- Kategori
- Güncel
Deprem Birleştirir mi?

13 yaşındaki Yunus, sıkıştığı yerde kurtarılmayı beklerken...
Deprem Birleştirir mi?
Van'daki deprem felaketinin ardından gazetelerde ve "sosyal medyada" yer alan bazı yorum, değerlendirme ve köşe yazıları Türkiye'de önceliğin "terörle mücadele" değil, "cehaletle mücadele" olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Söz konusu yazı, yorum ve değerlendirmelere karşı itirazlarımı yazıyorum:
-* Deprem felaketiyle ilgili Twitter ve diğer sosyal medya ortamlarından derlenen ve "Türk kamuoyunun görüşleri" olarak bazı yazarların köşelerine aldıkları saçma sapan görüşler Türk kamuoyunun görüşleri olarak yansıtılamaz. Türk halkına mal edilemez. Bu görüşler, ancak derleyen kişinin sosyal medya ortamının ve bu ortamdaki insanların fikri ve insani kalitesini gösterir.
-* "Bu deprem bizi birleştirsin", "Acılarımızı paylaşalım, birlik olalım" söylemi sorunlu bir söylemdir. Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında "birleşme" çağrısını gerektirecek bir mesele yoktur. Türkler ve Kürtler arasında bir savaş ya da bir ayrılık var mı? Olmayan bir sorun için sözde çözüm öne sürmek, o olmayan sorunu "oldurmaya" çalışmaktır. Böyle düşünenler, umuyorum ki bütün Türkiye'nin bu felakette mağdur olanlar için nasıl topyekün seferber olduğunu ve kenetlendiğini gördüklerinde yanıldıklarını anlarlar.
-* PKK'nın bütün Kürtleri temsil ettiği iddiası, ciddi ve objektif bir sosyolojik-siyasi tahlilin ürünü müdür? Böyle bir düşünce bütün Kürtleri PKK'nın kanlı eylem ve katliamlarından sorumlu tutmak olmaz mı? Eğer "aydın" ya da "entelektüel" kalem sahipleri, PKK'yı bütün Kürtlerin temsilcisi olarak göstermekte ısrar ederlerse, "sosyal medya" ortamındaki kıt beyinlerin bütün Kürtleri PKK'lı olarak görmelerini nasıl engelleyebilirler? PKK ile bütün Kürtleri eşdeğer tutmanın en büyük sakıncası budur. Bugünlerde yaşanan sıkıntılar bu yanlış ve hatalı mantığın ürünüdür.
-* KCK ve PKK'nın seçim ve referandum dönemlerindeki inkar edilemez baskılarına rağmen, Doğu ve Güneydoğu'nun tamamında iktidar partisi ile BDP'nin aldığı oy miktarı hemen hemen aynıdır. Üstelik Kürt nüfusunun en fazla olduğu İstanbul'da, Kürtlerin çoğu BDP'yi değil iktidar partisini tercih etmiş. Son seçimlerde, Kürtlerin yüzde 62'si iktidar partisine oy vermiş. Bu oran, iktidar partisine oy veren Türklerin oranından daha yüksek...
-* Şehit cenazelerine karşı doğuda herhangi bir tepkinin olmadığı, tepki yürüyüşlerinin sadece batı'da olduğu öne sürülüyor. Aynı şekilde, Doğu'daki esnafın da sadece PKK militanlarının cenazeleri için kepenk kapattığı yazılıyor. Bu durum da "iki tarafın acılarını ayrıştırması" olarak romantik ve ütopik bir söylemle açıklanıyor. Halbuki PKK'nın böyle durumlarda kepenk kapatmayan esnafa ne yaptığı biliniyor. PKK'nın görüşlerini benimsemeyen Kemal Burkay, Şivan Perver, Orhan Miroğlu gibi Kürt şair, yazar ve sanatçılar PKK tehdidi altında değil mi? Baskı ve tehdit altındaki insanlar üzerinden objektif sosyolojik ya da siyasi değerlendirme yapılabilir mi?
-* Ortadaki en belirgin siyasi ve sosyolojik gerçek, buradaki halkın terörden dolayı baskı altında olduğudur. PKK, buradaki insanların bir kısmının gönüllü olarak desteğini alıyor. Bu insanlar sebebi ne olursa olsun PKK'nın ideolojisini benimsiyor. Çocuklarını, kardeşlerini PKK'ya gönderebiliyor. Bunu yaparken de kendilerince inandıkları bir dava, baş koydukları bir amaçları olabilir. İnanan insanları, inandıkları şeyden şiddet ve baskı ile döndüremezsiniz. Bu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak, bu gerçeğin bütün resmin sadece bir parçası olduğu da daha önemli bir gerçektir. Bölgedeki ve Türkiye'deki Kürtlerin çoğunluğunun PKK'nın görüşlerini benimsemediği inkar edilebilir mi? Bu gerçeği görmezden gelerek bir yere varılabilir mi?