Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Dezenformasyona ve Van'da Oynanan Oyuna Dikkat

Dezenformasyona ve Van'da Oynanan Oyuna Dikkat
 

Yardımların yerine ulaşmaması kimin işine yarar, hiç düşündünüz mü?


İnternet sadece bu yüzyılın değil, insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biridir. Bilgisayarı olan herkesin sosyal hayata bir biçimde müdahil olmasına imkân tanıyan ve mesafe kavramını ortadan kaldırarak haberi ânında dünyanın her yerine yayan bu sistem, elbette insanların ve insanlığın faydasına çok büyük gelişmeler kaydetmiştir.

Haberciliğin atası sayılan gazetecilik, radyo ve televizyonla yarışmak zorunda kalınca bir hayli yıpranmıştı. Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar devreye girdiğinde, gazetelerin artık habercilikte internetle yarışmak zorunda kalacağı ve bunun da belki yazılı basının sonu olacağı varsayılmıştı.

Elbette bu tehlike henüz tam olarak geçmiş değil. Ancak günümüze kadarki gelişmeler, şu gerçeği ortaya koydu ki, bir taraftan enformasyon açısından dünyaya büyük bir hız kazandıran internet, öte yandan bu şekilde dezenformasyonun da yayılmasına kolay imkân sağlıyor.

*****

Eskiden habere ulaşmak için gazetelerin ellerindeki tek olanak muhabirleriydi. Fotoğrafın gelişmesiyle gazetelerde resim de yer amaya başlayınca, muhabirin yanına bir de fotoğraf çekecek bir eleman eklemek zorunluluğu doğdu. Tek bir haber için seferber edilen iki kişi… Bir çalışma gününde bu iki kişinin ulaşabileceği alan ne kadar olabilir ki?

Şehrin her yerinden haber toplayabilmek için kaç muhabire ihtiyaç vardır sizce? Ya bütün yurdu, veya bütün dünyayı sarabilecek bir haber ağı kurabilmek, acaba kaç milyon insanla mümkün olur?

Oysa artık bilgisayarı olan herkes muhabir, cep telefonu olan da foto muhabirliği yapabiliyor. Doğrusu böyle bir imkân beni bile heyecanlandırmıştı. Bir haber portali kurup her mahalleden bir muhabirle çalışmak ne kadar zevkli olurdu.

Ancak gazetelerin maaşlı elemanıyla, bu gönüllü muhabirler arasında küçük, ama önemli bir fark var. Onların vereceği haberlerin doğruluğunu veya yanlışlığını test etmek mümkün değil…

Evet internet, sağladığı enformasyon kadar bir dezenformasyonun da kaynağı. Şunu hepimiz biliyoruz ki, iyi ile yarışan kötünün hiçbir zaman onunla aynı oranda olması gerekmez. Bir damla pislik bir depo temiz suyu mahvetmeye yeter. Çünkü kötülük, misliyle iyiliği anında bozan, tesirsiz hale getiren bir özelliğe sahiptir. Bir kötünün yedi mahalleye zararı olur atasözü de bunu doğrulamaz mı?

*****

Son bir hafta içinde ilginç dezenformasyon örnekleri yaşadık. Sosyal alanda bireyleri ve toplumları yönlendirmek amacıyla yanlış bilgi ve haber vermek, ya da doğruluğu ve yanlışlığı teyid edilemeyeceği için insanlarda şüphe uyandıracak bilgiler yaymak anlamına gelen dezenformasyonu ortaya atanlar, elbette bir gaye uğruna, kendi süfli emellerine faydası olsun diye bunu yapıyorlar.

Klasik bir savaş taktiği olan bu oyunu fark etmeyen, hele hele de fark ettiği halde sırf siyasi sebeplerle bile bile kullanan gazetelere ve gazeteciler, bunları kaynak göstererek hükümet karşıtı görüşlerine payanda yapanlar, er geç bu sorumluluğun ve bunun getirdiği çöküntünün altında ezileceklerdir.

Bunları yazmayı ve söylemeyi hemen yandaşlık olarak yaftalayanlar, kendi yaptıklarının da bundan hiç farkı olmayan “karşı yandaşlık” olduğunu bir kere olsun düşünmezler mi? 

Haksız yere eleştirilenlere, hak ve adalet adına sahip çıkılmasının bir insanlık borcu olduğunu düşünüyorum.

                                                                       ŞEHİT SAYISI 24 DEĞİL 81, 
                                                                 
AMA HALKTAN GİZLENİYOR MASALI

Otuz yıldır hayatımızı zehir eden terör belası, geçtiğimiz günlerde 24 askerimizin şehit olmasına sebep oldu. Üzerimize bir kâbus gibi çöken ve elimizi ayağımıza dolaştıran bu elim hadisede, hayatını kaybeden evlatlarımızın sayısının aslında söylendiği gibi 24 olmadığı, gerçeğin halktan gizlendiği ve gerçek sayının 81 olduğu şeklinde bir haber yayıldı.

