Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '08

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Çocuklara kıymayın efendiler! ( N.H. Ran )

Çocuklara kıymayın efendiler! ( N.H. Ran )
 

-İnsan geleceğini döver mi?

-İnsan umuduna söver mi?

-İnsan ikbal ışığını söndürür mü?

-İnsan bütün geleceğini omuzlarına yüklediği, çoğu kez var olma sebebim diye andığı, beklentileri ve kendi başarısızlıklarını telafi etmenin tek yolu olarak gördüğü, çocuklarına manevi “eziyet” eder mi?

Bakınız Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara hitaben söylediklerine:

“Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz."

Atamızın söylediklerini anımsarken, birde konuyla alakalı diğer „Ata-sözlerimize“ hatırlayalım:

-Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir ( dayak )

-Dayak cennetten çıkmadır

-Kızını dövmeyen dizini döver

-Baskısız yongayı yel alır; sahipsiz tarlayı sel alır

-Çocuktu kıyamadım, büyüktü tepemedim

-Hocanın ( öğretmen ) vurduğu yerde gül biter…

Daha neler neler…

Yaşantımızın temelini oluşturan ama aynı zamanda en kısa dönemi olan çocukluğumuzu genelde unutuyoruz. Bazen rüyalarımıza girer, yüzümüzde tebessümle uyanırız ve rüyamızı anlatırken İzmir’i, İstanbul’u ya da ne bileyim, benim gibileri Berlin’i özledim der. Halbuki özlediğimiz yöreler, bölgeler değildir. Yıldızlara merdiven kursakta ulaşamayacağımız, kendimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, hayâl mayâl anımsayamayabileceğimiz çocukluğumuzdur. Suçsuzluğumuz, masumluğumuzdur. Neysek "o“ olmadan önceki halimizdir.

Ağaç yaşken eğilir derler: İşte eğilmeden önceki halimiz. "Dik“ halimiz. Omuzlarımıza yüklenilmemiş, elektrik, kira, taksit, işçilerin maaşını düşünmeden, siyaset, riya ve yalandan uzak olan halimiz. Hatırlamakta zorluk çektiğimiz o rengârenk dönemimizdir çocukluğumuz.

Çocuk günahsız doğar. Çocuk hile, yalan, sahtekârlık nedir bilmez. Beyaz ve hiç lekelenmemiş kâğıt gibidir, temiz, berrak ve dürüsttür çocuk.

Peki nasıl eğiliyor bu ağaç?

Mesela neleri hatırlar insan çocukluğundan?

Öyle ya! Yaşken ( çocukken ) eğiliyorsak eğer; nasıl eğdiler bizi ve nasıl eğiyoruz çocuklarımızı bir hatırlayalım:

Çok zorlarsa kendini; hatırlar annesinin mis kokusunu ve yumuşak tenini. Belki ayaklarında sallandığını ve onun güzel sesi veya gözlerinin derinliğinde uykuya daldığını.

Biraz daha zorlarsa kendini, hatırlar yediği okkalı tokatları, ardından fırlatılan cisimleri, oda hapislerini, „böyle yaptığın için seni hiç bir zaman sevmeyeceğim“, sözlerini.

Ata’dır baba, sarsılmaz, yıkılmaz, söylediği herzaman yerine gelen o yüce adam. Dağlar kadar büyük, devler kadar güçlü… Kollarına koşup sarıldığı zaman, dünya yıkılsa altında kalmayandır baba.

Çok zorlarsa kendini hatırlar, annesine savurduğu küfürleri, tokatları ve pantolonundan tutupta, „Yapma!“ dediğinde canavar kesilmiş hayal kırıklığından yediği tekmeleri.

Ev sahibi kira ister, çocuklar ( varsa ) odalarına kaçar… İşyeri çıkış verir, çocuklar… Anne yemeği yakar, çocuklar… Trafik kalabalıktır… Arkadaş kazık atar…İhanete uğranır... İçkiyi biraz fazla kaçırır… Camii deki hoca vaaz verir… Sendika grev der… Şeriat tehlikesi… Dinsizlik… Yargıtay iktidardaki partiyi yasaklar… Düzen bozulur… İhtilâl olur…

Ve savaşlar…

Çocuklar en iyi savaşlarda eğilir!!! Şarapneller, sirenler, bombalar, tecavüzler, cinayetler, yetimhaneler bir güzel eğer çocukları. Parçalanmazlarsa ikibüklüm olurlar.

Sıkca gazetelerde okuruz. Sonra kendi kendimize „ Allah Allah bu da ne biçim bir olay? Manyaklığın da bu kadarı olmaz! Bu nasıl bir cani? „ gibi yorumlar getiririz. Unutuveririz bizim üretimimiz olan sapıkları, gazete küpürlerinde, ana haberlerde okuyup duyduğumuz zaman alır bizi bir şaşkınlık hali.

„ Ya bunlara ilaç veriyorlar abi! İnsan hiç bedenine bomba bağlayıp kendini havaya uçurur mu? „

Uçurur!

İlaç verilmiyor onlara. Onların içi oyulup, içlerine kin ve nefret tohumları ekiliyor. Bu toplumun ürettiği insan kendini havaya da uçurur, uçakları gökdelenlere de saplar. Tonlarca bomba da yağdırır şehirlerin üstüne.

Bu toplumun ürettiği insan geleceğini döver. Umuduna söver, ikbal ışığını söndürür ve bütün geleceğini omuzlarına yüklediği, çoğu kez “var olma sebebim” diye andığı, beklentileri ve kendi başarısızlıklarını telafi etmenin tek yolu olarak gördüğü çocuklarına manevi “eziyet” de eder!

15.03.2008 Okan Tınmaz, Berlin

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat´ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Khalil Gibran

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..