- Kategori
- Deneme
Çizginin öbür tarafı

çizginin öbür tarafı
Hayatımızda yapmamız gerekenlerin hepsi sıralanmış biz doğmadan. Önümüze bir paket olarak sunuluyor çocukluk yıllarımızdan itibaren. İyi okullarda okumalı, üniversiteyi mutlaka kazanmalıyız. Sonra erkekler askere gitmeli ve döndükten sonra kendilerine uygun iş bulmalıdırlar. Tabi günümüz hanımlarının da çoğu kariyer yapma telaşında. ‘Sizin çocuk evlenmedi mi daha?’ diye çoktan sorulmaya başlanır annenize babanıza. Hafif hafif bir baskı bile hissetmeye başlarsınız bekar olduğunuzdan dolayı. Evlenince rahat edeceğinizi sanırsınız ama yanılırsınız büyük ihtimalle. Artık aileniz sizden bir torun beklemeye başlar. ‘Hadi artık geç kalıyorsunuz’ der bazıları. Yani hem kariyer yap, hem yuva kur, hem de çocuk yapmakta geç kalma. Bir çizgi çizilmiş yani. O çizginin dışına çıkmak yasak. Belki arada üstüne basabilirsiniz. Nasıl mı? Belki bir bisiklet organizasyonuna katılarak, balık adam olmayı deneyerek, dağcılık kulübüne üye olarak özgürlükle, yaşadığımız dünya ile gerçek temaslar kurabilirsiniz. Doğada insan olmanın mücadelesini vermeyi deneyimlersiniz bu tip aktivitelerle. İnsan olduğunuzu, kainatın bir parçası olduğunuzu hissedersiniz. Hatta öyle hoşunuza gider ki ‘hayatın anlamı bir dağın zirvesinden dünyaya bakmaktır’ gibi bir cümleyi geveler durursunuz. Kafanız karışır. Çizginin içinde hapsolmuş dünyanızı sorgulamaya başlarsınız. Bu çok uzun sürmez çünkü çizginin üzerinde yürümek zordur. Hele toplumun büyük çoğunluğu çizginin içindeyken, yaptığınız şeyler onlara garip gelmeye başlar. Sizi neredeyse ayıplarlar veya alay ederler. Sonunda çizginin içine çekerler sizi bir şekilde. Bir de gerçekten hayatın anlamını çizginin dışında bulup çizgi içindeki her şeyini bırakıp çizginin dışındaki yaşamı seçen ve birden bire bir yelkenci veya profesyonel dağcı olan, ormanların yaşatılması için projelerde çalışan, dalış hocası olup güneyde bir köye yerleşen, hatta bambaşka bir ülkeye taşınan insanlar vardır. Bu insanlarla ilgili hikâyeler anlatılır durur. ‘Her şeyini bırakıp gitti’ derler. Hepimizin içi cız eder. Çizgi dışı insanlarına gıpta ederek kendi çizgi dışı hayallerimiz gelir aklımıza. Bu hayallerimizi daha önce de anlatmışızdır belki çizgi içindeki dostlarımıza. Fakat onlar bize özgürlüğün bulaşmasından korkmuşlar ve örnek verdiğimiz o çizgi dışı insanlardan sanki hastalıklı birer mahlûkatmış gibi söz ederek bizi çizginin içinde tutmuşlardır. Bu çizginin içi belki toplumun devamı için önemlidir. Buna hiç itirazım yok. Ama üzüldüğüm bir şey var. Çizgi dışına çıkan insanlar hasta değil. Turgut reisler, Barbaroslar evde oturup çay içerek Akdeniz’i Türk gölü haline getirmediler. Neil Armstrong çizgi içinde yaşayarak aya ilk adımı atan insan olmadı. Birçok hastalığın çaresi çizgi içinde oturup hayatlarını sürüngenleri böcekleri inceleyerek geçirmeyen insanlar tarafından bulunmadı. Uçak, ölümü göze alan çizgi dışı insanlar tarafından icad edildi. Çizgi dışında olmak o kadar da kötü olmayabilir. Tabi dünya artık o keşfedilmemiş bakir gezegen değil. Neredeyse ayak basılmamış yeri kalmadı. Hem hiç kimse bizden dünyayı yeniden keşfetmemizi de beklemiyor. Fakat arada sırada çizginin üstüne basılabilir hatta arka tarafına geçilebilir. Hem belki de çizgi yoktur? Ne dersiniz?
yazarchizer