- Kategori
- Eğitim
Çocuklarımız neden kitap okumuyor?
okuyan çocuk
Ebeveynlerin çokça şikayet ettikleri konulardan biri de çocuklarının kitap okumamaları konusudur. Herkes çocuğunun kitap okumasını ister ancak bu istek bir türlü gerçekleşemez. Bunun onlarca sebebi vardır. Bunlardan bazıları şöyle özetlenebilir.
-Başta günümüz eğitim sistemi (buna ne kadar eğitim sistemi denebilir onu da siz düşünün) kitap okumayı teşvik etmemektedir. Sadece sınavlara odaklanmış bir eğitim sistemi öğrencileri okumaktan alıkoymakta, onları ezberci yapmaktadır. Hayatın test çözmekten ibaret olduğu yanılgısını hem ebeveyne hem de öğrenciye farkında olmadan aşılamaktadır. Sistemin özü: sınavlara kadar bilgi yüklenmek, sınav geçtikten sonra da kaldırıp atmaktır. Çocuğunuzu ezberci olmaktan kurtarın.
-Bazı durumlarda kitap seçimi yanlış yapılıyor: Kitap seçerken çocukların ilgi alanları, merakları, heyecanları, dikkate alınmalıdır. Bazen kitabın kapağı okuyucuyu yanıltabiliyor. Böyle durumlarda kitap seçiminde anne baba sadece öneride bulunmalı ama kararı çocuğa bırakmalı.
-Bazen okutulmak istenen kitap çocuğun algı seviyesinin üzerinde olabiliyor: Çocuğun kelime dağarcığı kitabın algılanması için yeterli olamıyor. Kelime dağarcığı ne kadar genişse kitapla iletişim de o denli güçlü olacaktır. Bu yüzden çocuğun kelime dağarcığına paralel kitap seçimi yapılmalı.
-Birçok ailede çocuğa örnek olunmuyor. Anne babanın kitap okumaması çocuğun da kitap okuma alışkanlığı edinmesine engel oluyor. Çocukların ilk örnek aldıkları kişiler ebeveynleridir. Kitapla iletişimi olmayan bir ailenin çocuğundan şikâyet etme hakkı yoktur. Çünkü çocuğun anne ve babanın aynası olması kaçınılmazdır.
Kıssadan Hisse
Bir gün adamın biri İmamı Azam'a' bir çocuk getirir ve çocuğunun çok fazla bal yediği için her tarafının yara-bere içersinde kaldığını, şifanın ALLAH''cc' dan olduğunu, çocuğunu okumasını rica eder.
Kaynak : yorumla.net - Linkleri Sadece Kayitli Uyelerimiz Gorebilir. Uye Olmak Icin Tiklayiniz... İmamı Azam çocuğun babasına dönerek, 40 gün sonra gelmelerini ister. Baba çaresiz geriye döner ve tam 40 gün sonra çocuğunu alıp gelir.
Ebu Hanife, çocuğa dönerek, başını okşar ve:''Bir daha bal yeme evladım'' der, çocuk ta olur amca yemem der.
Çocuğun babası şaşkın, imamı Azam ebu Hanefiye: “40 gün evvel bu dediklerini deseydin ya” der.
Ebu Hanife hazretleri bunun üzerine:''40 gün evvel ben de bal yemiştim, eğer o gün deseydim sözümü dinlemez bal yemeye devam ederdi, ben tam 40 gün bal yemedim bi iznillah çocuğun bir daha bal yemeyecek ve vücudundaki yaralar kapanacak''der.
Gerçekten de çocuk bir daha bal yemez ve yaraları kapanır. (Biz ise çoğunlukla yapmadığımız işleri çocuklarımızın yapmasını isteriz).
