarının taşeronu ya da aleti haline gelirseniz, o ülke ile çıkar çatışması içinde olan diğer ülkeleri de, kendiliğinden karşınıza almış olursunuz…
Hem de kendi ulusal çıkarlarınız için değil… Kendinizi bağlı kıldığınız ülkenin çıkarları için.
Ulusal bağımsızlık, ancak, uluslar arası bir denge stratejisi ile hayata geçirilebilir…
Bir Devlet’in politikalarına koşulsuz bağlı olmak, ister istemez ve zorunlu olarak, o devlete bağımlı olma… Ve yani, bağımsızlıktan vazgeçme sonucunu getirir.
Brüksel’de de bulunacaksınız… Pekin’de de… Moskova’da da, Paris’te de…
Her ülkenin penceresinden Dünya’ya bakabileceksiniz ki, Dünya ölçüsünde sürdürülebilecek, kimseye körü körüne bağımlı olmayan, kendine özgü ve kendi çıkarlarına dönük bir politika izleyebilesiniz…
Sadece Vaşington ile Brüksel arasında mekik dokuyan bir dış politika Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edemez.
Bu iki merkezin dışındaki ülkelerle oluşturulacak siyaset, bu merkezlerin güdümü ya da ipoteğinden kurtarılmadan, bağımsız siyaset yapılandırılamaz, bağımsız Devlet olunamaz…
Ve Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” politikası sürdürülemez…
Bağımsızlık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, üzerinde tartışma açılamayacak en temel ilkesi olmak zorundadır.
Çünkü, bağımsızlık ilkesi, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün karakteri değil… Onun halkının da kişiliğinin önemli bir unsurudur… Ve böyle olmak zorundadır…
Ancak… Bütün bu sözler boş…
Ve eğer temel amaç bağımsızlık değilse, bizim de ıspanağın faydalarından başka bir konuda yazı yazmamamız gerekir.
Hem gerçekten, ıspanak da oldukça yararlı bir bitkidir.
Yoksa, değil midir?..
Hiç değilse bu konuda… Yani, ıspanak konusundaki “asgari müştereklerde” birleşmemiz gerekiyor.
Sonra adım adım, ıspanak, lahana, havuç, TV dizileri, Hadise, çevre, demokrasi, hukuk devleti, cumhuriyet, üniter devlet, toprak bütünlüğü… Ve bağımsızlık!..
Ne diyorsunuz?
Anlaşıyor muyuz?