Nereden? Terör örgütünün internet sitesinden…

Anlı şanlı gazetecilerimiz “acaba buradan hükümet aleyhine bir şeyler çıkarabilir miyiz?” mantığıyla haberin üstüne balıklama atladılar. “Bu doğru mu?” diye sormaya utanmadılar. Böyle bir soru, verilen bilginin yalan ya da yanlış olduğu anlamına gelmiyor mu? Bu bir itham değil mi? Bunu demokratik bir cesaret olarak yorumlayanlar, yaptıkları ahlâksızlığın da farkında olmalılar.

İnternet haberciliğinin böylesine yaygın olduğu bir ortamda, böyle bir mızrak çuvala sığar mı? Hadi diyelim ki sayı bir veya iki eksik gösterildi. Hiç üç mislinden fazla bir rakamın yalan yere bu kadar düşürülmesi mümkün olabilir mi?

Şehitlerimizin isimleri ve resimleri bütün medyada yayınlandı. Cenazeleri memleketlerine gönderilip oralarda toprağa verildi. “Bu listede bizim ilimizin, şehrimizin, köyümüzün şehidinin ismi de resmi de yok” demez mi bir Allah’ın kulu? Böyle bir yalana kim hangi cesaretle tevessül edebilir?

Ama olayı tersten okuduğumuz zaman, böyle bir yalana inanıp, onu doğru kabul edip devleti yalancılıkla suçlayan sağlıksız kafalar maalesef var. Şimdi bunların yazdığı diğer yazılardan ve ileri sürdükleri fikirlerden nasıl emin olacağız ve onlara nasıl güveneceğiz?

 

                                                           TSK OPERASYONLARINDA
                                                   
1400 PKK’LI ÖLDÜRÜLDÜ MASALI

 

Aynı günde 24 evlâdımızın şehadet şerbetini içmesi, hükümeti harekete geçirdi ve silahlı kuvvetlerimize, "terörün sonu kazınıncaya kadar" operasyon emri verildi. Özel yetiştirilmiş kuvvetler PKK inlerine operasyon başlattılar.

Genelkurmay Başkanlığı’mız hemen her gün yapılan operasyonlar sonunda etkisiz hale getirilen teröristlerin sayısı ile ilgili bilgiler verdi.

Şimdiye kadar askeri operasyonlardaki kayıplarını örgüte moral vermek için gizleyen, saklayan ve mümkün olduğunca düşük gösteren PKK, bu kez tam tersi bir taktikle sayıyı abartıp vererek farklı bir tepkiye sebep olmak istedi. Kaynak da yabancı basın.. BBC.

“Bakmayın siz Genelkurmay’ın açıklamalarına tam 1400 kişi öldürüldü” diyerek yine ithamlarda bulunuyorlar. Bu kışkırtıcı haberi de basınımız, hükümet aleyhinde kullanmak için çaba sarfediyor.

(Bu arada yeri gelmişken belirteyim ki, bugüne kadar bu operasyonların neden “terörün kökü kazınma” kaydıyla yapılmadığı benim zihnimi kurcalayan bir sorudur. Sınır ötesi harekâtlar da dahil olmak üzere, defalarca PKK’ya karşı yapılan operasyonlar, belli bir noktada kesildi. 

Ne zaman ki onlar bize topluca zayiat verdirdiler, sanki göstermelik gibi yeni bir operasyon başlatıldı, bir süre sonra yine ardı arkası kesildi. Sizce de ortada, sanki bir oyun oynanırmış gibi kuşkulu bir durum yok mu?)

 

                                             VAN DEPREMİNDE GEREKLİ YARDIM YAPILMADI,
                                                            
HÜKÜMET SINIFTA KALDI MASALI

 

Bir günde 24 şehitle yaşadığımız travmanın üzerinden çok geçmeden Van-Erciş’te yaşanan bir deprem felâketiyle karşılaştık. Ülkemizin deprem kuşağında olduğu hepimizin malumu. Bu cümleden olarak azıcık aklı erecek yaşta olanlar, mutlaka bir deprem hatırlayacaklardır.

Yurdun neresinde olursa olsun, kadirşinas ve yardımsever halkımız, böyle bir âfet karşısında doğu-batı ayırımı yapmak gibi bir ikilemi aklının ucundan bile geçirmeden her zaman kardeşlerinin yanında olmuş ve elinden gelen her şeyi yapmıştır.

Bu son faciada da başta hükümet, belediyeler, STK’lar ve vatandaşlar olmak üzere, Van’a en hızlı şekilde yardımlar ulaştırılmış, gereken her türlü tedbir alınmaya çalışılmıştır.

TIR’lar dolusu erzak, giyecek eşya, battaniye vs  bölgeye ulaştırılmış, ancak dağıtım yerlerine ulaşılmadan, yardımlar bazı kişilerce sabote edilmeye çalışılmıştır. Kzılay’ın verdiği bilgiye göre şu ana kadar talan edilen TIR’ların sayısı 12’dir. Bu ne demek, düşünebiliyor musunuz?

