Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Derin kesikli anı albümü...

Derin kesikli anı albümü...
 

Uzuyor da uzuyor. Toplantının başlamasının üzerinden sanki saatler geçmiş gibi geliyor oysa daha bir saat bile olmamış. Karşımdaki adamın sesini duymuyorum artık. Sadece açılıp kapanan dudaklarına bakıyorum. O ise heyecanla anlatmaya devam ediyor. Aklım çoktan pılını pırtını toplayıp başka bir toprağa ayak basmış bile. Kendimi çimdikliyorum "Hey olduğun yere dön." Kısa bir süre işe yarıyor, o sırada adamın gırtlağından yuvarlana yuvarlana sanki bir taşmış gibi zorla çıkan sözcüklerini duyuyorum. Aynı tonda giden konuşma beni yine bir kasırga gibi fırlatıp başka bir yere atıyor. Sabit oturmak beni yoruyor.Ve ben sabitken aklım oradan oraya zıplayıp duruyor. Kendime oyalanacak birşey aramaya başlıyorum. Gözüm parmaklarıma takılıyor. "İnsan kendine aslında hiç dikkat etmiyor ya da dikkat ediyor da kolu bacağı kaşı gözü üzerine pek öyle düşünmüyor." diye geçiyor aklımdan.

Ben şimdi sağ elimin işaret parmağındaki derin kesiği inceliyorum. Tırnağımı ikiye bölmüş olan o incecik izi takip ediyorum. Parmağımın arkasından dolaşıp tekrar parmağın önünde bir kıvrım yapıp son buluyor. Bu ne zaman olmuştu? Annem bunun hikayesini 1 yaşıma dayandırıyor. Elbette ben anımsamıyorum. "Yerinde durmayan bir çocuktun. Bir dakika içinde gözden kaybolur ve başına bir bela açardın. O günde parmağını bir yere sıkıştırmıştın ve derin bir kesik açmıştın." Gülümsüyorum kendi kendime "Şimdi de pek bir şey değişmedi. Hala bir dakika içinde başıma bela açmak konusunda ustayım." Etrafıma bakıyorum yan tarafımdaki adam merakla bana bakıyor. Muhtelemelen yüzümdeki gülümsemenin sebebini soruyordur kendi kendine. Başımla selam veriyorum. Adam başını çeviriyor. Gülümsemem iyice büyüyor.

Elimde kolumda olan başka yara izlerini düşünüyorum. Bacağımdaki göz şeklindeki izi anımsıyorum. Yağmurlu bir öğle sonrası dut ağacının tepesine çıktığım gün aklıma geliyor. Anneannemin tüm uyarılarına rağmen ıslanmış kaygan dallar üzerinde parmak büyüklüğündeki dutların lezzeti bir de... Ve birden kendimi yerde buluşum bacağıma batan cam parçası... Uzun zaman iyileşmeyen yara ve bende kalan göz şeklindeki iz...

Sonra birden yüzüm acıyla buruşuyor. Bir demlik dolusu çayı elime boca edişimi hatırlıyorum. Ve elimdeki yanığa bakarken sol elime döküldüğü için şükredişimi... Sınav haftamda sağ elim üzerindeki yanık başıma bir değil iki bela açardı çünkü. Ah sevgili Pollyanna kulakların çınlasın. Ruhun hala birinde yaşıyor, endişelenme...

İnsanın vücudu albüm gibi. O küçük yara izleriyle bin anıyı barındırıyor. Yanık izleri, kesik izleri oyunları, çocukluğu, dikkatsizliği, eski zamanları topluyor kendinde. O küçücük izler koca bir geçmişi taşıyor içinde. Ve şaşırarak tüm o kesik, yanık izlerini sevdiğimi farkediyorum. "Bir geçmişim var onlarda baktıkça anımsadığım" diyorum. Sağ elimin işaret parmağındaki kesiği usulca okşuyorum.

Salonda birden bir gürültü oluyor. Kendime gelip şaşkın şaşkın bakıyorum etrafa.Herkes ayağa kalkıp kapıya yönelmiş bile.Toplantı bitmiş. Aklımın penceresinden uzanıp tüm o yara izlerini alıyor ve koyuyorum yerlerine. Yüzümde anımsayan bir gülümseme düşündüğüm herşeyi oturduğum koltuğa bırakıyor ve çantamı alıp çıkıyorum...

RESİM:http://faust21.deviantart.com/art/hands-57881953
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara