Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Haziran '09

 
Kategori
Anılar
 

Devlet hastanesinde bir gün

Devlet hastanesinde bir gün
 

Zor iştir, devlet hastanesinde bir gün geçirmek. Devletin emin kollarında olduğunu zannedersin ama değilsindir.

Diyelim ki öyküsünü yazdın, o da beş para etmez.

Bir gün öncesinden hazırlanmışsındır, ertesi gün hastaneye gitmeye.

O sabah gelip çattığında, iyi bir sıra almak istiyorsan, sabah 6.00’da yola çıkman gerekir. Gidersin hastaneye, daha ortada çalışanlar yokken senin gibi yüzlerce hasta gelip birbirini yemeye başlamıştır. Sadece bir sıra erken alabilmek içindir herşey .

Herkes bir sıra kapmak ister. “Ben zaten buradaydım. Ta sabah 5.00’te geldim.” cümlelerini her taraftan duyarsın. Sonra bir güvenlik görevlisi olaya müdahale etmek için, gelip herkesi koyun sürüsü şeklinde sıraya sokar, sonra sırayla sıra almalarını sağlar.

Bir şekilde sırayı almışsındır, sıra gelmiştir muayeneye. Muayene 8.30’da başlayacak diye beklersin ama beklemen 9.45’e kadar sürer. Çünkü doktorlar oda da geyik yapıyordur. Mesela çay içip, simit yiyorlardır. Bin bir tane zorlukla muayene olursun. Ama bu seferde doktor tahliller ister.

Sonra tahlilleri yaptırınca doktora göstermen gerekir. Bir de bakarsın, bir levha asılmış üzerinde “Tahlil sonucu göstermek için saat 11.00’de isim yazılıp, saat 13.00’de sıra alınacak” diye yazar. Şaşırırsın ne demek istediğini bile anlamazsın. O kadar uğraşınca, sonuçları göstermekle beraber akşamı bulur işin. Ne de olsa koyunsun, akşama kadar ortada dolansan da bir şey olmaz.

Sonra zaten anlarsın ki, doktor dört değişik tahlil vermiş. Birine ertesi güne, diğerine iki hafta sonraya gün verirler. Randevu sistemi geçer böyle yerlerde. O iki hafta da ölsen umurlarında değildir, kalan sağlar bizim deyip devam ederler işlerine.

Tahlillerde çok komiktir. Örneğin bir tahlil vardır. “İdrara sıkışık ultrason” diye. Önce iki litre su içersin, altına işeme konumuna gelene kadar çişin gelir. Sonra gidersin ultrason çektirmeye. Ama çok afedersin “n..h” çektirirsin. Önünde yirmi beş kişilik sıra vardır. O yirmi beş kişi henüz altına işememişse, ultrasonlarını çektirip çıkana kadar, sen işememek için kendini yırtarsın.

Bir de röntgen vardır. Aşağı indiğinde, kocaman bir koridorla karşılaşırsın, nerede çektireceğini bilmediğinden bir doktora sorarsın, doktor “Bay mı, bayan mı?” diye bir soruyla karşılık verir. “Ben” dersin, ama fark etmez. Cinsiyetinin ne olduğunu göre göre hâlâ “Bay mı, bayan mı?” diye ısrarla devam eder, böyle salakça sorular sormaya. Bu soruları sormak için altı sene okumasına gerek yoktur aslında, doğuştandır.

Biraz sonra röntgen bölümünü bulursun, bir kapının önünde ordumsu bir kalabalık vardır. İçeride ki doktor çıkıp sırayla isimleri okuyor olsa da, kalabalık laftan anlamaz kapıya birikir. Doktor da haklıdır aslında, bir süre sonra dayanamayıp çıkar kapıya “One Minute” diye isyan eder. Tekrar içeri girdiğinde, manzara değişmez. Birkaç dakika sonrasında, yine aynı cümleler ardı ardına tekrarlanır. Doktor ne kadar arada haklı olsa da, rezil olan yine vatandaştır.

Sonunda burada işinin bittiği için sevinerek, çıkarsın hastaneden. Mutlusundur. Ağzında tek bir cümle ardı ardına tekrarlanır. “Buraya sağlam giren hasta çıkar.” der der durursun. Kafeterya da bir çay molası verirsin. Çayını yudumlarken bir de bakarsın bahçede adamın birisi yere yığılır. Avrupa’da bir ambulansın hastaya 7 dakika da yetiştiğini duymuşsundur. Ama gözlerinin önünde ki manzara içler acısıdır. Yere yığılan adamın, hastanenin bahçesinden içeri taşınması, 11 dakika sürmüştür. Bir de bu yetmez gibi adam yaka paça kucakta sallana sallana sokulmuştur içeri. İsyan edersin, delirirsin, zorlarsın kendini ama değiştiremezsin, oradakileri değiştirmeye gücün yoktur. Bırak oradakileri kendini kurtarmaya bile gücün yoktur.

Zor iştir hastalık. Derdi bitmez. Çok hastası olan bir toplumuzdur biz. Buna rağmen IMF falan filan gelir sağlık işlerimize karışır ses çıkartamayız. Sanki sistemimiz çok düzgünmüş gibi bırakırız karışsın işimize.

Gerçekten zor iştir hastalık. Hele bir de Türkiye’de. Hele bir de paran yoksa. Görürsün orada ki hastaları, hepsi garibandır, ama ellerinden bir şey gelmez.

Diyelim ki Rab’lerine sordular, hiçbir zaman “Cleveland” cevabı gelmez…

05.05.2009

 
Toplam blog
: 23
: 2179
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Hayattan sıkılmış bir kişilik.  Hep acaip şeylere ilgi duydum insanlara göre. Bir çok insana gö..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara