Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çığlık/Cevapsız aramalar…

Çığlık/Cevapsız aramalar…
 

Gözüm seğiriyor. Bir gelecek var. Böyle başlamıştı konuşmasına. Bıkkın, zorlama bir konuşma… Sadece ağzının açılıp kapandığını görebiliyordum. Havasızlıktan tüm seslerin yittiği bir alanda gibiydim. Sonrasını dinleyemedim. O ise bir şey arıyormuşçasına odanın dört bir tarafına meraklı bakışlar atıyordu. Sonunda gözlerini “tek” bir noktaya dikerek, daldı. Bir çiviye, bir resme, bir çizgiye, duvara, duvardaki resme… Herhangi bir noktaya… Zor nefes alıyor gibiydi. Göğsü sık aralıklarla inip-kalkıyordu. Gözüm seğiriyor. Bir gelecek var.

Darbe geldi.

İlk silah sesi duyulduğunda, radyodan Milli Birlik Komitesinin bildirisi okunuyordu. Pencereye uzandım. Bahçedeki akasyadan bir dolu kuşun havalandığını gördüm. Akasya havalanmış gibiydi. Hiç bu kadar olmamıştı. Tam anlamıyla bir kuş sürüsü… Ağacın baygın kokusu, kanat seslerinin ardından boşluğa yerleşmişti. Sonra bir silah sesi daha… Avluda yankılandı. Ardından bir çığlık… Çığlık, patlamak için önce toparlanmıştı, öyle düşünmüştüm ya da, iğreti bakışlara aldırmadan kentin yamaçlarına son yankısını bırakarak, ağaçların arasından, duvarı tamamen saran sarmaşıkların yapraklarını yalayarak, altındaki artık solmaya yüz tutmuş menekşeleri kendine yol yaparak, gölge sessizliğinde avluyu doldurmuştu. Gittikçe tizleşerek, ince bir çizgi halinde pencereden içeri süzüldüğünde bildirinin okunması tamamlanmıştı. Anlaşılan bildiriden önce operasyon başlamıştı.

***

Oysa “uzunca bir seyahate çıkmanın” ne anlama geldiğini, kapıdaki üniformalıları görünce anlamıştım. Yalan söylemelerine gerek yoktu. Kapı aralığından ellerini gördüm, kelepçeliydi. Utanmıştı. Saklamaya çalışıyordu. Beni görmedi. Ben de uzaklaşan aracı görmedim. Sesini duydum. Bir anı gibi uzaklaşıyordu. Son sözleri yüreğime sinmişti: Kardeşlerime ve köpeğimize ilişkin sözleri. İyi bak.

***

Koltuğunda sallanıyordu. Bahçeye çıkalım, dedi. Çıktık. Başka, bizi izledi. Köpeğimiz. Koltuğunu ceviz ağacının altına yerleştirdi. Bahçe mis gibi akasya kokuyordu. Çimenlerin üzeri yapraklarla kaplanmıştı. Sarı yapraklar, kırmızı yapraklar, yapraklar. Yapraklar… Biraz serindi. Gel dedi. Gittim. Kucağını açtı. Yerleştim. Başımı sıcak göğsüne uzattım. Bütün vücudum, soluk alışlarına koşut, iniyor çıkıyordu. Kocaman ve boğumlu parmaklarıyla saçımı okşadığını gözlerimi kapatmadan birkaç saniye önce hayal meyal hatırlıyordum. Çıplak ayaklarım Başka’nın tüylerine sürünüyordu.

Siren seslerine önce köpeğimiz uyandı, sonra ben.

O uyanamadı.

***

Şimdi aynı cevizin altındayım. Sallanan koltukta. Puslu bir hava var. Birazdan yağmur yağacak gibi. Yokluğunda ölmeye gelişlerim bu aralar sıklaştı. Kangal-kurt kırması köpeğimiz, bir an bile yalnız bırakmıyor. Hayaletiyle yaşıyor. Tuhaf hareketler yapıyor. Örneğin kimi kez, bir şeyi yakalamak istermişçesine havaya zıplıyor. Sonra birden, sanki ileriye doğru atılan bir kemiği yere düşmeden yakalamacasına çılgınca konuşuyor. Böyle oynarlardı. Yine oynuyorlar. Birlikteler. Birlikteyiz. Yeni bir çığlığın son kişinin yüreğine sızacağı güne değin de ayrılmayacağız. Gözüm seğiriyor, sanki bir gelecek var! Sabahı beklemeliyiz.

***

Kepimi düzeltiyor, postalımın bağlarını bağlıyorum.

Ağlıyorum.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..