Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

05 Aralık '11

 
Kategori
Güncel
 

Deprem, kökler ve gurbetteki acılar

Deprem, kökler ve gurbetteki acılar
 

Bir asırda 85.000 can kaybettik...


1902 Çankırı depreminden bu güne kadar olagelen irili ufaklı 114 depremde 84.573 kişiyi kaybetmişiz. Neredeyse bir Kurtuluş Savaşı daha vermişiz. Resmi rakamlara göre böyle, gerçekte bunun çok daha fazla olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

Savaşıyoruz adeta, fakat depremde ölmemek için değil, tam da bunun tersine... müteahhit firmalar malzemeden çaldığında mı, kusurları görmemeleri için birilerine para yedirdiklerinde mi, taşıyıcı sütunları keserken mi, beton bloklar altında kaldığımızda mı bu savaşa dur diyeceğiz? Herkesin dur diyeceği, demesi gereken bir nokta olmalı. Ev sahipleri, kiracılar, mimarlar, inşaat sektöründeki her bir kişi ve alıcılar, o binalarda yaşayan bizler hepimiz birer mesuliyet taşıyoruz. Eski yeni fark etmiyor, eviniz tehlikede, sizin ya da gelecek neslinizden birinin canı tehlikede. Acı olan ise bu konudaki istatistikler geleceğe yönük tahmin yürütebileceğiniz anlamlı bir sonuç vermiyor. Her an bunun tekrarlaması mümkün.

Kökü derinlere giden acılar bırakıyor Van depremi. Çünkü git gide daha çok acıtıyor, gelen sinyaller de bu durumun işaretçisi. Yerini yurdunu memleketinde bırakıp göç eden nice yürek orada atıyor şimdi. Köklerinden sarılmış bir ağaç gibi sarsılıyoruz aslında. Çok derinden, hissedilemeyecek kadar uç bir noktada gibi olan, lakin etkileri hepimize ulaşan bir acı bu. Bir kış bu insanlar böyle nasıl yaşayacaklar?

Aslında uzaklık izafi bir kavram, bunu az çok hepimiz hissederiz. Şimdilerde uzaklığın daha da uzak olduğunu hissediyor oradaki her can. Yardımların maddi hükmünün geçmediği yerde manevi destek kalpleri ısıtabilir ancak. Öyle bir acı ki, böyle bir soğukta, barakalarda yaşarken, son 48 saat içinde yaşadıkları deprem sayısı 45. Van sürekli sallanıyor. Yüzeye yakın depremler bunlar, binalardan ayakta olanlar da böyle böyle, yavaş yavaş yıkılacak. Ne varsa şu 5 km derinde, hepsi orada oluyor.

Ne kadar pembe olsa da gözlüklerim, manzara bir hayli ağır bir gri. Herkes gözlüklerini çıkarsın, tekrar şu rakama bir baksın: 84.573 kişi geçtiğimiz 100 yıl içinde bu topraklarda, deprem nedeniyle hayatını kaybetti, hem de tedbir almak için fırsatları bile olmadı. Halen orada sallantı içinde yaşayan insanlarımıza uzattığımız elimizi kendimize de uzatmak için fırsatımız var iken bunu yapmalıyız. Çünkü, kazaların aksine, deprem her an gelebilirim diyor. Hatta en ummadığınız anda geleceğim diye de ekliyor.

Köklerimiz yurdun dört bir yanına dağılmış durumda artık. Her ailenin en az bir bireyi gurbette, tıpkı bir ağacın kökleri gibi sarmışız birbirimizi. Yurdun herhangi bir köşesinde yaşanan bir acı diğer ucundaki kişinin de canını yakıyor. Komşu, akraba, arkadaş, kardeş olarak o acıyı hissediyoruz. Hiçbirimizin bu faturadan istisnası olamıyor.

Gurbette yaşanan acının en büyük hançeri de bu değil mi zaten? Olayın olduğu yerde atıyor kalbiniz, lakin orada olamıyorsunuz. Yaşamaya devam etmek zorundasınız. İş, ev, çocuk, okul telaşı, her ne ise sizi bağlayan onunla, olduğunuz yere çivilenmiş gibi kala kalıyorsunuz.

Herhalde gurbet böyle zamanlarda en çok acıtır, öyle değil mi?
Van’da gurbette olanlar şimdi daha da bir gariban kaldılar. Tıpkı felçli bir hastanın bakıma olan muhtaçlığı gibi şu anda orada bir “el” olup onlara bakabilmeliyiz millet olarak. Orada tıkanmamalı toplumumuzun şefkat damarları, usul usul akmalı, sürekli olarak. Hastalıklar, üzüntüler, acılar, mutluluklar, ortak sevinçler insanla, yani "el" ile oluyor. El verince insanlar birbirine tüm boşluklar doluyor, yaralar sarılıyor.

Sağ duyu ile kalınız.

 
Toplam blog
: 149
: 652
Kayıt tarihi
: 07.04.10
 
 

Sazsız söze ezgiler diziyoruz, birer birer. "Kim" olduğumuzun belli olmadığı bu dünyada K..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara