Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '10

 
Kategori
Dünya
 

Çin rüzgarı

Çin rüzgarı
 

Ejderha Çinlilerin efsanevi yaratığı,artık ejderha Çin'in dev ekonomisini de temsil etmeye başladı.


Çin, son zamanların uykusundan uyanmış devi hatta canavarı ve ABD’nin karşısında güç dengelerini batıdan doğuya taşıyan dev güç. 1.3 milyarlık nüfusu, 9, 5 milyon kilometre karelik yüz ölçümü ve yıllık % 9 büyümesi ile 21.yüzyılın ejderhası. 5000 senelik tarihi boyunca belki de tarihinde hiç olmadığı kadar batıya yüzünü dönmüş durumda. Aynı şekilde batıda Çin’e, tüm büyük markaların üretim merkezinin olmasının yanı sıra insanların zenginleşmesiyle de tüm dünya markalarının ağızlarındaki suyu akıtan milyar nüfuslu dev bir ekonomik pazar.

Ekonomik canlanmasının ilk adımlarını attığı 1978 yılından bugüne kadar geçen 32 senede dünya tarihinde hiçbir ülkenin başaramadığı kadar büyük bir kalkınmayı başarmasıyla, ardı ardına % 10lara varan büyümesiyle dünyadaki ekonomistler tarafından “Çin mucizesi” olarak adlandırılıyor. Uykusundan uyanmış ve sürekli yeni atılımları ile dünya güç dengelerini tersine çeviren Çin’in Türkiye tarafından siyasi ve ekonomik anlamda daha etkili kullanılması ise ne yazık ki henüz yeterli seviyeye ulaşmış değil. Birçok değerli kişinin kendi çabaları ile yazdığı bloglar ya da diğer yazılar Türkiye için değer taşısalar da, Türkiye’nin ihtiyacının olduğu devlet destekli ve bünyesinde Çince bilen siyaset, ekonomi, tarih, sanat gibi eğitimleri almış başarılı kişilerin proje ve politika üretecekleri bir “Çin enstitüsünün” kurulmasıdır. Bu sayede doğudan Türkiye’ye bilgi akışı en profesyonel hale getirilerek Türkiye’nin alternatif politikalar üretmesi sağlanacak, Çin’in ekonomik kalkınmasının rüzgârı ülkemiz ekonomi ve siyaset politikalarına güç katacaktır. Böyle bir kurumun kurulması Çin kaynaklarından yapılacak detaylı ve planlı araştırmaların da önünü açacaktır. Ne yazık ki çok geri kaldığımız Türk tarihi açısından da büyük önem taşıyan Çin tarih araştırmaları birçok yeni bilgilerin kazanılmasına ve tarihimizin aydınlatılmasına olanak saplayacaktır. Çin’den dış dünyaya dağıtılan bursların artmasıyla tek Türkiye değil diğer ülkelerin gençleri de Çin’de yerlerini almış durumdalar. Batıda birçok ülkede bundan yıllar öncesinde kurulmuş olan Çin enstitüleri ise sürekli olarak kitaplar çıkarmaya ve politikalar üretmeye son hız devam ediyorlar. Amerikan araştırma kuruluşları ve dünyaca ünlü dergileri sürekli olarak Çin hakkında yayınlar yapmakta ve Çin’in kapılarını açık tutmaya devam ediyorlar. Buda batının Çin’i daha iyi tanımasına ve politikalarını daha bilinçli şekillendirmesine neden oluyor. Ülkemizde ise herhangi bir maddi destek bulamayan gençler bu tür zorlu ve çok titiz çalışma isteyen araştırmaların içine hiç girmeden doğrudan ticarete kayarlarken, diğer alanlarda yapılması gereken çalışmaları gerçekleştirememek Türkiye için Çin politikalarını tam olarak okuyamamak anlamına geliyor. Buda bize ülke siyaset ve ekonomisinin sürekli batı güçleri tarafından idare edilmesine neden oluyor. Ülkemizde başta Türksam olmak üzere çeşitli düşünce kuruluşları Çin hakkında yazıları ile Türkiye’ye Çin’den bilgi akışını sağlıyorlar ve Çin politikaları, ekonomisi hakkında birçok değerli görüş Türkiye’deki bu platformlardan insanlara ulaşıyor.

Son yıllarda sizlerinde fark ettiği şekilde Çin’in ekonomisinin yükselişe geçmesinin ardından Türkiye’den Çin’e doğru her geçen gün daha çok artan bir insan akımı başladı. Çin’e giden birçok vatandaşımız çoğunluklu olarak ithalat ağırlıklı iş yaptığı için de ne yazık ki Çin ile aramızda ticaret açığı da geçtiğimiz yıl 11 Milyar $ gibi Rusya’dan sonraki en korkunç rakama ulaştı.[1] Bu şekilde devam ederse gelecekte ilk sıraya da oturacak gibi.

Amerika ve AB ilişkilerinin bir çıkmazdan başka bir çıkmaza girdiği son dönemlerde Çin Türkiye için üzerinde planlı ve programlı projeler üretilmesi gereken en güçlü bir alternatif olarak duruyor. Çin’in siyasi gücünden ve ekonomik kalkınmasından yararlanılarak Türkiye’nin güç kazanması hem ABD hem de AB tarafından desteklenmeyecektir ama bu şekilde farklı ve etkili alanlara yayılan politikalar üreten Türkiye’nin onlara muhtaç duruma düşmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Batı politikalarına saplanıp kaldığımız içindir ki kendi istediğimiz ve menfaatlerimiz doğrultusunda hareket ettiğimiz zaman dahi hemen batının hedefi haline geliyoruz. Son dönemlerde ABD ile yaşanan gerginlik ve sözde Ermeni soykırımı gibi batının şişirmesi ile ülkemiz gündeminde batı kaynaklı olumsuz bir hava yaratılmaya devam ediliyor. Ekonomik sıkıntıların en büyük çözüm kaynağı olarak görülen ve sık sık kapısını çaldığımız IMF ise batının elinde oyuncak olduğu için Türkiye’de bu oyuncakla oynamak isteyen çocuk gibi ona muhtaç bir duruma düşüyor. Tüm bunların sonucunda da Türkiye batıya bağımlı ve ne yazık ki doğuyu kaçıran bir duruma düşüyor. Ülke olarak dünyanın her bölgesinde var olmak, atılımlar yapmak, küresel bir güç olmak, marka olmak gibi çok önemli politikaları ve projeleri üretemiyor tabiri caizse ıskalıyoruz.

Dünyanın her ülkesi ile ekonomik ve siyasi köprüler kurmamız gereken 21.yy.da Çin’i ne yazık ki hala tam olarak siyaset ve ekonomik güç olarak kullanamamaktayız. Son dönemde daha hızlanan bir şekilde karşılıklı heyetlerin gelip gitmesi ve Çinli yatırımcıların Türkiye hakkındaki olumlu bakışlarının umudu olsa dahi bu adımların somutlaşmasında henüz tam bir sağlam zemine oturmuş değiliz. Çin ile karşılıklı adımların etkili biçimde atılarak hem ABD hem de AB tarafına muhtaç olmadığımızın mesajı sıkı bir şekilde verilmeli en önemlisi de ticari dengelerin bu kadar Türkiye aleyhine olmasının önüne geçilmelidir.

Türksam’da ki değerli analizleri ile Çin araştırmalarına ve politikalarına destek veren Sayın Cihan Uğur Bey’in yazılarında da belirttiği gibi, Çin dünyanın birçok yerinde ekonomik yatırımlar yapmakta, şirket alımları ile güçlenmekte, kendisini markalaştırmakta, enerji anlaşmaları sayesinde geleceğini korumakta ve geri kalmış ülkelere yaptığı yardımlar ile güç dengelerini kendine doğru çevirmektedir. Dışa bağımlı olan ülkemiz ekonomisinin raydan çabuk çıkabilmesi risklerine karşılık Çin ekonomiyi devletin sağlam kontrolünde tutarak siyasi meselelerde hemen devreye sokabilmekte ve karşı tarafın elindeki kartları bir anda yırtıp atabilmektedir. Batının Çin’e karşı kullandığı, insan hakları, çevre, Tibet sorunu, Tayvan sorunu ve özgürlük gibi bizim de sık sık önümüze konan batı usulü kozlara karşılık elinde tuttuğu ekonomik güç ve siyaset olarak tek partinin ekonomiye olan kontrollü politikaları Çin’in batıya karşı en sağlam kalkanı konumundadır.