Bizzat orda yaşayanlardan aldığım özel bilgilere göre, yolda önü kesilen TIR’lar, şoförün bir şekilde aracı kurtarmak isteyeceği düşünülerek önce lastikleri parçalanarak, hareket kabiliyetinden mahrum bırakılmış, sonra içindekiler hiç de ihtiyacı olmayan kişiler tarafından yağmalanmış, TIR’in kasasının tahtaları bile sökülmüştür.

Amaç yardımların yerine ulaşmaması, hükümeti suçlayacak bir ortam yaratılması, halkın yardım duygusunun törpülenmesi, sonra da “Kürdüz diye bize yardım etmediler” propagandasının yapılabilmesidir. Son olarak 24 muhtarın istifası da bu oyunun bir parçasıdır.

Hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bu acı gerçekler, azıcık düşünen insanlara bir şeyler anlatmaya yetmelidir. Oysa hâlâ siyasi muhalefet adına yayılan dezenformasyonlara inanıp zihinleri ve akılları bulandıranların sayısı hiç de az değildir.

*****

Deprem bölgelerinde yapılan ilk uygulama, bir çadırkent kurulup, topluca insanların barınacakları bir yer temin etmek, sonra da onlara sıcak aş sunmaktır. Gelen bilgilere göre depremzedeler, Kızılay’ın açtığı toplu çadırlara girmek yerine, her aile için kendi evleri önüne bir çadır kurmayı istemektedirler. Üstelik evi yıkılan ve yıkılmayan herkes…

Bu şekilde bir uygulamayla 100 bin çadır kurma durumu ortaya çıkıyor ki, böyle bir stok dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmamaktadır. Bazı matematik ve bilimsel gerçeklerin de bilinmesinde yarar vardır.

Öte yandan evlerinde ağır hasar olanlar, buna bağlı olarak aile fertlerinden birinin göçük altında kalması dolayısıyla o yöreden ayrılmaya fırsat bile bulamazken, evlerinde hasar olmayanlar, yapacak başka da işleri olmadığı için çadır peşinde koşup evlerinin önünde kendilerine özel bir yer yapmaya çalışıyorlar. Bu şekilde evlerindeki eşya ve benzeri malzemelerden de yararlanmayı düşünüyorlar.

Evinden olmuş, hatta bu arada yakınlarından birini veya birkaçını kaybetmiş, en azından aile fertlerinden biri yaralanmış ailelerin ıstıraplarını hiçe sayarak, sadece kendini düşünen bencil kişilikli insanlar da, bilerek veya bilmeyerek yardımların yerine tam olarak ulaşmasını engellemişlerdir.

Dolaylı olarak PKK’nın da bu felâketten yararlanıp kendi menfaatine olabilecek bir şeyler yapmaya çalıştığında şüphe yok. Buna BDP’li belediye başkanlarının girdiği, “Türkiye’den gelen yardım”la “Kürdistan’dan gelen yardım”ı yarıştırma isteği de eklenince, Van’da olup bitenleri yorumlamak biraz daha kolaylaşacaktır.

Burada Kürdistan yardımıyla, BDP’li belediyelerin faaliyetlerinin kastedildiği açıktır. Yurdun her bölgesinden, geçmişte yaşananlarla mukayese edilemeyecek kadar hızlı ve çok yardım yapılmış olmasına rağmen, yukarıda anlatmaya çalıştığım sebeplerle ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaşamayan yardımlar yüzünden, bazı vatandaşlar açıkça, “Bu deprem Türkiye’de olsaydı, yardım zamanında ve yeterince yapılırdı” diyebilecek kadar bağnaz bir tavır sergileyebilmişlerdir.

Kendilerini Türkiye’nin dışında yaşıyor zanneden veya farzeden bu insanların, bu hale gelmesinde kimlerin etkisi ve günahı vardır, bu muhakemeyi yapmayı; ayrıca bu dezenformasyonlara inanarak ne adına olursa olsun, sadece terörün ve teröristçe düşünenlerin ekmeğine yağ sürenlerin, bu oluşumda payının olup olmadığının değerlendirmesini, sizin vicdanınıza bırakıyorum. 

*****

Yüreğinde samimi olarak insan sevgisi taşıyanların ve yaratılanı yaratandan ötürü sevenlerin, ne olursa olsun, ne yapılırsa yapılsın, ne söylenirse söylensin, insanca yardımı hiç kimseden esirgemeyeceklerine olan inancımı belirterek, depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyor, bölgedeki tüm yurttaşlara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Gerçekleri bildiği halde bile bile istismar edenleri, inadına yanlışta ısrar edenleri, doğruyu bırakıp üç kuruşluk menfaat uğruna yanlışa prim verenleri de Allah’a havale ediyorum.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..