- Kategori
- Gezi Rehberleri
Dağa kaçtım ~~ Ahmetli köyü - Gallesion (Alaman Dağı) altında manastır mevkii yürüyüşü

Manastır Mevkii'nde bir yapı
Yağmur baskısı altında, sabahın erken saatlerinde İzmir’den Belevi yönüne doğru yola çıktık. Bugünkü amacımız; İlkçağ’da Ana Tanrıça Meter’e adanmış ve onun adıyla anılan Metropolis’in kutsal dağı Gallesion yada Alaman Dağı’nın arka yüzündeki Bizans döneminden izler saklayan ve Manastır Mevkii olarak da bilinen vadilere doğru yürümekti.
İzmir – Aydın otoyolunu takiben ulaştığımız Belevi’de; meydanındaki kahvehanelerden birinde ardı ardına gelen sıcak çaylarımızın eşliğinde İzmir’den getirdiğimiz simitler ve Tire’den aramıza katılan Hasan Hoca’nın getirdiği çamur peynir ve balla güçlü bir kahvaltı yaptık. Saat 9.30 civarında Belevi’den ayrılarak, Kemalpaşa Nif Dağı eteklerinden bu yöne doğru akıp gelen ve şimdi sanayi atıkları nedeniyle simsiyah akan Fetrek Çayı’nı aştık ve Sağlık Köyü yoluyla Batı yönündeki Ahmetli Köyü’ne doğru yöneldik.
Geçen hafta içindeki şiddetli yağmurlar nedeniyle tarlalar çamur içindeydi. Zeytinköy sapağına yakın konumda; bir pancar tarlasının yanındaki bir cebe arabamızı park ederek saat 10 gibi yürüyüşümüze başladık. Geçen yıl Mayıs ayında oldukça sıcak bir günde, Gallesion’a doğru bir yürüyüş daha yapmış ve otoyol üstündeki benzin istasyonunun hemen üzerinde yer alan eski zamanlardan kalma bir mermer ocağına kadar yürümüştük. Orada, bir sunak alanını andıran mermer ocağının çekirdeğini; keçileri ve koyunları için bir ağıl haline dönüştürmüş Mehmet Ali Amca ve eşi ile tanışıp çaylarını içmiştik. Daha sonra orman içine dalıp, biraz daha zirveye yaklaşmış; ancak sıcak nedeniyle daha fazla gidemeyip geri dönmüştük.
Bu defaki yürüyüş rotamızı, hedefimiz olan Manastır Mevkii’ne doğru düzenledik. Ahmetli’den Zeytinköy’e doğru giden tali asfalttan bir süre sonra ayrıldıktan sonra geçen yıl yürüdüğümüz tarlaların yanından ilerleyen toprak yola saptık. Geçen yıl domates ekili alanlar, şimdi pırasa ve lahanalarla kaplıydı. Demek ki, yılda en az iki kez ürün kaldırıyorlar diye düşündük. Bu yılki yürüyüşümüzde, ikinci yol ayrımından sola değil, sağa doğru saptık. Yol boyunca zeytinliklerde zeytin silken köylülerle karşılaştık.
Piren Yabani kereviz (Baldırgan)
Vadiye girdikçe, Zeytinköy yolu görüş alanımızdan uzaklaştı. Vadinin yamaçlarında hâkim bitki örtüsü ağırlıklı olarak zeytinlikler, deliceler ve pırnar meşeleriydi. Zaman zaman kırmızı gövdeleriyle sandal ağaçları, ağaç çilekleri, keçi geveşleri, sarı-kahverengi görüntüleriyle “piren”ler ve geçen hafta Şirince rotasında da gördüğümüz kırmızı meyveleriyle dikkat çeken “zilcan”lar ve yabani hanımelleri dikkat çekiciydi.
Yabani hanımeli Zilcan
Bunlara ilave olarak; yaprakları ve taze filizleri haşlanıp, salata olarak tüketilen yabani kerevizler yada “baldırgan”lara, kuşkonmaz yada “tilkicek”lere, baharda kartopunu andıran bembeyaz çiçekleri ile göz alan, bundan dolayı da kartopu adıyla anılan ve bahçe peyzajında sıkça kullanılan çalılıklarla da karşılaştık.
Kartopu Keçi geveşi
Ama bitki örtüsü açısından bizi en çok heyecanlandıran, bodur ardıç ağaçları oldu. Üzerinde olgun halde kızarmış meyveleri ve sipsivri dikensi yaprakları ile dikkat çeken bodur ardıçların bir diğer ismi de andızdı. Meyvesinden tattık ve andız pekmezini hatırladık.
Bodur ardıç (andız) Adını bilemedik
Yürüyüş güzergâhında yükseldikçe zaman zaman terk edilmiş taş ve kerpiç kulübelerle karşılaştık. Bunlardan fotoğrafladığımız ilki oldukça sağlam durumdaydı. Hemen arkadaki zeytinlik alanda çalışan köylüye selam verdikten sonra, yukarı doğru tırmanışa devam ettik.
Selçuk yönünden Alaman Dağı’nın Batısındaki vadileri aşarak gelen ve üstümüzden geçerek, İzmir’e doğru ilerleyen yüksek gerilim hatlarının; yeni yapılmış dev gibi direklerinden birinin yanından geçtik. Direkten hiçbir ses gelmiyordu. Bu sistemin gayet iyi çalıştığının bir göstergesiydi. Biraz ilerde kısmen yıkık haldeki ikinci kulübeye eriştik. Yürüyüş rotamız, bu esnada yaklaşık olarak Güney Doğu yönüne doğruydu. Tepeyi aşınca sola ve sağa doğru ayrılan bir yol çatısına geldik. Bu noktada Manastır alanı olarak tanımlanan; yakın zamana kadar da hayvanlar için ağıl olarak kullanılan ve Doğu yönünde hafif meyilli açık bir alana doğru ilerleyen sağdaki yola girdik.
Güzergâhdaki ikinci kulübe
Zeytinlikler içinde ilerleyen patika yol boyunca yürüdük. Sağımızda kireç taşı kayalık zeminler vardı; onları sağımızda bırakarak devam ettik. Sağımızdaki yamaçta yıkıntılarla kaplı bir alan, ileride ağıl olarak kullanıldığı belli olan, taşlarla çevrili bir avlu ve en önemlisi; belki de çobanların gecelediği, içinde bacasının yarısı göçük halde bir ocak ve duvar içinde örneğin gaz lambası koymaya müsait nişlerin de bulunduğu bir kulübe vardı.
Manastır mevkiindeki iki odalı yapı
Kulübe; iç içe iki odadan oluşuyordu ve çatısı tamamen yıkılmış haldeydi. Yapı taşı olarak kullanılan malzemeler içinde, çok eski zamanlardan kalma tuğlalar dikkatimizi çekti. Özellikle kısmen yıkık haldeki bacada kullanılmış tuğlalardan bir kısmı bu türdendi.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC