- Kategori
- Felsefe
Değişim Görecelidir
Mutlak hiçbir değer yok. Her şey başka bir şeye kıyasla değer buluyor.
Aynı değişim herkese kıyasla farklıdır.
‘Aynı’ sözünü kullanmak bile yanlıştır. Aynı diye bir şey yoktur.
Yaşadığımız an, iki karşı yönde giden trenin, bizimle kesiştiği an gibidir.
Bizim dışımızdaki hayat akan bir değişim içindedir. Kendimiz de öyleyiz. O halde, biz ve diğer şeyin temas ettiği an, tıpkı bu iki trenin karşılaşması gibidir.
Ancak biz, o anı, kendimizi sabitleyerek, kendi değişimimizi gözardı ederek yaşarız.
Hep başkalarına deriz ki “Seni tanıyamıyorum, çok değiştin.” Oysa şu da vardır, ‘Seni tanıyamıyorum, çok değiştim.” Benmerkezcilik çağımızın bireycilik ideolojisidir. Hemen hemen hiç kimse, kendisinin değiştiğini düşünerek başkalarını yargılamaktan kaçınmaz.
Değişim herkes için eşitse, ama biz hep başkalarındaki değişime odaklıysak, bu kendimize atfettiğimiz boş önemden kaynaklanır.
Hız da görecelidir. Biz yürürken saatte 5-6 km hız yaparız. Dünya yaklaşık saatte 110.000 km hız yapar. Şimdi ne tek başına bizim hızımız yavaştır. Ne de dünyanın hızı yüksektir. Dünyanın hızı da, içinde bulunduğu Güneş sisteminin hızına göre yavaştır. Güneş sistemi saatte 800.000 km hız yapar. Yine büyüklük. Bilindiği kadarıyla bile, insanın evrende kapladığı yer mikrobikten bile küçüktür belki. Biz güya insan olarak iriyiz. Zaman da aynı, evrenin bilinen yaşı 4,5 milyar yıl. Bir bal arısının hayatı 45 gün. 80 yaşındaki bir insanın 650 kat daha uzun yaşıyor. 80'nin 650 katı 52.000 yaş yapar. Biz aslında bu kadar yıl yaşasaydık da, yine de ömrümüzün uzun ya da kısa olduğunu, genç öldüğümüzü, iyi hayat yaşadığımızı vs. söyleyebilirdik. Çünkü, değer mutlak değildir, görecelidir. O nedenle, aslında, hiç hiçbir şey değildir, hep hep bir şey değildir.
Görelilik, matematiksel olarak çok kolay hesaplanabilir. Demeye çalıştığımız üzere, bu görelilik, sadece matematiksel olarak ölçülebilir şeyler için geçerli değil, insan dahil olmak üzere tüm varolmanın voruluş yani yaşamsal değişimi de rölatiftir.
Nasıl ki uzay ve zamanda bir nesnenin kütlesi içinde bulunduğu hız, yer ve zaman açısından rölatifse, (rölativizmin özü olarak; mutlak ve durağan hiçbir şeyin olmaması) insan ve tüm yaşamların uzay ve zamandaki yaşayışlarındaki değişimler de görecelidir; anlamlıdır.
Yani yaşadığımız hiçbir şey, ne mutlak ne durağan ne tek anlamlı ne tek yönlüdür. Aynı şekilde, başkalarına ilişkin bizim algılamamız da böyledir.
Burada ilginç bir nokta olarak, değişmekteyken, başka değişmekte olan bir şeyle temasımız, ansal bir temastır. Tıpkı iki trenin kafalarının, iki yan rayda profilden kafa kafaya gelmesi izlenimi gibi, buluşur ve ayrılır. Bu ansal temas, tam olarak ne odur, ne de bendir. Açıkçası, et parçası olarak doğar, kişilik ve kimlik olarak gelişiriz ve hemen hemen hiç kimse, yaşam demek olan bu ansal temas zincirlemesini anlayamaz. Anlayamadan, toplumsal normlar ve güdüler eşliğinde yaşarız.