- Kategori
- Sinema
Çizgi romandan film Neo-Janrı
Çizgi romanlar sinema tarihinin başından beri filme aktarılıyor. 2000-2010 momentinde bu yepyeni bir melez tür durumu yarattı.
Örneklersek:
Aslına hiç uymayan örnek:
Conan. Üstelik Arnold Schwarzenegger tam da Conan fizyonomisinde (idi). Ancak çizgiromanın ruhu, filmde hiç mi hiç yoktu. Conan’ın Tetra ile başlayıp Thulsa Doom / Vrakl ile biten 700 küsur sayfalık uzun macerası, Conan ruhuna en uygun öyküydü. Üstelik tam da anime olacak bir duygusal tondaydı.
Yaratıcısı tarafından sinemaya aktarılıp biri aslını aşan, biri film türünün çok gerisine düşen eşlenik 2 örnek:
Frank Miller’ın Sin City’si ve Spirit’i. Sin City film türü olarak çok tuhaf bir atmosfer taşıyordu. Spirit ise, onun kopyasının Z sınıfı bir yönetmen tarafından yinelenmesi gibiydi.
Yeniden yorumlardaki kaymalar:
Wolwerine tipi ile çok oynandı. Çizgi romandaki drama, filmlerde yoktu. Bu drama, korku çizgiromanlarındaki 1930’ların polis mafyalaşmışlığı ve ekonomik kriz paniği ile de ilgisizdi.
Watchmen kastını aşan bir aşırı yeniden yorum olmuş.
Bu 2 film birarada, 11 Eylül 2001’den yaklaşık 10 yıl sonra, ABD’nin kültürel bilinçaltında yavaş yavaş soru imleri oluşmaya başladığının popüler kültürden dolaylı örnekler. En çok merak ettikleri ve bizleri güldüren soruları şu: “Dünya bizden neden nefret ediyor acaba?” Soru yanlış sorulunca, yanıtı da olmuyor tabii ki.
Genellersek:
Çizgiroman, bilgisayar oyunu, çizgi film ve film birbirine dönüşebilen ve melez janrlar sunabilen etkileşimleri zaten 1990’larda yaşamıştı. 2000’lerde yaşanan, sinemanın mecaz dili işin içine girince, popüler kültürün siyasallığının banalite açmazına toslamadan dosdoğru çıkışa yönelebilmesi. Tabii ki bir çıkış yolunu çizenler duvarı çizenlerle aynı. ‘Battle Royal 2’de dendiğince: “Biz küçüklerin, mikroların, ayralların biricik görevi büyüklere, galiplere, G-10’a doğrudan saldırmak ve onları yenmektir.”
İşte yeni sinema türü, bunun olanaklarının haritasını sorguluyor ve çiziyor.