- Kategori
- Felsefe
Denizkızı

Yaşamda denizkızları hep var olmalı. Her kadının içinde, her erkeğin hayalinde….
İnsanlar tüm güzellikleri, denize yakıştırırlar.
Bu yüzdendir "denizle", "kızı" bir arada anmaları.
Balık gibi yüzen, sakinliklerde dinlenen,
ara sıra kıyıya yanaşıp insanın aklını başından alan bir güzelliktir düşledikleri...
"Denizkızı" dediler, yarı balık yarı insan olarak hayal ettikleri bu güzelliğin adına.
Asla yer vermezdiler "dağkızı" ya da "ormankızı" gibi yakıştırmalara hayal dünyalarında.
Gizemli halidir bu insanın, denizle ilgili sergilediği.
Belki balığın kıvrak yüzüşünden, belki suyun içinde zarafetle dans edişinden..
Nedeni ne olursa olsun "deniz", "dişilik" ve "güzellik", hep yan yana yer alır insan hayalinde...
Belki bu yüzdendir su balesi sporunun kadınlar takımıyla yapılması.
Erkek balete tahammül ederler de sahnede, sıra su balesine geldiğinde
erkekleri asla sokmazlar bu feminen zarafetin içine....
Hep yalnız olduğu hayal edilir denizkızının.
Değil yanına bir başkasının sokulması, ailesi olabileceğini dahi inkâr eder insan hayali.
Yalnızdır denizkızı, güzeldir, gizemlidir, esrarlıdır, hülyalıdır ve biraz da hüzünlü.
Gizemli yalnızlığı, bir mahzunluk taşır o feminen zarafetin içinde..
Bakışları derinlikler gibiyken, saçları beline kadar iner çıplak üstünü örterek.
Çocuksu görünümüyle, balık kalçasının kadınsılığı çelişki gibi gözükürken
belki de çekiciliğinin sırrı bundan olsa gerek.
Kimisi onu, masumluğuyla hayal ederken, kimisi feminenliğine yoğunlaşır.
Gerçekte ise o deniz gibidir, her şeyi barındırır içinde.
Ay ışığında çarşafa uzanmış gibidir, tüm sakinliğinin teslimiyetiyle.
Küçük çırpınışlardan yansıyan yakamozlar, konfeti olmuştur üzerine serpilen.
Ilıklığı içe işlerken, serinliği sarar bedeni, suyun tüm vücudu sarması gibi.
Kıyıyı yavaş yavaş yalaması ise, sakin öpüşleri gibidir denizin.
Rüzgârlar onu delirtmedikçe, hep uysaldır denizkızının yuvası...
Onun güzelliğine yazılır tüm şiirler, şarkılar.
Aşıklar, bu halini hayal ederek söylerler sevgilinin kulağına fısıldadıklarını..
Ama bu zarafeti kıskanan rüzgârın tacizi gecikmez elbet.
Tüm kıskançlığıyla, tüm öfkesiyle yüklenir denizin üzerine.
Bu baskıya dayanamayan deniz de sonunda çıldırır elbet.
Köpürür, kabarır, saldırır, tırmalar…
Kim durabilir ki bu öfkenin karşısında.
Sahile huzur taşıyan küçük çırpınışları, öldürücü darbelere dönüşür ve öfkeyle dövmeye başlar
bir zamanlar öptüğü yeri...
Bu haline denizin, ne şiir yazan bulunur ne de onda denizkızı hayal eden.
Yine sakin günleri, esrarlı geceleri, ılık rüzgârları, ay ışığında yakamozları,
Yine sahili ılık ılık yalayışları beklenir, sevgi şiirleri yazmak ve denizkızını hayal etmek için.
Deniz bu.. dişidir. Sevgisi de, hırçınlığı da, öfkesi de en feminen olan.
Kimse yakıştırmaz ona başka cinsiyeti….
***
Yalnızdı denizkızı ve bir istiridyenin içinde yaşıyordu.
İstiridye çoktan inci yapmayı bırakmıştı, onu tanıdığından beri.
Benim incim sensin derdi kulağına fısıldayarak...
Denizkızı zaman zaman yüzmeye çıkar, kıyıda oynaşır ve tekrar kabuğuna sığınırdı.
Her dönüşünde istiridye onu, sevgi sandığı kıskançlığıyla daha da bir sıkı sarardı.
****
Bir gün gören oldu onu kıyıda.
Kumsalda yürüdüğünü, ay ışığında saçlarını taradığını, yağmur suyunda yıkandığını,
Sakin gecelerde sabaha kadar hayaller kurduğunu ve aydedesiyle konuştuğunu…
Ve heykelini yaptılar "Little Mermaid"in... "Den lille havfrue" diye,
Deniz kıyısında bir kayanın üstüne oturmuş ufka bakar haliyle....
Kadınlar, onda birşeyler buldular kendilerinden.
Ve kendi hasretlerine yordular, onun mahzunluğunu.
Onun güzelliğinde gördüler, kendi hayal ettiklerini...
Ufka bakmasını, denizden dönecek kocalarını gözlemesine yordular,
Yağmurda saçlarından göğüslerine süzülen suyu da gözyaşlarına…
O da bizimle birlikte ağlıyor, denizcileri merak ederek dediler.
O ise yalnızdı ve sadece yalnızlığına ağlardı ufka bakarak..
Umudu hep vardı, bir gün elbet... diyordu.
Bunu fark eden kıskanç istiridye öylesine kapattı ki kabuklarını bir daha gören olmadı onu.
*****
Bir gün bir ahtapot dolandı istiridyenin üzerine, bütün gücüyle sıkarak…
Öylesine sıktı ki açılan aralıktan süzüldü deniz kızı dışarıya.
İstiridye, yalvardı ona, ardından sedef kucağını açarak gitme diye.
Ahtapot ayartmaya çalıştı onu kurnazca şeyler söyleyerek gel diye.
Deniz kızı bir güvenli yuvasına baktı, bir ahtapotun ayartan çağrılarına.
Kararsız kaldı bir süre… ve duygularına yenildi aklı...
İnciden gözyaşlarıyla el salladı istiridyeye veda niyetine…
Sarılmak, sevilmek istiyordu...
ve ahtapotu tercih etti…
.... çünkü onun sekiz kolu vardı...
***
İnsan bu, hayal kurar da tepelerin doruklarına çıkar,
Rüzgârla baş başa kalmak için.
Kimi zaman ormanın derinlikleri tercihi olur,
Tüm gözlerden saklanmak için.
Kimi zaman çöllere vurur kendini,
Bir yudum suya hasret kalmanın tadını yaşamak için.
Kimi zaman ufuklara bakar dalar gider,
Ay ışığında sevgiye özlem duymak için.
İnsan bu, ne denizsiz edebilir ne de denizkızı olmayan denizi hayal edebilir.
Fırtınalardan, dalgalardan korkar da, gecikmez yine denize koşmaktan.
Öyle ya... denizkızını ancak denizde bulabilir...
Yaşamda, denizkızları hep var olmalı.
Her kadının içinde... her erkeğin hayalinde…
Ve şarkıları hep söylenmeli..
"Gel Ey denizin nazlı kızı, nuş i şarab et"
Ya da "La Petite Sirene"....