- Kategori
- Felsefe
Devletler Üzerine İnceleme
İç Baskı Devletleri, Dış Baskı Devletleri
Dünyada oldukça fazla sayıda devlet var, küçükler her geçen gün parçalanıp bölünürken büyükler büyümeye devam ediyorlar. Aklı evvel bazı gruplar demokrasi, insan hakları gibi birçok şeyi bahane ederek un ufak ettikleri küçük ülkelerde iktidar sahipleri ile söz konusu grupların eşgüdümlü sistemin parçaları olduklarını gösteren önemli kanıtlar sunsa da söz hakkı kimdeyse, sözde kararları onlar alıyor.
İdeal’e Yakın Devlet
Devlet bir aileye benzer; herkese yeteneğine göre ve adilce görevlerin, sorumlulukların verildiği aile ideal ailedir. İdeal ailede lider ruhlu yöneticilerin olması esastır. Kimseye, başka ailelere zarar vermeyen, vermeyi düşünmeyen ancak başka ailelerden de zarar görmek istemeyen aile tipi ideal devlet tipi olsa da dünyada bunun örneğini bulmak son derece zordur.
Güçlü Devlet
Diğer aile devlet eşleştirmelerinde ise; aile üyeleri son derece zorba ve güçlüdür. Diğer aileleri sindirme yeteneği ve gücünü elinde bulunduran, yeterliliği olan, silahı, casusları ve en önemlisi başka ailelerden alabilecekleri ne varsa alabilen, vahşi ve acımasız aile tipinin üyeleri olan insanlar içeride çalıntı mallar, gasp edilen her türlü dünya nimetiyle hayatlarını yaşarken, ailede birilerinin dışarıdaki ailelerden gasp ettiği şeyleri hak, daha güzeli üstünlükten ötürü alınan helal bir kazanç ve haraç olarak görmeleri normaldir. Ülkemizde bile neler neler oluyor, değil mi? İktidarı ele geçiren grup diğerlerini paylaşım aşamasında uzunca bir süre yok sayarken diğerlerini görmezden gelebiliyorken, dili dini farklı ülkelerin diğer ülkelerin vatandaşlarını çok da umursamaları beklenebilir mi?
Bu tip ülkeler; zayıf ülkelerden, sürekli kaynak transferi, soygun, talan, savaşlarla sindirilen zayıf devletlerden hammadde ve insan kaynakları transferini çeşitli anlaşmalar, çeşitli sistematik soygunlarla soyuyorlar. Bu tip ülkelerin vatandaşları, kendilerinin üstün bir halk tabakası, diğerlerinin ise mevcut modernleşmesini tamamlamamış, cahiller sürüsü olduğunu düşünebiliyorlar. Kendilerince son derece haklılar. Batı yüzlerce yıldır sömürdüğü yok ettiği onca insana yok ettiği hasta ettiği onca Güney Amerikalıya, Kızılderililere, Hintliye, Afrikalıya, Asyalıya karşı en ufak bir sorumluluk hissetmiş midir? Kendi insanlarının yazdığı tarihi dahi dayattığı ilkellere kendi tarihi olarak yedirmekten çekinmiyor. Bugün milyonlarca Afrikalının ana dili Fransızca, Güney Amerika’da ise anadilleri Portekizce, İspanyolca. Bu ülkelerin vatandaşları gayet mutlular ve dünyaya dillerini yaydıklarından dolayı kendilerini muzaffer olarak nitelendirebiliyorlar. Farklı düşünenler toplumlarının hiçbir yerinde yaşama imkânı bulamadığı gibi, sıradan çoğunluğun işine gelmiyor. Bu bencilce bir davranış olsa da herkes bir şekilde kendi çıkarına bakıyor. Bu durumu anlamak için belki de kendimize bakmak gerekir. Ülkemizde binlerce ailede miras kavgası var ve ailesindeki bireyle adilane paylaşmayı kendimiz başaramazken, güçlü ülke vatandaşlarının gönüllü olarak diğer ülke vatandaşlarıyla menfaatlerini paylaşmalarını nasıl umabiliriz.
