Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '09

 
Kategori
Öykü
 

Çıkmaz yol - 2. bölüm

Çıkmaz yol - 2. bölüm
 

Kontağı kapattı, kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Kapıyı kapatırken elleri titriyordu. Bir an için sırtı arabaya dönük olarak durdu ve gözlerini kapatıp kendisini etrafını dinlemeye odakladı. Arabanın kaputundan gelen soğutucu fan’ın sesinden başka hiçbir ses yoktu. Başını sağa çevirdi ve değişik bir cisim görmek umudu ile gözlerini kısarak yolun sonuna doğru baktı... Yol, iki yanındaki korkuluklar sayesinde ilkokulda çizdiği yol perspektiflerindeki gibi bir ok ucunu andırıyordu. Korkuluklar ve korkulukların ardındaki eğimli toprak yığını önceden çizilmiş bir resmin mükemmel tekrarları gibi yanyana dizilmişlerdi. Toprak yığınlarının ardında yer yer bulutlu bir gökyüzü dışında birşey yoktu. Derya gözlerini gökyüzünden ayırmadan kendi etrafında döndü ve gökyüzündeki simetriyi farketti. Gözlerini aşağı indirdi, sağındaki ve solundaki korkuluklara ve toprak yığınlarına baktı. Yol, coğrafyayı bir simetri çizgisi gibi eşit iki parçaya bölmüştü. Yolun iki tarafındaki bulutlar, çimenler, korkuluklar birbirinin aynısıydı. Bu mükemmel simetrideki tek asimetrik öğenin kendisi ve arabası olduğunu düşündü. Bir anlamı olabilir miydi? Bu kadar anlamsızlık içinde bir anlam... Karanlığa doğru baktı. Kulak kabartıp karanlığın içinden bir ses duymaya çalıştı. Hiçbir şey... Motorun fan’ı da susmuştu. Hiçbir ses duymuyordu, ne bir kuş ya da herhangi bir hayvan sesi, ne rüzgarın hışırtısı... Etrafında hareket eden hiçbirşey yoktu. Derya sabırsızlıkla birşeyler olmasını beklerken hiçbirşey’in ortasında bulmuştu kendisini.

Bu hareketsizlik, zaten yıpranmış sinirlerini iyice germeye başlamıştı. Birşeyler yapmalıydı. Karanlığa doğru yürümeye karar verdi. Nedenini anlamalıydı, orada olan her ne ise, neden yapılmış ise bunu öğrenmek istiyordu. Bir açıklama arıyordu, aklının alacağı bir açıklama... Karanlığa doğru bir adım attı, bir adım daha... Gördüğü ve algıladıkları karşısında vücudunun salgıladığı adrenalin hormonu önce şiddetli bir titremeye, sonra da dizlerinin üzerine düşüp yere kapaklanmasına yol açan bir hissizliğe yol açtı. İki adım öne atmasına rağmen halen arabanın kapısının önünde idi. Derya karanlığa doğru adım attıkça karanlık kendisinden uzaklaşıyor, aydınlıktaki tüm nesneler ise kendisi ile aynı anda aynı yöne ilerliyordu. Birden gözlerinden yaşlar boşandı. Ellerini göğsünde kavuşturmuş halde titreyerek ve vücudunu ileri geri salındırarak ağlayan hali, ağlama duvarı önündeki bir yahudiyi andırıyordu, tek farkı Derya dizlerinin üzerinde idi... “Bu gerçek değil... Olamaz...”. Etrafına baktı. Sinir bozucu bir hareketsizlik kaplamıştı her yeri. Yerde göreceği en ufak bir böcek bile biraz olsun sakinleşmesine yardımcı olabilirdi, alıştığı hayata dair herhangi birşey... Araba! Cansız da olsa geçmiş hayatına dair tek öğe gece mavisi Sedan’ı idi. Titreyen sol elini yavaşça arabaya uzatarak kaportasına dokundu. Soğuk metali hissetti avucunun içinde. Bir an için büyük bir savaşta kazanılan ufak bir zaferin geçici sevinci kapladı benliğini. Ağlama nöbeti biraz oldun dindi. Doğruldu, elleriyle yerden destek alarak ayağa kalktı ve yola doğru döndü.

Bir sonu var mıydı? Başlangıcı olup olmadığını bilmediği bir yolun sonunu nasıl tahmin edebilirdi? Ayrıca yolun bir sonu veya başlangıcının olması neyi değiştirdi ki? Az önce köprüde mesai bitimi trafiğinin içinde iken lanet olası bir yol onu gerçek ile gerçek olmayanın kesiştiği bir yere getirmişti. Aklını yitirmemek için belki de gerçek dünyaya ait öğeler ile ilgili sorular sormalıydı kendisine, arkasındaki karanlık perde hakkında değil... Gözyaşlarını sildi ve derin bir nefes aldı. Yürümeye başladı. Birkaç adım attıktan sonra aniden durdu. Tahmin ettiği şeyin gerçekleşmemiş olması umuduyla geriye döndü. “Hayır...”. Perde onu takip ediyordu. Daha da kötüsü Derya'nın arkasında bıraktığı herşeyi yutmaya devam ediyordu, gece mavisi Sedan da buna dahil olmak üzere. Derya arka kapısının yarısına kadar karanlığa gömülmüş olan arabasını dehşete kapılmış gözlerle izliyordu. İstemsiz bir şekilde arabaya doğru birkaç adım attı. Yarısı karanlığa gömülmüş arabası ve görüş alanındaki herşey eşzamanlı olarak ve aynı yönde ilerledi. Geri dönüş yoktu. Sadece ileri gidebiliyordu. Perdeye doğru attığı her adımda sadece yerinde saymaktaydı... “Kahretsin... Nasıl bir oyun bu böyle...”. Oyunun kurallarını anlamaya çalıştı. Yavaş adımlarla geriye doğru yürüdü ve arabasının karanlığın içinde yok olmasını izledi. Araba tam olarak gözden kaybolunca ileriye doğru birkaç adım attı ve arabasının ortaya çıkmadığını gördü. “Geri dönüş yok...”. Tüm geçmişi bir karanlık perde tarafından yutulmuştu...

Oyunun kurallarını anlamıştı, fakat neden bu oyunun içinde olduğu konusunda hiç bir fikri yoktu. Bağırmaya başladı. Bir yandan karanlık perdeye doğru hızlı adımlarla yürüyor bir yandan da iki elini dudaklarının kenarlarına siper etmiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu. ”Heyyyy! Kim oynuyor bu lanet olası oyunu... Heyyyy!.... Kimse yok mu?” Sesini karanlık perdenin arkasına duyurmaya çalışıyordu. Sorgu odasında tek taraflı cam’ın önünde konuşan sanıklar gibi camın arkasında birilerinin olduğundan emindi, sadece kim ya da ne olduğunu bilmiyordu. Bağırışlarına hiçbir yanıt alamadığını gördü ve adımlarını yavaşlatarak durdu. İlahi bir gücün gösterisi miydi yaşadığı? Eğer öyle ise neredeydi bu ilahi güç? Niçin göstermiyordu kendini perdenin ardından, ya da her nerede ise... Dindar biri değildi ama dua etmeye başlaması için bugünün iyi bir gün olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Ama yapmadı. Dua etmeyi her zaman acizlik göstergesi olarak görmüştü. Dua eden insanın, tek taraflı camın ardında merhamet dilenen ölüme mahkum bir insandan farkı yoktu onun için. Evet korkuyordu ama perdenin arkasındakinden değil, perdenin kendisinden... Hissedebildiği, algılayabildiği şeylerden korkardı, aklının almadıklarından değil. Göğe kadar uzanan simsiyah bir perdenin önünde kalbi korku, çaresizlik ve isyan dolu bir şekilde dikiliyordu. Birden arkasından bir hava akımı geldi ve uzun siyah saçlarını havalandırdı. Bir varlığın yaklaştığını hissediyordu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Vücudu korkudan titremeye başladı. Tam arkasında biri nefes alıp veriyordu. Hırıltılı, sanki zorla alınıp verilen bir nefesin sesi idi duyduğu. Başını omzunun üzerinden çevirerek yavaşça arkasına döndü...
 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..