İşin özü batının Çin’in güçlenmesini kabul edememesi ve güç dengelerini kaybetmek istememesidir. Bir taraftan Çin pazarına olan ihtiyaçları diğer taraftan kaybetmek istemedikleri güç dengeleri batıyı sıkıştırmaktadır. Çin’de aynı şekilde içerisinde var olan sorunlar yüzünden ayağındaki ağırlıklardan kurtulamadığı için bir tedirginlik içindedir. Ülke liderlerinin çözmek için uğraştıkları en büyük sorunlarda Çin’in iç meseleleridir. Bunlar batı tarafından kaşındıkça Çin rahatsız olmakta ve ister istemez kalkınmasında sorunlar yaşamaktadır. Basınında bu tarz olumsuz haberlerin yer almadığı için dış dünyaya kısıtlı şekilde ulaşan haberler genellikle olumlu bir hava çizseler de Çin’in de en başta iç sorunları çözüm beklemekte ve Çin’in başını ağrıtmaktadır.

. Biz ise Türkiye tarafında ne yazık ki birçok firmayı yabancılara kaptırarak günü kurtardığımız fakat geleceği zora soktuğumuz bu dönemde Çin’in sorunlarına değil ekonomik ve siyasi gücüne odaklanarak ülkemiz politikalarını şekillendirmek durumundayız. Karşılıklı teknoloji, inşaat, telekomünikasyon ve diğer alanlarda Çin’den daha fazla yatırım çekerek Çin’in batıya açılan güç merkezi olmak Türkiye’ye birçok alanda güç katacak ABD-AB’ye olan bağımlılığımız azalacaktır. Çin firmalarının Avrupa, Afrika ve Ortadoğu’ya açılan kapısı olmak ve karşılıklı anlaşmalar ile teknolojilerini Türkiye’ye getirmek ülkemizin kendi markalarını yaratması içinde fırsat oluşturmaktadır. Çin nükleer enerjiden tutunda uzay teknolojisine kadar Türkiye’ye gelecek için örnek oluşturabilir.

Çin’e olan ihracatımızın artmasının önünü açarak Çin raflarında Türk ürünlerinin daha çok yer almasının da ülke ekonomisi açısından getirisi çok büyüktür. Ne yazık ki ülke olarak sorunumuz markalaşamamak olduğu bir dönemde belli başlı gıda ürünlerin değil yaratacağımız getirisi yüksek marka ürünlerin Çin raflarında yer alması bize esas ekonomik gücü verecektir. Türkiye’nin marka olmasının önünün açılarak geleceğimiz bu politikalar ile şekillendiği zaman gelecek nesiller Türk ürünleri ile büyüyeceklerdir. Aksi halde hayatımızın her alanında yabancıların ürettiği telefondan tutunda, otomotiv, elektronik ve televizyon programlarına kadar her şeyi yine yabancılardan alarak ülkemizin parasını yurt dışına akıtmaya devam edeceğiz.

Çin’in teknoloji gelişiminden, sinemasındaki milyon dolarlık yatırımlarından, markalaşmaya nasıl başladığından dersler çıkarmamız gerekmektedir. Elinde olanı koruyan ve dış dünyanın büyük markalarını satın alarak ekonomisine güç katan Çin, yüzyılımızın en yakından izlenmesi gereken ülkelerinin başında gelmektedir. 32 yıldır nasıl çalışıp etkili politikalar geliştirdiklerini iyi analiz ettiğimiz anladığımız zaman Türkiye’mizin önü daha da açılacaktır. Türkiye ne ABD, ne de AB ve Çin bağımlısı olmak zorunda değildir. Ülkemizin geleceği ve menfaatleri doğrultusunda her ülke ile karşılıklı politikalar geliştirmek daha güçlü bir Türkiye yaratmanın en önemli maddesidir. Üreten, okuyan, gözlemleyen ve yaratan bir Türkiye için Çin rüzgârı bu bağlamda çok önemlidir. Şu anda esen bu rüzgârın yakalanması ve enerjiye dönüştürülerek geleceğimizin güçlendirilmesi güçlü bir Türkiye için olmasa olmazdır.


Tayvan’dan saygı ve sevgilerimle.


Uğur Rıfat Karlova

http://www.rifatkarlova.com/

[1] http://www.haberler.com/dis-ticaret-aciginin-
yuzde-71-4-u-cin-ve-rusya-dan-haberi/

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..