Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Devenin tefekkürü *..

Devenin tefekkürü *..
 

12 Haziran seçimlerinde Türkiye, siyasi hayatının ender karelerinden birini gördü. İlk defa bir siyasi parti üç dönem üst üste oyunu artırarak tek başına iktidar oldu. İktidar partisi bir anlamda seçimleri sıradanlaştırdı. Seçim olmadan seçim sonuçlarının biliniyor olması birçok kesimde heyecanı azalttı.  

Heyecan olmasa da bu seçim kuşku yok ki Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden biriydi. “Kilometre taşı” tabirine uyan 3-4 seçimden biri de buydu. Halk “ampulünü patlatana gazyağı lambası veriyoruz” söylemlerine aldırış etmeyerek yenilenme ve ilerlemeden yana tavrını koydu. Bir anlamda günün meşhur benzetmesiyle ampulü avize yaptı. Ne de olsa bu halkın gazyağı kuyruklarına karşı bir irritasyonu vardı.  

Vesayet rejimi ile demokrasinin bilek güreşiydi bir anlamda bu seçim. Ve halk bu güreşte sağduyusunu “yine, yeniden” kullandı. Her ne kadar bazı kesimler bu sağduyuyu “sürü psikolojisi” olarak yorumlasa da; neden “sürü” tabirini kendi düşüncesindeki insanlara değil de “öteki” olarak gördükleri düşünce sahiplerine yönelttikleri konusunda objektif ve etkili bir izahat yapamamaktalar.  

Seçimlerden önce iktidar partisine oy veren vatandaşların ne aptallığını ne de koyunluğunu bırakan; onları “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” diye aşağılamaya çalışan bazı köşe yazarları artık hızlarını alamamaktalar. Vatandaşlarımızın demokrasi mücadelesindeki sağduyusunu zihinlerinde bir türlü anlamlandıramayan, hayatı kendi ütopyalarından ibaret zanneden bu yazarlardan bir tanesi; son seçim sonucunu görünce freni tutmamış ve vatandaşlarımızın yarısına “deveye diken, insana ……” şeklindeki argo deyimi layık görmüş.  

Haberi duyduğumda önce “yok deve” dedim. Bir insan, hakaret konusunda bu kadar da ölçüsüz ve de fütursuz olamazdı neticede. Karşısındaki insanın fikirlerine –katılmasak da- saygı da insanlığın gereğiydi ne de olsa. Ben de bu köşe yazarına (!) bir başka yazarın sorduğunu soracağım: “Sen deve eksperi misin?”.  

***  

Gelelim şahsın köşe yazısına..  

Genel olarak halka “Bundan sonra boşuna ağlamayın, siz müstehaksınız” mealinde cümleler sarfetmiş.  

“Pazar gününe kadar ağlaşanların hepsi aynı bilinçle oy kullanmış olsaydı, kibir patlaması yapan bu iktidar devrilip gitmiş olurdu!” diyor. Burada bilinçli olarak oy kullanmaya davet yok. Bilinçli veya bilinçsiz olsun bir bilinç birliğine davet var. Yoksa “hepsi bilinçli olarak oy kullanmış olsaydı” demesi gerekirdi. İktidarı “kibir patlaması” yapmakla suçlarken, aynı iktidarın “iktidar olduk, muktedir olamadık” hayıflanışı ile iki dönemdir vesayetin tekelini kırmak için nasıl efor sarf ettiğini görmüyor. “Kör bile aynı kuyuya iki defa düşmez!” derken de böyle bir kuyunun var olmayabileceği ya da bu olayın bir düşme olmayabileceği ihtimalini göz ardı ediyor. Kendi gerçekliği ile bir dünya kuruyor ve “ötekileri” bu dünyaya ters düşmekle suçluyor. Hayal balonları patladığında bulundukları yükseklik, düştüklerinde yaşayacakları travmanın derecesini belirleyecek.  

