- Kategori
- Haber
Darbecileri ile hesaplaşabilen bir ülkede yaşamanın huzuru

Mustafa Balbay, bu ülkede yapılacak bir darbeye taraftar mıdır?
Bence evet,
“bu ülkede askeri yönetim iktidara gelirse ülke 30 yıl geriye gider diyenler var, oysa bu hükümet iktidarda kaldığı ve cumhurbaşkanını kendileri seçtiği takdirde ülke esas o zaman 100 yıl geriye gidecek” diyen Mustafa Balbay değil miydi?
Yani vatandaşlara darbenin daha tercih edilebilir bir şey olduğuna ikna etmeye çalışan.
Peki Mustafa Balbay’ın, bu ülkede bir darbe gerçekleştirmesini doğru bulması suç mudur? Ne gariptir ki, değildir.
Bazı suçlar vardır ki, kişiye göre değişir.
Bir askerin darbe örgütlemeye çalışması suçtur (elbette başaramaması durumunda, başarırsa kahraman olur). Çünkü düşündüğü, örgütlemeye çalıştığı işi yapmaya muktedir olan bir konumdadır. Darbeyi deneyen ama başaramayan her askerde bunun cezasını öder.
Ancak bir gazeteci için bunun suç olduğunu kabul etmek mümkün değil. Yaptığı iş fikrini ifade etmenin dışında olmadığı müddetçe, bir gazetecinin (aslında tüm vatandaşların) en absürt ve sıra dışı fikirleri de özgürlük kapsamındadır.
Bu nedenle, daha önce İlhan Selçuk’ta olduğu gibi, Mustafa Balbay’ın da gözaltına alınmasını garipsedim. Üstüne üstlük kendisine atfedilecek şeylerin doğru olduğunu düşünmeme rağmen. Bu atfedilen şeylerin benim doğrularımla kesişmese de, suç kapsamına girmediği kanaatini taşıyorum. Hiç tanımadığım ve hakkında bir görüş sahibi olmasam da Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni içinde aynı şeyleri söyleyebilirim.
Diğer bir problem gördüğüm nokta, sürecin saf bir hukuk süreci olmadığına dair inancım. AKP hükümeti çok açık bir şekilde süreci, kapatma davasına karşıt bir koz olarak tutma eğiliminde. Kapatma davası olmasa AKP'nin bu gergin sürece taraf olacağını zannetmiyorum.
Ama ne yazık ki, her kötü, yanlış ya da çarpık niyet, yanlış bir işe tekabül edecek diye bir kural yoktur.
Üç büyük darbe, onlarca küçük müdahale, uyarı, balans ayarı deneyimi olan bir ülkede darbe olma olasılığını düşünmek paranoya sayılabilinir mi? Hani hiç bu tarz bir geleneğiniz yoktur ve ortalıkta çıkıp, “Darbe olacak, darbe olacak” diye dolanırsanız elbette size deli derler. Ama, en son 28 Şubat sürecinde hükümet deviren, devleti yeniden organize eden, o günden bugüne neredeyse her ülke gündemine müdahil olan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde taraf olan, zaman zaman muhtıralar yayınlayan bir ordunuz varsa, kimse sizi paranoyak olmakla suçlayamaz.
Tüm bunlara rağmen, ülkede ciddi bir darbe gündemi olduğu kanaatinde değilim. Ne dünyanın ne de ülkenin şartları buna müsait değil. Daha doğrusu darbeyi haklı kılan herhangi bir şartın olamayacağı bilinci, gerek darbe yapma pozisyonunda olanlarda, gerekse de halkta giderek gelişiyor. Bu nedenle ordu içinde bunun ciddi bir alternatif olarak düşünüldüğünü zannetmiyorum. (Bugün İsmet Berkan'ın yazısında, şu an gözaltındaki isimler emekli olduktan sonra ekiplerinin tasviye edildiğini öğreniyoruz ki, bu, kurum içinde de bu tip oluşumlara sıcak bakılmadığının bir göstergesi) Ama rahatsız olunan konularda, süreci yönlendirmeye yönelik çıkışlar, organizasyonlar büyük olasılıkla devreye sokuluyor. Ancak bu girişimler, şu an gündemde olan göz altılarla dile getirilen darbe girişimleri ile oldukça bağımsız ve sistem içinde kalarak müdahil olma çabası. Buna rağmen yine de, bu girişimlerin dahi demokrasi ile bağdaşan şeyler olduğunu düşünmüyor ve bu tarzın bu ülkede aşılması gerektiğine inanıyorum.
Bugün tartıştığımız şey daha farklı bir konu. Ordu dışında, darbeyi ciddi bir gündem maddesi haline getirmek isteyen birileri var ve bu nedenle darbeci sıfatını fazlası ile hak ediyorlar. Sıfatları gereği, ordu içindeki hassasiyetlerin üzerine oynuyorlar. Kendi başlarına bir darbe yapma olasılıkları elbette yok (bir zamanlar vardı ve o zamanlarda ciddi adımlar attıkları biliniyor) ama darbe şartlarının oluşmasına katkı sunarak, birilerini ikna etme çabaları var. İşte gözaltına alınanların önemli bir kısmı, bu nitelikte insanlar.
Bu insanlar için ne dünya konjektürünün bir önemi var ne de ülkedeki dengelerin. Önemli olan zihinlerinde kurguladıkları ülkenin var edilebilmesi. Bunun içinde Türkiye’nin tüm dış bağlantılarını gözden çıkarıp, yeni biçimlenen dünyada ülkeye apayrı bir rotaya sevk etmekte var. Yani dış politikada Rusya’ya, İran’a, ve Çin’e daha yakın ama ağırlıkla dışa kapalı bir ülke hayal ediyorlar. Hayal ettikleri dünya beni fazlası ile tedirgin eden bir dünya, AKP'nin hayallerinden çok daha fazla tedirgin eden bir hayal.
Bu gözaltılar tek başına gelişen bir süreç olsa, demokrasi adına, bu ülkeye aklın hâkim olması adına kayıtsız şartsız memnun olmak mümkün. Ancak diğer bir sorunumuzda, dünyanın gerçekleri ile uyuşmayan bu hayallerden AKP’nin fazlası ile yararlanıyor oluşu ve bu hataları alakasız çözümlere gerekçe yapma olasılığının bulunması.
Tüm bunlara karşın gelişen süreci olumlu yönde önemsiyorum. Darbecileri ile hesaplaşabilen bir ülkede yaşama olasılığının umudunu taşıyorum.