- Kategori
- Gündelik Yaşam
Çukur
Kabul etmenin kaç şekli olduğunu bilmiyorum.
Hiç durmadan tanımlamak gerekiyor. Tanımlar dairesel. Bir kavram diğerine eklendikçe daire büyüyor. Büyüdükçe dönüyor. Döndükçe zorbalaşıyor...
Durmak yürek istiyor. Mola veren, yörüngeden savrulup, atılıyor. Tanımlar çok zorba.
Kabul etmenin kaç şekli olduğunu bilmiyorum.
Hiç durmadan tanımlamak gerekiyor. Tanımlar iç içe geçmiş, düğüm düğüm…
Her düğüm bir örtü gibi… Örtüler ışığı kesiyor… Karanlıkta tanım yapmak insanı düğümlüyor.
İçimde bir ses var. Her zaman konuşmuyor. Konuştuğu zaman, tüm hücrelerimi esir alıyor.
Önceden kazılmış bir çukurun başındayım. Üstü başı toprak olmuş üç kişi ve ben. Kafasında sarık olan, cüppeli adam elini uzatmıyor. Yandaki eski taşın üzerinde yazanları yüksek sesle okumayı yakıştırmış cüppesine. Tanımadığım üç adamla birlikte beyaz örtüyü saran kumaş kemerleri kavrıyoruz.
İçimdeki ses çıkıyor ortaya. Kelime kullanmadan, anlatıyor her şeyi, her istediğini. Esir düşüyor dilim yine. Gönülle beslenmeyen aklın yarattığı oyunlara bakakalıyorum. Tanımlar çırılçıplak kalmış. Kıyafetsiz halinin kifayetsizliği aklıma giden yolu açıyor yeniden.
Zihnimde bir kelime: Sefalet...
Kelimelerden kurtulamayan tanımların sefaletini görüyorum. Yapacak hiçbir şeyim yok. Kabul etmenin kaç şekli olduğunu bilmeden sadece kabul ediyorum.