-Çocuk kitap okumanın önemini, kendisine sağlayacağı yararları kavrayamamış olabilir: Özellikle bilgisayar ve internet tarafından kuşatılan günümüz çocukları kitabın ne işe yaradığını akıllarına bile getiremiyorlar. Televizyon ve bilgisayar sayesinde her türlü bilgiye ulaştıklarını, artık kitap okumanın gereksiz olduğunu düşünüyorlar. Çünkü kendilerine lazım olan bilginin sadece sınav kazandıracak bilgi olduğu beyinlerine işleniyor. Oysa kitabın yeri asla doldurulamaz. Hiç öyle olmasaydı son dinin ilk emri “oku” olur muydu? İnternet ve televizyonun da eğitici, öğretici yönleri muhakkak ki vardır. Ancak çocuk bu yönünü ne kadar kullanıyor Allah bilir. -Okuldaki öğretmenlerin yanlış tutumları da okuma konusunda problem teşkil edebilir: Öğretmen çocuklar için örnek alınacak kişidir. Öğretmende edebi bir dilin olmaması, genel kültürün olmaması, sadece kuru bilgi aktarması çocuğun okumaya ilgi duymamasına yol açar. Öğretmen çocuğa değer vermeli, onu aşağılamamalı, azarlamamalı, okuma alışkanlığı kazanması için onu teşvik etmelidir. -Çocuklara zorla kitap okutmak onlarda zaman içinde okuma fobisi oluşturabilir: Tıpkı sevmediği bir yemeği zorla yedirmek gibi öğrenciye (çocuğa) isteği dışında veya zorlayarak kitap okutmak çocukta kitaba karşı sevgisizlik oluşturur. -Okul kitapları okumaya karşı çocukları ilgisiz hale getirmiş olabilir: Çoğunun ilk tanıdığı, ilk göz ağrısıdır ders kitapları. Bu yüzden ders kitapları sadece kuru bilgi aktaran basılı evrak olmamalı. Okul kitaplarının baskı kalitesi iyi olmalı, eğlendirici yazılarla, hikâyelerle, fıkralarla desteklenmeli. Ders kitapları çocukla bütünleşmeli, okumaya karşı istek uyandırmalı. -Çocuklara aşırı televizyon izlettirmek: Bu durum çocuğu ileride kitap okuma özürlüsü yapmaktadır. Çocuğun yemek yemesi, susması için bir nevi rüşvet olarak başlayan bir hastalıktır çocuğa televizyon izlettirmek. Çocukları avutmak için televizyonun karşısına çivilemek ona yapılacak en büyük kötülüktür. Sadece izleyen, okumayan ve düşünmeyen, bunun sonucu olarak da tükettiği kadar başarılı sayılan gençlik yetiştiriyor televizyon kanalları. Uzmanlar ilk iki yaşına kadar çocuklara televizyon seyrettirilmemesi gerektiğini söylüyorlar. “Prof. Dr. Yaramış, reklamlar ve kliplerin bu yaş grubu çocuklarda sakıncalı olduğuna dikkati çekerek, ''Toplumda 'bakıcı sendromu' olarak da bilinen evdeki bakıcıların sürekli televizyon izlettirmesinin çocukların sağlığı açısından son derece yanlıştır. İki yaşından önce çocuklarınıza mümkünse televizyon izlettirmeyin'' dedi.” Basından -Oyun ile ders çalışma ve kitap okuma arasındaki dengenin kurulamaması: Her şeyin aşırısı zarar olduğu gibi aşırı oyun da zarardır. Elbette çocuklar oyunla büyür ve gelişir. Ancak pek çok çocuk fiziksel olarak gelişmesine rağmen oyun alışkanlığından vazgeçemiyor. Bu durum çocuğun hayata hazırlanmasını, dünyayı algılamasını, sosyalleşmesini hatta kendisini tanımasını geciktirir. Bu durumda ebeveynlerin her şeyi onların inisiyatifine bırakmaması gerekir. Onların geleceğini hatta milli serveti de düşünerek (bir ülkenin milli serveti gençliğidir) bazen tatlı sert müdahalelerde bulunmaktan kaçınmamalı. -Çevrenin de okuma üzerinde etkisi vardır. İlgisiz alakasız insanlarla iç içe olmak, onları dost edinmek ve böyle insanlara misafir olmak çocuklar üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Çocuk bir kamera gibi sürekli kayıtta bulunur. Görmüyor, duymuyor, anlamıyor diye düşündüğümüz pek çok şeyi o aslında kaydediyor. Onlara "okuyup da ne olacaksın, okuyanlar işsiz geziyor", türünden