Köşe yazarımız Başbakanımıza “Recep Bey” derken son zamanlarda muhalefette oluşan karizma çizme yoluyla mücadele yöntemini benimsediğini ortaya koyuyor. Ama bizim kültürümüzde “bey” tabiri karizma çizici değil karizma kazandırıcı bir tabirdir ve biz gocunmak şöyle dursun mutlu bile oluruz “bey” dendiği zaman. Yaşadığı ülkenin kültürüyle haşır neşir olmayan kişiler sık sık böyle “kaş yaparken göz çıkarma” vukuatlarının altına imza atabiliyorlar. Bir de şu “AK Parti” diyememe problemleri var. “Ak” dememek için “AKP” demekte ısrar ediyorlar. Çocukça geliyor nedense. Bir yandan el alem aya gidiyor derken bir yandan da kumda oynamaya devam ediyoruz.  

Yazar iktidarın yeni hazırlayacağı –üstüne basarak vurguladığı üzere- “kendi anayasasını” referanduma götürememesini tek teselli ikramiyesi olarak görüyor bu seçimler için. Ben burada “büyük resmi” görmek gerektiği kanaatindeyim. İktidarı bu tür zorlamalarla sıkıştırdığını zannedenler onu merkeze yerleşmeye zorlamakta, daha kucaklayıcı olmaya itmekteler. Farkında olmadan iktidarı balkona yerleşmeye mecbur bırakıp marjinalleşmesine izin vermemekte ve oylarının artmasına vesile olmaktalar. Bu arada halkın gözünde kendileri marjinalleşmekteler. Her şeyde bir hayır vardır..  

Bu arada farkındaysanız seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz iktidarın BDP ile anayasa konusunda ortak hareket edeceği iddiası geldi. Hatta buna suçlama diyebiliriz. Yazar da buna işaret etmekte, iktidarın “Kürtçülerden alacağı destekle” anayasayı referanduma götürebileceğini söylemekte, aynı zamanda “MHP’den veya CHP’den de “demokrasi adına (!)” bir destek sürprizi gelebilir!” diyerek bu iki partiyi de iğneleyerek referanduma ortak olmama yönünde uyarmakta. Proje açık; MHP ve CHP anayasanın referanduma götürülmesine destek vermeyerek AK Parti’yi BDP’ye mecbur edecek, sonra da “ben zaten bunlar işbirliği yapacak demiştim” diyerek iktidarı yıpratacak, kendi zihniyeti de doğru öngörüleri (?) sayesinde göze girecek.  

Yazar Orta Anadolu’daki çiftçilerin gübre, mazot, elektrik borcu, “traktörümü satmak zorunda kaldım” diye ağlaştığını; ama o bölgelerde iktidarın neredeyse tulum çıkardığını hayretle söylüyor. Şunu unutuyor: Halk sadece basına yansıyan sızlanan insanlardan ibaret değil. Öbür yanda büyük bir “eskiye göre mutlu ve gelecekten umutlu” çoğunluk var. Kaldı ki sızlansa da halinden memnun olanlar var. Ayrıca sağduyulu bir insan kendisi zarar görse de memleketinin geleceği için hayırlı olana destek verir.  

Dört yıl boyunca geniş halk kitleleri feryat figan ediyordu, iktidarın oyu niye arttı diyor. Feryat figan eden birkaç adam gördük ama o geniş halk kitlelerini bir türlü göremedik biz. Gerçi ona göre biz körüz zaten (hatta kör bile değiliz, daha fazlası neyse), göremememiz normal. Nasreddin Hoca’nın kedi-ciğer ikilemine döndü olay. Demek ki “kalabalık” kavramı öyle şişede durduğu gibi durmuyor, kafayı buldun mu önündeki üç-beş kişiyi ezici çoğunluk olarak görebiliyor, hatta o üç beş kişiye iktidar olacağız diye de bağırabiliyorsun. Münferit olayları şişirip şişirip sonra kendileri de inanmıyorlar mı mizah yazarlarına malzeme “patlayıp gidiyor”.  

