- Kategori
- Aile
Değişim ve ışık üzerine

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR
Yaşam düzleminde ki, bundan kastım rutine bağlanmış hayatların alışkanlıkları.
Tam ifadesi tek düze mi acaba? Alışkanlıklar ve düzenin ortaklaşmış kalıplarında yaşanılan, değişime yabancı.
Hatta değişimi talep eden, yaşadığı hayattan ve rutinden şikayet eden bir yapımız da var sanırım. Şikayet etmemize rağmen yaşadığımız rutinin ve alışkanlıkların değişmesine de pek sıcak bakmayız sanki.
Yani; hem değişim ister, hem de değişime direniriz. Tezat kendi içinde bir tezat daha yaratma gayreti gösteriyor ve şikayet ettiğimizi yaşamakta direniyoruz.
Şikayet ettiğimiz aslında tercih ettiğimiz oluyor. Diğer taraftan, değişimi ister görünüp, “Böyle gelmiş, böyle gider” sözüyle değişim karşısındaki tavrımızı da alıyoruz. İstermiş gibi yapıp, bir duvarla karşı duruyoruz.
Bu durum, istemek ve başarmak arasındaki kavramsal bütünü bozmaz mı? Bir işe başlamak acıyla harekete geçmek, o işi başarmak için gerekli itici ivme olmaktan çıkmaz mı?
Toplumsal anlamda bakmak gerekir mi? Gerekirse nasıl olmalı? Şikayet ettiğimiz ve benimsemediğimiz dayatmalardan kurtulmak ister gibi görünüp, önümüze değişime ilişkin şans konulduğunda korkudan “Devam” mı diyoruz?
“Böyle gelmiş, böyle gitmez” sözünün beklentisi bizde yansıma olarak, “Böyle gelmiş, böyle gitsin” mi oluyor yoksa?
İlginç geliyor biraz uzaktan bakmaya çabalayınca insana. Objektif yaklaşıma dayalı bir tartım yaparsak, yenilikleri bizler reddediyor gözüküyoruz.
Geçmişten vazgeçemeyenler, geçmişinin ışığının sönmemesi için direnip geleceğe ışık yakamayanlar. Bizler böyle mi yapacağız? Şanlı tarihimiz, şanlı milletimiz… Şeklindeki söylemlere “Şimdiye” ait katkı sağlamadan ilerisi için nasıl bir beklenti içinde olabiliriz?
Şöyle bakmaya çalışsak; Büyük bir şirket düşünelim. Şirket büyümüş ama gelişmiyor. Sermayesini artırmak yerine, sektörde edindiği yeri korumak istiyor. Yöneticilerini geleneksel metotlarla seçiyor. Hiç birisinin yeni piyasa koşullarından haberi yok. Bir aile şirketi olmasının gerekliliği olarak yönetimin el değiştirmesine sıcak bakmadığı için profesyonel yöneticilerle çalışmıyor. Değişime ve yeniliğe kapalı bir firmanın bırakın sektörde yerini korumayı, bir zaman sonra varlığını sürdürmesi bile mümkün olmayabilir.
Bizler değişimin karşısında bir aile şirketi gibi direniyoruz. Değiştirilmesi gerekenleri bırakıyoruz. Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşıyoruz.
Ambalaj değişimleriyle ürünün içinde saklı olanın farkını gizlemeye çabalıyoruz. Dışımız değişiyor ama içimiz asla. Kıyafetimiz, aksesuarımız, ayakkabımız, çantamız, oturduğumuz ev, gittiğimiz lokantalar değişiyor ama evde yine aynı düzende yaşamaya devam ediyoruz.
Söylemde istekli fertler olarak atılıp, uygulamada geri duruyoruz. Değişimin ilk başlangıç noktası ailedir bana sorulsa.
Aile kavram olarak en küçük topluluksa, bu topluluğun aydınlanması ilk mihenk taşı olmalı. İnsan önce söylemde bulunduğu konuya kendi ailesinin yaşamsal değişimleriyle başlamalı.
Ailenize ışık tutmadan, onlara değer katmadan başka insanlara yahut topluma bir fayda sağlama şansınız olmaz bence.
Toplum yararına bütün gün koşuşturup, eve yorgun argın döndünüz. Kapıyı eşiniz açtı, yüzünde kocaman bir gülümseme. Ama, siz görmediniz bile. Kadın hakları üzerine bütün gün yaptığınız çalışmalar ve yazışmalar çöp oldu. Olayın gerçek kahramanına bir tebessümü çok gördünüz.
Yorgun olduğunuzu anlamıştır, ne de olsa bunca yıllık eşiniz. Kötü bir niyetiniz olamaz. Yatak odasına doğru yürürken koridorda küçük kızınız kolunuza yapıştı. Ana sınıfında yaptığı sünger bebeği görmenizi istiyor. Odasına çekiştiriyor. Kolunuzu ondan kurtarıp “Çok yorgunum, annene göster” diyip yatak odasına attınız kendinizi. Bu gün çocukları korumak ve çocuk hakları üzerine düşündüğünüz olumlu ne varsa unutun. Kendi çocuğunuzu önemsemezken toplumsal bir yarar beklenemez sizden.
Masa hazır, eşiniz sesleniyor. Masanın başında sizi bekliyor. Hala yüzünde kocaman bir gülümseme, ne zaman farkına varacaksınız?
Odasından çıkan oğlunuz selam verip masaya oturuyor. Sizin gözünüz mutfak televizyonundaki maçta. “Baba, yarın tiyatro kolu seçmeleri var, gelip beni izler misin?” diyor. Ama siz duymuyorsunuz. Yeteneklerinin farkına varmanız için eline geçen bu fırsatı değerlendirmek için gösterdiği gayreti ve kendini size kanıtlama çabasını es geçip maça dalıyorsunuz. Çocuk suskun, annesi bakıyor. Annesi gözlerini kırpıp yorgun olduğunuzu ifade edebilecek şekilde elini kafasında gezdiriyor.
Hani bu gün toplumsal gelişimin gençler üzerinde yarattığı etkilerin olumsuz yönleri üzerine bir konferansa hazırlık yapmıştınız. Siz o konferansa gitmeyin lütfen. Evinizde, dibinizde duran genç insanın yaşadığı etkileşime sağır kulaklarınız, toplumun katmanlarında çoğunluk olan gençlere gelince açılacak mı?
Örnekleyerek anlatmaya çalıştım, değişim ve yenilik insanın kendinin olanlara gösterdiği değerin yansımasıyla eş değer bana kalsa.
Dışarıda nasıl davrandığınız, ne denli başarılı bir yönetici, bir doktor, avukat, sanatçı, politikacı, öğretmen olduğunuz hiçbir değer taşımıyor. Yanınızda, yakınınızda sizinle hayatı yüklenenlere, hayatınıza ortak olanlara kattığınız değer ve gösterdiğiniz saygı size asıl katkıyı sağlar.
Ambalaj fark etmiyor, içini açınca içinden çıkan önem taşıyor. Ambalajınızı her gün değiştirebilirsiniz. Ya içiniz?
Yani gerçek siz, onu değiştirmeden asla olmaz gibi geliyor…
DEĞİŞİN, DEĞİŞTİRİN, IŞIK VERİN VE IŞIK ALIN…
Sağlıkla ve mutlu kalın 05/01/2012
Gülay Mustafaoğlu