sözler söylenmemeli. “Kayserilinin okuyanı iş adamı, okumayanı memur olurmuş” tarzındaki asılsız söylemler okumayı sevdirmeyen söylemlerdir. -Evde bir kütüphanenin olmayışı: Aslında çocuklarımıza ayrı bir kütüphane oluşturulabilirsek çok iyi olur. Çocuğumuzun kütüphanesi için arada hediye olarak kitap almak teşvik için çok önemlidir. Hele bunu dedesinin yapması çok daha teşvik edici bir yöntem olabilir. Doğum günlerinde onlara envai türlü hediyeler alınır ama bir kitap almak hiç aklımıza gelmez. Çocuğun harçlığının bir kısmıyla veya takviye harçlıkla kitap alması sağlanabilirse kanaatimce iyi olur. -Bilginin ne işe yaradığını kavrayamamış çocuklarda kitap okuma isteği de gelişmez. Yaşadığımız çağ bilgi çağı olmasına rağmen günümüzde insanımızın çoğunluğunda bilginin önemi henüz kavranmış değil. Batı, yaklaşık 300 yıldır bilgiyi tekelinde tuttuğu için refah içinde yaşamaktadır. Bilgiyi üretenler, ürettiklerini ürüne dönüştürenler ve onu dünyaya pazarlayanlar hep önde oldular. Bilgiye sahip olan milletler dünyayı yönetiyorlar. Bilgiye uzak kalan doğu toplumları batının kölesi, hizmetçisi olarak yaşadı hala daha yaşıyor. Bütün zenginliklerini batının ürettiği teknolojiye harcıyorlar. -Okuma ortamının uygun olmaması: Gerçi okuma isteği gelince ortam mortam dinlenmez. Batılı ülke insanı her ortamda okuyabilme becerisi kazandı bir nevi evrimleşti. Uçakta, otobüste, tirende kısaca her yerde okuyabiliyorlar. Biz yine de çocuklarda okumayı cazip hale getirmek için; okuma ortamını iyi ışık alan, sessiz bir ortam haline getirirsek onları teşvik etmiş oluruz. -Aile içi iletişimsizlik de çocuğun okumaya karşı ilgisiz kalmasına neden olur. Böyle ailelerde çocuk psikolojik olarak içe kapanık yetişir, okumaya karşı ilgisi gelişmez. İyi anlaşan, muhabbeti bol ve içten olan ailelerde çocuklar daha rahat ve daha çok okuyorlar. -Başkalarının çocuklarıyla kıyaslama çocukta okumaya karşı soğukluk yaratabilir: Çocuklar için en olumsuz davranışların başında başkalarıyla kıyaslanmaları gelir. Ne yazık ki toplumumuzda çok yaygın olan bir durumdur bu. Bu da anne babanın zamanında okumayışından ileri gelir. Çocuklar kendisinin başkalarıyla kıyas yapılmasını asla kabul etmezler. Aslında aile büyükleri iyi niyetle, teşvik için bunu yaparlar ama sonuçları hoş olmaz. Çocuklar farklı mizaçlarda yaratılmıştır. Her çocuğun yetenekleri, zekâ düzeyleri farklıdır. Onları başkaları gibi olmaya zorlamamak gerekir. Onlara iyilik yapıyorum derken farkında olmadan kötülük yapmış oluruz. Hiç bir anne baba çocuğuna kötülük yapmak istemez. Çocuğumuzun okumamasının nedeni yukarıda anlatılanlardan biri veya birkaçıdır. Eğer bunlara dikkat edersek çocuğumuz okumayı ihtiyaç haline getirecek, okudukça da gelişecek ve bu durumdan zevk alacaktır. Kişisel gelişimin, sağlıklı ailenin ve müreffeh toplumun yolu okumaktan geçer. Esin Kaynağı internet.
Kaynak : yorumla.net - Linkleri Sadece Kayitli Uyelerimiz Gorebilir. Uye Olmak Icin Tiklayiniz... İmamı Azam çocuğun babasına dönerek, 40 gün sonra gelmelerini ister. Baba çaresiz geriye döner ve tam 40 gün sonra çocuğunu alıp gelir.
Ebu Hanife, çocuğa dönerek, başını okşar ve:''Bir daha bal yeme evladım'' der, çocuk ta olur amca yemem der.
Çocuğun babası şaşkın, imamı Azam ebu Hanefiye: “40 gün evvel bu dediklerini deseydin ya” der.
Ebu Hanife hazretleri bunun üzerine:''40 gün evvel ben de bal yemiştim, eğer o gün deseydim sözümü dinlemez bal yemeye devam ederdi, ben tam 40 gün bal yemedim bi iznillah çocuğun bir daha bal yemeyecek ve vücudundaki yaralar kapanacak''der.