Son olarak; Sayın Başbakan’ın 4 yıl önceki balkon konuşmasındaki “herkesi kucaklama” söylemine atıfta bulunarak “AKP’lileri, yandaşları kucakladı, diğerleri onun kucağına oturdu!” şeklinde bir beyanda bulunuyor. Burada -kendi düşüncesine göre- iktidarın yandaşı olmayanları da suçlamıyor mu sizce? Bu durumda küfürlerden tüm memleket insanı nasibini almış demektir.  

***  

Yazarımız hızını alamaz da yayın organı boş durur mu? Anasayfadan girmiş olaya: “AKP’nin mağdur ettiği halk, yine AKP’den vazgeçemedi. Hem ağlarım, hem veririm!”. Altına da değişik illerdeki olaylar ve AK Parti’nin bu illerdeki aldığı oy oranlarını yazmış. Alt başlıklara sırayla bakalım:  

Tayyip depremzede Simav’a gitmedi: Kütahya AKP % 65. 

Simav’ı deprem vurmuş ve devlet üç gün sonra yardıma koşmuş. Halk da tepkiliymiş bu duruma. Ayrıca siyanür olayı da yaşanmış. Yapılan habere bakınca insan Simav’ın yerle bir olduğunu, devletin de ilgilenmediğini zanneder. Tamam Simav’da bir deprem oldu, ama bu büyük bir doğal afet boyutunda değildi. Bildiğim kadarıyla bir tane bina yan yattı, o da imalat hatası yüzünden. Devlet yardıma koşmadı iddialarını ise Kütahya Valisi’nin depremden yaklaşık iki saat sonraki “Başbakan Erdoğan olayı yakinen takip ediyor” beyanatı açık bir şekilde yalanlıyor. Zaten bu boyutlardaki olaylarda devletin kaymakamlığı var, valiliği var. Bir çok müdahale edebilecek kurumu var. Bu memlekette depremdi, seldi, trafik kazasıydı derken her gün bir afet oluyor. Artık her olayda Bakanlar Kurulu’nu olay mahallinde görmek isteme alışkanlığından vazgeçip devletin mekanizmalarının işleyip işlemediğine bakalım.  

Tayyip fındık üreticisini perişan etti: Ordu AKP % 61. 

İktidar fındık üreticisine üvey evlat muamelesi yapmış, alım fiyatlarını düşük tutmuş. Olur, herkese istediği fiyat verilsin, biz de her şeyi iki katına yiyelim. Fındıkçılar tepki olsun diye fındıkları yakmış, eylem üstüne eylem yapmış. Ne diyeyim, inşallah o yakılan fındığın ahı tutmaz. Bu pencereden baktığımızda verilen oy fındık alım fiyatlarına bağlı olsaydı Trakya’da ayçiçeği, İç Anadolu’da tahıl, Çukurova’da pamuk, Ege’de üzüm vs derken hiçbir iktidar hiçbir bölgeden oy alamazdı.  

Tayyip Trabzonsporluları kızdırdı: Trabzon AKP % 59. 

Şampiyonluk yarışının başa baş gittiği günlerde Erdoğan Fenerbahçe’den yana tavır koymuş. Trabzonlular da öfkelenmiş. Ben de bir Trabzonspor taraftarıyım. Ama Sayın Başbakanımızın öyle tavır koyduğunu falan görmedim. Herkes tuttuğu takımın şampiyon olmasını ister. Size kimin şampiyon olmasını istediğinizi sorduklarında başka takımın ismini mi verirsiniz? Gazetenin öfkeli diyerek fotoğrafını koydukları ise üç beş atraksiyon meraklısı genç.  

Tayyip Sinopluları sokağa döktü: Sinop AKP %55. 