Kaldı ki batı, kapitalizm, emperyalizm arkasından nihayetinde materyalizm ile öylesine yüklüdür ki, on sekiz yaşına gelen çocuğun ailesinden ayrılması, yaşlıların huzurevinde yaşamaları, cenazelerine birkaç kişi katılması batıdaki değerlerin bizden tamamen farklı ve kesinlikle alışık olmadığımız ancak özendiğimiz bir tutum olmakla birlikte değerlerimizi, değersizleştirerek kıra döke kötü bir batı kopyası olma yolunda kararlı adımlarla ilerliyoruz…
Zayıf Devlet
Zayıf devlet, içeride belli bir elitin, buna yöntemi, yönetim şekli her ne olursa olsun, içerideki kaynaklarıyla idare eden, içerideki kaynakların çeşitli şekillerde, dışarıya transfer edilmek zorunda kalındığı başarısız, zayıf devletlerdir.
Bu tip devletlerde yöneticiler bir şekilde içeridekilerin ikna edilmesi, dışarıdakilerin memnun edilmesi görevini gören, sömürge valileridir. Aksi halde, bu tip devletlerin ya tamamen yok edilmeleri, ya da belli diyetler karşılığında kontrollü şekilde yaşamalarına izin verilir.
Bu tip ülkelerde insanların birçoğu da karşı taraf için gönüllü ajanlık, gönüllü asker, gönüllü çalışan işçi olabilmek için can atarlar. Genellikle bu tip ülkelerin vatandaşları diğer ülkelerde en ağır çalışmayı kendilerine lütuf veya kendileri için büyük şans sayarlar. Bu gün güçlü ülke modeline ABD’yi yakıştırırsak, onlar için gönüllü olarak çalışmayı kabul eden, Amerikan silahlı kuvvetlerinde asker olarak çalışan insanların ten rengine ve ırkına bakmak yeterli olacaktır. Malum çuval hadisesinde Amerikan özel kuvvetleri subaylarımızın kafasına çuval geçirdiklerinde nezarethanede başlarında Giresunlu bir Amerikan askeri bizimkilere çok iyi davranmışmış! Belki hatırlayanlar vardır.
Olayları ve durumu ki bunlar ne olursa olsun; iyice analiz etmeden durumu lehimize çevirmemiz mümkün değildir. Hastasınız ve hasta olduğunuzu kabul etmiyorsunuz, doğal olarak siz hasta olduğunuzu kabul etmiyorsunuz diye iyileşecek haliniz yok. Önce hastalık kabul edilecek, sonra hastalık doğru teşhis edilecek, gerekli ilaç ve dinlenme belki de egzersiz tedavisi uygulanacak ondan sonra iyileşilecek! Bu hastalığı doğru teşhis etmesi gereken doktor bulmak lazım. Hastanın doğru gıdaları tüketmesi kadar doğru doktor tarafından da tedavi edilmesi esastır. Hastalığın yerli ve milli doktorlar tarafından teşhis edilmesi ve o teşhise hastanın da uyması, doktoruna güvenmesi şarttır. Eğer doktor sahte ise, güven kaybolur, hasta inanmakla en büyük hatayı yapmış olur.
Vaktiyle kasabanın birinde bir doktor varmış diye başlayan bir hikâye vardır. Kasabada müzmin hastalığı olan bir de amca. Doktorun bir de oğlu varmış, oğullar baba mesleğine saygı duyarlar malum; o da okuyup doktor olmuş ve kasabaya gelmiş. Doktor oğul bir gün sevinçle bir zafer kazanmış edasıyla eve dönmüş. Müzmin hasta olan ve babasının yıllarca tedavi edemediğini düşündüğü amcayı tedavi ettiğini babasına kasıla kasıla anlatınca; doktor baba; “ben sanki o hastayı tedavi etmesini bilmiyordum. O hasta senin ilkokulda, ortaokulda, lisede, üniversitede okutan adamdı, onu ilk gün tedavi etsem, seni kim okutacak, sen doktor olacaktın” der. Bu ve buna benzer avukat hatta kiremitçi hikâyeleri dahi vardır. Uymadı pek, konuyla alakalı olmadı ama ne yapalım elimizden bu kadar gelebiliyor.