Gerçekten de çocuk bir daha bal yemez ve yaraları kapanır. (Biz ise çoğunlukla yapmadığımız işleri çocuklarımızın yapmasını isteriz).
-Çocuk kitap okumanın önemini, kendisine sağlayacağı yararları kavrayamamış olabilir: Özellikle bilgisayar ve internet tarafından kuşatılan günümüz çocukları kitabın ne işe yaradığını akıllarına bile getiremiyorlar. Televizyon ve bilgisayar sayesinde her türlü bilgiye ulaştıklarını, artık kitap okumanın gereksiz olduğunu düşünüyorlar. Çünkü kendilerine lazım olan bilginin sadece sınav kazandıracak bilgi olduğu beyinlerine işleniyor. Oysa kitabın yeri asla doldurulamaz. Hiç öyle olmasaydı son dinin ilk emri “oku” olur muydu? İnternet ve televizyonun da eğitici, öğretici yönleri muhakkak ki vardır. Ancak çocuk bu yönünü ne kadar kullanıyor Allah bilir. -Okuldaki öğretmenlerin yanlış tutumları da okuma konusunda problem teşkil edebilir: Öğretmen çocuklar için örnek alınacak kişidir. Öğretmende edebi bir dilin olmaması, genel kültürün olmaması, sadece kuru bilgi aktarması çocuğun okumaya ilgi duymamasına yol açar. Öğretmen çocuğa değer vermeli, onu aşağılamamalı, azarlamamalı, okuma alışkanlığı kazanması için onu teşvik etmelidir. -Çocuklara zorla kitap okutmak onlarda zaman içinde okuma fobisi oluşturabilir: Tıpkı sevmediği bir yemeği zorla yedirmek gibi öğrenciye (çocuğa) isteği dışında veya zorlayarak kitap okutmak çocukta kitaba karşı sevgisizlik oluşturur. -Okul kitapları okumaya karşı çocukları ilgisiz hale getirmiş olabilir: Çoğunun ilk tanıdığı, ilk göz ağrısıdır ders kitapları. Bu yüzden ders kitapları sadece kuru bilgi aktaran basılı evrak olmamalı. Okul kitaplarının baskı kalitesi iyi olmalı, eğlendirici yazılarla, hikâyelerle, fıkralarla desteklenmeli. Ders kitapları çocukla bütünleşmeli, okumaya karşı istek uyandırmalı. -Çocuklara aşırı televizyon izlettirmek: Bu durum çocuğu ileride kitap okuma özürlüsü yapmaktadır. Çocuğun yemek yemesi, susması için bir nevi rüşvet olarak başlayan bir hastalıktır çocuğa televizyon izlettirmek. Çocukları avutmak için televizyonun karşısına çivilemek ona yapılacak en büyük kötülüktür. Sadece izleyen, okumayan ve düşünmeyen, bunun sonucu olarak da tükettiği kadar başarılı sayılan gençlik yetiştiriyor televizyon kanalları. Uzmanlar ilk iki yaşına kadar çocuklara televizyon seyrettirilmemesi gerektiğini söylüyorlar. “Prof. Dr. Yaramış, reklamlar ve kliplerin bu yaş grubu çocuklarda sakıncalı olduğuna dikkati çekerek, ''Toplumda 'bakıcı sendromu' olarak da bilinen evdeki bakıcıların sürekli televizyon izlettirmesinin çocukların sağlığı açısından son derece yanlıştır. İki yaşından önce çocuklarınıza mümkünse televizyon izlettirmeyin'' dedi.” Basından -Oyun ile ders çalışma ve kitap okuma arasındaki dengenin kurulamaması: Her şeyin aşırısı zarar olduğu gibi aşırı oyun da zarardır. Elbette çocuklar oyunla büyür ve gelişir. Ancak pek çok çocuk fiziksel olarak gelişmesine rağmen oyun alışkanlığından vazgeçemiyor. Bu durum çocuğun hayata hazırlanmasını, dünyayı algılamasını, sosyalleşmesini hatta kendisini tanımasını geciktirir. Bu durumda ebeveynlerin her şeyi onların inisiyatifine bırakmaması gerekir. Onların geleceğini hatta milli serveti de düşünerek (bir ülkenin milli serveti gençliğidir) bazen tatlı sert müdahalelerde bulunmaktan