- Kategori
- Güncel
Demokrasiyi bilmek (3)

ABD'nin 4. Başkan'ı James Madison:''Çağımızın en büyük mücadelesi özgürlükle despotizm arasındadır.'
''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya'' meraklı bir millet olduğumuz için; demokrasinin ne olduğunu bilmeden, demokrasiyi övmeye veya yermeye çalıştığımızı görüyorum. Demokrasinin ne olduğunu anlamadan ikisini de yapmak son derece anlamsız olacaktır. İlk yazımda demokrasinin ne olduğunu anlatmaya çalıştım; ikinci yazımda ise demokrasiyle ilgili en önemli iki soruya cevap aradım ve ''liberal demokrasi''yi tanımlamaya çalıştım.
İkinci yazının sonunda belirttiğim üzere, bu yazıda demokrasinin günümüzde nasıl uygulandığından/uygulatılmak istendiğinden somut örneklerle bahsetmek yerinde olacaktır.
Demokrasinin 1789 Fransız İhtilali sonrası dünya çapında değerlendiğini ve yaygınlaştığını biliyoruz. Peki; 21.yy.' ın başında demokrasiden anladığımız ile 19.yy.'ın başında demokrasiden anlaşılan aynı mıdır? Bu sorunun cevabını ''Kesinlikle hayır!'' olarak verebiliriz.
Tarihte liberal demokrasiyi uygulayan ilk ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. 1788 Anayasası'na koyulan maddelerle özgürlüğü güvence altına alan ve vatandaşlarının eşitliğini sağlayacağına söz veren Amerika Birleşik Devletleri'nin demokrat Anayasa'sı Başkan James Madison döneminde hazırlanmıştır. Modern demokrasinin babası olarak görebileceğimiz James Madison'ın demokrasi için ne kadar önemli bir tarihsel figür olduğunu da bu Anayasa'nın hazırlanmasındaki çalışmalarında görebiliriz.
Yirminci yüzyıl demokrasisi ise çok farklı şekillerde gelişmiştir. Savaşlara, devrimlere ve ekonomik krizlere neden olan ''demokrasi'' I. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'nin öncülüğünde Batı dünyasının koruyuculuğunda gelişmiştir. '' ''Demokrasi'' birilerinin sistemi midir?'' sorusu sorulmalıdır ve cevabına da ihtiyacımız vardır. Demokrasi, Amerika Birleşik Devletleri'nin modern dünyaya kazandırdığı bir sistem olsa da, her ülkenin sahip olması gereken ve ancak kendi başına elde edebileceği bir sistemdir. ''Demokrasi'' ne Amerika Birleşik Devletleri'nin ne Avrupa Birliği'nin ne de başka dış güçlerin etkisiyle elde edilebilir. O kadar olsaydı, ABD 2001'de girdiği Afganistan'a ve 2003'te girdiği Irak'a demokrasiyi getirmiş olurdu. Unutulan o ki, ''demokrasi'' bir paket yumurta değildir, okyanusun bir tarafından öbür tarafına ve halkların irade dışında götürülemez.
Soğuk Savaş döneminde Afrika'ya ve Güney Amerika'ya ''demokrasi'' adı altında ''diktatörlükler'' götüren Amerika Birleşik Devletleri, kendi istediği demokrasileri yaratarak uluslararası zeminde üste çıkmış ama yaratılan sözde demokrasiler gelecek yıllarda ABD'nin karşısında yer almıştır. Soğuk Savaş'ın bitmesinden sonra ''demokrasi götürme'' çalışmaları hızlanmış, eski Sovyet ülkeleri Avrupa Birliği'ni üye yapılmış -tesadüfe bakın, hepsi Avrupa Birliği'nin eski üyeleri tarafından sömürülmekte- ABD de bölgede yaptığı ''demokrasi çalışmaları''yla önemli kazanımlar sağlamıştır. Yugoslavya'ya savaştan sonra demokrasi götüren Amerika Birleşik Devletleri, Balkanlar'ın bölünmesine engel olamamış, bugün de bölünme devam etmektedir. (Kosova Sorunu görünenden büyük bir sorundur, dengelerin yeniden belirleneceği bir coğrafya olması kaçınılmazdır.) Gürcistan'da ''Gül Devrimi'' , Ukrayna'da ''Turuncu Devrim'' adıyla devrimler olmuş; Lübnan ve Kırgızistan'da da devrimler yaşanmıştır. (Lübnan'ın İsrail'in istediği gibi şekillenmesi tam bir ''demokrasi'' örneğidir)
''Liberal demokrasi'' ile ''ABD'nin günümüzde istediği demokrasi''yi birbirinden ayırmakta fayda var. Liberal demokrasinin anavatanı Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'ya ve Afrika'ya ve Balkanlar'a ve Kafkasya'ya götürmek istediği sistem liberal demokrasi değildir. James Madison'un fikir babalığını yaptığı liberal demokrasi; savaşla, rızasız bir şekilde götürülemez. ABD'nin politikası ise demokrasi adı altında, kendisine bağlı diktatörlükler yaratmaktır. ''Demokratik diktatörler''in geçmişte kendisi ve dünya için yarattığı sorunlardan ders çıkaramayan ABD, ne yazık ki, hala aynı politikayı sürdürmektedir.
Konunun en güzel örneklerinden biri de Afganistan olacaktır. Bölgede ''demokratik açılımları'' destekleyen ABD, Taliban'ın iktidara gelmesine göz yumdu; çok sevdikleri Taliban dönüp kendilerini vurunca Afganistan'a ''demokrasi'' götürüldü. Afganistan'a demokrasi götüren ama altı yıl boyunca işin içinden çıkamayan ABD, NATO'nun desteğine rağmen Afganistan'ı güzel günlere taşıyamamış; Afgan insanı ölmeye devam etmiştir. Afganistan'a ''demokrasi'' götüren ABD sonunda pes etmiş gibi gözüküyor. Ülkenin yarısından fazlasını teröristlere kaybeden ABD, ülkenin tamamını devretmek için görüşmelere başlamış, Birleşmiş Milletler de kendilerine destek vermekte...
Günümüz dünyasının demokrasi anlayışından bahsetmeye çalıştık. Türkiye ve Türk demokrasisi yazısı da yazı dizimizin son bölümü olacak...