Sinop’a nükleer santral kurulacakmış. Halk isyan ediyormuş, iktidara öfke varmış. Kardeşim bu nükleer santral kurulacaksa kurulacak. Yer seçilirken de en güvenli yer bulunacak. Bizim şehre yapılmasın diye direnip de deprem bölgesi olan yakın bir şehre yapılıp, ilk sarsıntıda enkazın altında kalırsa eldeki bulgurdan da oluruz. Hem bir insan nükleer santrale karşı olup, santrali yapacak partiye sıcak bakabilir. Diğer yaptıklarını seviyordur, oyunu veriyordur, ama istemediği bir şeyi de söylüyordur. Her kafamız bozulduğunda yorganı yakmamız gerekmiyor. Memleketimizde “istemezük” kelimesi ile karşılığını bulan bu aforozcu zihniyetten artık kurtulmamız lazım. Hem bu “halk isyan ediyor”, “öfkeliler”, “tepki yağdı” tarzı ajitasyonlar da artık kabak tadı vermeye başladı.  

Tayyip Hopalılara “eşkıya” dedi: Artvin AKP 47. 

Hayır efendim demedi. Demediğini de yine başlığın altındaki paragraf itiraf ediyor: “Erdoğan “Eşkıya Hopa’ya inmiş” dedi”. Böyle bir şey var mı? İki satır aşağıda başlık yalanlanır mı? Bu milletin başlığın altındaki yazıyı okumayacağını mı düşünüyorlar? Sayın Başbakanın tepki gösterdiği Hopalılar değil, otobüsünü taşlayanlardı. Bu haber tarzı son zamanlarda sık sık kullanılır oldu. Kelimelerle oynayıp cambazlık yapılıyor. Yoksa basının Türkçenin kurallarından yoksun olduğunu düşünmek bir kabus olurdu benim için. Ayrıca yazıda “Olaylar çıktı. Emekli bir öğretmen öldü.” şeklinde arka arkaya iki cümle kullanılıyor. Burada sanki şahsın çıkan olaylarda öldüğü izlenimi var. Oysa şahıs kalp krizi sonucu öldü.  

Tayyip “ucube” deyip heykeli yıktı: Kars AKP %44. 

Yıkılan heykel için sanatçılar tepki göstermiş, halk da AKP’ye %44 oy vererek sanatçılara destek vermiş. Dalga geçiyorlar halkla. Hiçbiri “demek ki o heykel halkın umurunda değil” demiyor. Sanata ve sanatçıya sadece kendi pencerelerinden bakıp halkın zevklerini, ilgi alanlarını göremeyenler; halkın o heykelin yıkılmasını umursamamasını da anlayamıyorlar. O heykelle birilerine mesaj vermeye çalışanlar, halkın bu mesajın altına imza atıp atmadığını sorgulamaları gerekmez miydi? Yazıdaki resme bir de ok çıkarmışlar, “anıtın enkazında inekler otluyor” diye. Resme dikkatlice baktım, inekler anıtın enkazında değil yakınındaki çayırlıkta otluyor. Yaptıkları ajitasyona inekleri de alet etmişler.  

Bu örnekler her şehrimiz için çoğaltılabilir. Her şehirde halkın hoşuna giden işlerin yapıldığı gibi hoşuna gitmeyen işler de yapılabilir. Yapılan bir iş kiminin hoşuna gider, kiminin de gitmez. Memnun olmayanları her zaman çoğunlukmuş gibi gösterenler -ki bunu bilinçli olarak yapıyorlar- seçim olup hezimete uğrayınca şaşkın şaşkın etrafa bakıp hayretlerini gösterince “tiyatro hayatımıza girmiş, sahneye kim gidip seyreder” demekten kendimi alamıyorum. Oy verme işlemi bir tek gerekçeye bağlı değildir. Her eylem yapılan şehirde iktidar sıfır çekseydi, bu memlekette kimse hükümet olamazdı.  

***  

Son olarak bir mesaj vermek gerekirse sanırım şöyle demek uygun olacaktır: Bu develer ne otları çiğneyip geçtiler ve de ne otları çiğneyip tükürdüler. Anlaşılan balkondan esen rüzgarlar birilerini nezle etmeye devam edecek gibi.  

*Başlıktaki deve benim. Kimse üstüne alınmasın.  

 

16.06.2011 saat 11.47  

 
Toplam blog
: 32
: 859
Kayıt tarihi
: 04.12.08
 
 

Hayatı yaşanabilir kılan bilgidir... Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Yazılamayan, kaydedileme..