kaçınmamalı. -Çevrenin de okuma üzerinde etkisi vardır. İlgisiz alakasız insanlarla iç içe olmak, onları dost edinmek ve böyle insanlara misafir olmak çocuklar üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Çocuk bir kamera gibi sürekli kayıtta bulunur. Görmüyor, duymuyor, anlamıyor diye düşündüğümüz pek çok şeyi o aslında kaydediyor. Onlara "okuyup da ne olacaksın, okuyanlar işsiz geziyor", türünden sözler söylenmemeli. “Kayserilinin okuyanı iş adamı, okumayanı memur olurmuş” tarzındaki asılsız söylemler okumayı sevdirmeyen söylemlerdir. -Evde bir kütüphanenin olmayışı: Aslında çocuklarımıza ayrı bir kütüphane oluşturulabilirsek çok iyi olur. Çocuğumuzun kütüphanesi için arada hediye olarak kitap almak teşvik için çok önemlidir. Hele bunu dedesinin yapması çok daha teşvik edici bir yöntem olabilir. Doğum günlerinde onlara envai türlü hediyeler alınır ama bir kitap almak hiç aklımıza gelmez. Çocuğun harçlığının bir kısmıyla veya takviye harçlıkla kitap alması sağlanabilirse kanaatimce iyi olur. -Bilginin ne işe yaradığını kavrayamamış çocuklarda kitap okuma isteği de gelişmez. Yaşadığımız çağ bilgi çağı olmasına rağmen günümüzde insanımızın çoğunluğunda bilginin önemi henüz kavranmış değil. Batı, yaklaşık 300 yıldır bilgiyi tekelinde tuttuğu için refah içinde yaşamaktadır. Bilgiyi üretenler, ürettiklerini ürüne dönüştürenler ve onu dünyaya pazarlayanlar hep önde oldular. Bilgiye sahip olan milletler dünyayı yönetiyorlar. Bilgiye uzak kalan doğu toplumları batının kölesi, hizmetçisi olarak yaşadı hala daha yaşıyor. Bütün zenginliklerini batının ürettiği teknolojiye harcıyorlar. -Okuma ortamının uygun olmaması: Gerçi okuma isteği gelince ortam mortam dinlenmez. Batılı ülke insanı her ortamda okuyabilme becerisi kazandı bir nevi evrimleşti. Uçakta, otobüste, tirende kısaca her yerde okuyabiliyorlar. Biz yine de çocuklarda okumayı cazip hale getirmek için; okuma ortamını iyi ışık alan, sessiz bir ortam haline getirirsek onları teşvik etmiş oluruz. -Aile içi iletişimsizlik de çocuğun okumaya karşı ilgisiz kalmasına neden olur. Böyle ailelerde çocuk psikolojik olarak içe kapanık yetişir, okumaya karşı ilgisi gelişmez. İyi anlaşan, muhabbeti bol ve içten olan ailelerde çocuklar daha rahat ve daha çok okuyorlar. -Başkalarının çocuklarıyla kıyaslama çocukta okumaya karşı soğukluk yaratabilir: Çocuklar için en olumsuz davranışların başında başkalarıyla kıyaslanmaları gelir. Ne yazık ki toplumumuzda çok yaygın olan bir durumdur bu. Bu da anne babanın zamanında okumayışından ileri gelir. Çocuklar kendisinin başkalarıyla kıyas yapılmasını asla kabul etmezler. Aslında aile büyükleri iyi niyetle, teşvik için bunu yaparlar ama sonuçları hoş olmaz. Çocuklar farklı mizaçlarda yaratılmıştır. Her çocuğun yetenekleri, zekâ düzeyleri farklıdır. Onları başkaları gibi olmaya zorlamamak gerekir. Onlara iyilik yapıyorum derken farkında olmadan kötülük yapmış oluruz. Hiç bir anne baba çocuğuna kötülük yapmak istemez. Çocuğumuzun okumamasının nedeni yukarıda anlatılanlardan biri veya birkaçıdır. Eğer bunlara dikkat edersek çocuğumuz okumayı ihtiyaç haline getirecek, okudukça da gelişecek ve bu durumdan zevk alacaktır. Kişisel gelişimin, sağlıklı ailenin ve müreffeh toplumun yolu okumaktan geçer. Esin Kaynağı internet.